Hikayeler bir aslında. Gözler kör, kulaklar çoktan sağır. Diller lal olmuş sadece gönlün sesi çarpıyor yarin simasına. Ay, tam tepedeyken. Öylesine bir ışık ki; insan elektriksiz bir gecede nasıl yaşar sorusunun kanıtı adeta. İki yürek gölün etrafındaki kayaların birinden ayak sallamış oturuyor. İnsan bir anlam veremiyor bu sükut karşısında. Gözler, parıltısını su zerreleriyle birleştiren ay ışığında buluşuyor yeniden.

Yusuf'ta bir sıkıntı var, kederli. Etrafı gözlerindeki ışıkla aydınlatan genç şimdi, suskun ve çaresiz. Öylece, yanı başındaki taşa mavi eteğini toplayarak oturmuş, elleri önünde bağlı, derin düşünceli Yasemin'in onu anlamasını bekliyor. Yasemin ise göldeki balıklardan daha suskundu. Yanan yüreği ile aklı meşgul iken iki kelama hasret bırakıyor Yusuf'u.

Bir kadının da susanı zordur aslında bilmez erkekler bu gerçeği. İşte tam da Yusuf bu hakikatle yüz yüze geliyordu ki kendinden utandı. Kıpırdatamadı kafasını, bir kez daha aşkın sıcağına dayanamadı, yüzünü ay yüzlü güzele çeviremedi. İncecik parmakları arasında bir savaş vardı sanki Yasemin'in, Yusuf'taki sıkıntı ona geçmiş olmalıydı ki hiç rahat olmadığı her haliyle aşikardı.

Artık birileri konuşmalı ve bu saçma durum ortadan kalkmalıydı. İkisi de aynı anda düşünmüş olacaklardı ki dudaklardan dökülen kelimler çarpıştı ortalık yerde. Yusuf kararlıydı eğip bükmeden söyleyecekti her şeyi. Durum artık içinden çıkılmaz bir vaziyete doğru giriyordu. Fakat o güzelim kahve kokulu gözlerinde yakalandı mı bütün ipler kopuyordu. Artık gerçekten ne yapılmalıydı Yusuf, bu çaresizlikle nasıl baş etmeliydi bilemiyordu.

İçinden derin bir "of" çekti. Yine susacaktı anlaşılan. Yaseminse bir şeyler seziyordu Yusuf'un bu halinden. Ortada "bir şey olduğu" gün gibi acıktı fakat ne olduğunu bir türlü kestiremiyordu Yasemin. En zoru da her zorluğa gözünü kırpmadan göğüs geren Yusuf'u bu halde görmekti aslında.

Acaba ne olmuştu da Yusuf bu derece içine kapanmıştı? İki sevgili hisli hisli düşünürken arkalarından küçük bir köpek paytak paytak geldi tüm sevimliliğiyle. Gözleri çakmak çakmak yanan bu sevimli küçük dost, Yusuf'un elleri arasına bıraktı sevgiyle başını. Yasemin'in dudak kıvrımı yanaklarına kaydı. Dağ gibi heybetli delikanlının böylesine şefkatli oluşunu izledi sessizce. Yusuf döndü bu defa "aşkın cesaretiyle" dünya gözüyle bir kez daha baktı gözlerinde belirsizlik olan güzele.

"Yasemin" dedi yine sustu. Hitabı bundan öteye geçemezdi içinde fırtınalar kopsa da. Canından bir parça olsa da bunu sadece kendi biliyordu. Yasemin habersizce oturmuş dinliyordu sadece Yusuf'u. "Seni buraya neden çağırdım Yasemin biliyor musun?" diye sordu. Yasemin yere bakıyordu bu kez. Bilmiyorum "Yusuf" deyiverdi.

Yasemin aslında adı gibi biliyordu hissettiklerinin Yusuf'ta can bulduğunu. Yusuf nasıl devam ettirse lafın en güzel kısmını, konuşmanın neresinde söylese bilemiyordu. Nerede ne yapılması gerektiğini en iyi bilenlerden biri olmadığını bilse Yasemin onun bu hali karşısında belki de hakkında çok yanlış bir izlenime sahip olacaktı.

Yusuf kendini sakinleştirdi, "bu kadar zor olmamalı" diye içinden geçirdi artık bıçak kemiğe dayanmıştı, söylemezse eğer belki de bundan başka şansı olmayacaktı. Akrebin peşinden hızlıca koşturan yelkovana kızdı sonra. İçini dökmek istedi Yasemin'e. "Yasemin" dedi tekrar ama "senden hoşlanıyorum demedi" bir deneyelim de demedi. Sadece yüreğini akıtmak istedi can parçasına fakat bu isteği sadece "Sana kör bir düğümle bağlıyım Yasemin, çözemiyorum çözmekte istemiyorum" cümlesi ile karşılayabilirdi. Yasemin'in yanakları al al oldu. Gözlerini kaldırıp Yusuf'unun yüzüne bakamadı. Hatta tek bir kelime edemedi. Koşarak uzaklaştı.

Bu yolda ayaklarına dikenler batacaktı da haberi yoktu. Aşkın mayasını bozmamaktı niyeti... "Olsun" dedi diken de olsa ayağıma dolanan yılan da olsa aşkıma feda olsun. Beklemek belki de tek imtihanaydı aşkın. İçindekini bitirmeden öylece sevgilinin yanındaki yerini hazırlamaktı yıllar sonraya. Kalbin ve aklın arasında gidip yine mutluluğu kalpte bulmaktı aşk. Heyecan değildi asla. Ayrılmak hiç değildi yeni bir bütün olmaktı ayrılığın ateşinde. Boğazında kalan düğümcüğe katlanabilmekti. Ve asla müdahil olmamaktı hayırlı olanın kendisini bulmak için beklediği zamana. Kendini suyun üstüne bırakmakta gizliydi bu muhabbetin devamı.

SELİN TERKİN