Sendikalar sanayi devrimi sonrasında, çalışanlar ile işverenler arasında ortaya çıkan güç eşitsizliğini ortadan kaldırmak amacıyla kurulmuş sivl topluh örgütleridir. Sendikalar kurulmadan önce çalışma koşullarında ki eşitsizlikler, adaletsizlikler, özlük haklarındaki eksikliklere itiraz, yardımlaşma dernekleri ve meslek sandıkları aracılığıyla yapılmıştır.Bu ihtiyacı Osmanlı İmparatorluğu zamanında Ahi teşkilatları gidermiştir. Bugünkü anlamda sendikal örgütlenme ise önceleri belirli niteliğe sahip çalışanların oluşturduğu ve meslek sendikaları olarak tanımlanan bir yapıdan, sonraları niteliksiz işçilerinde yer aldığı genel sendikalara doğru bir evrim geçirmiştir.

Sendikalar günümüzde endüstri toplumlarının vazgeçilmez örgütleridir. Sendikalar aynı zamanda toplumları çalışma hayatı yönü ile şekillendiren ve geleceği etkileyen önemli güçlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Birçok ülkede sendikal örgütlenme çalışan nüfusun önemli bir kısmını içinde barındırmaktadır. Özellikle sendikacılık hareketinin başladığı endüstri toplumları bu konuda önemli örgütlülük düzeyine sahiptirler. Sendikacılık düzeyi salt örgütlü çalışanların sayısal önemi ile paralel bir gelişme içinde olmayabilir. Örneğin bir sendika işyerinde işçilerin ancak yarısını örgütlese bile pazarlık gücü sayesinde tüm işçilerin ücret ve çalışma koşullarını düzenleyebilmektedir.

Günümüzde sendikal anlamda örgütlenmeye ilişkin en önemli noktalar; sendikal hareketin kimi temsil edeceği, hangi çıkarları temsil edeceği ve çıkarları nasıl temsil edeceği gibi konulardır. Hangi sendikal örgütlenme modeli olursa olsun, sendikal hareketin ulusal düzeyde geniş katılımlı bir dayanışma bilincine sahip olması gerekir. Bu noktada sendikacılığın güçlü, demokratik ve katılımcı tepe örgütlenmesine sahip olması gerekir. Diğer taraftan, sendikal hareketin güçlü ve tutarlı politikalar oluşturabilmesi için değişimi takip eden değil, aksine içinde bulunduğu koşulları yorumlayabilen ve önceden harekete geçen bir yapıya sahip olması gerekir. Böyle bir sendikal yapının oluşturulması eğitim ve araştırmaları destekleyen uzman kadroları, bu uzman kadrolarla oluşan bilgi birikiminin sendika politikalarına yansımasını ve uygulamaların başarısının ölçülmesini gerektirir.

Her ülkede olduğu gibi Türkiye'de sendikacılığın genel ekonomik sosyal ve siyasal koşullardan soyutlamak mümkün değildir. Türk toplumu, birçok konuda olduğu, işçi hareketi konusunda da Osmanlı İmparatorluğundan devir aldığı değerlerle yaşamıştır. Osmanlı İmparatorluğu sanayi devrimiyle çok geç tanışmıştır. Askeri işyerleri ve yabancılara ait işyerlerinin dışında kalanlar da atölye denilen tipte ve birkaç işçinin çalıştığı kuruluşlar olması nedeniyle buralarda da sendikalaşma kolay olmamaktaydı. Bu yüzden ilk işçi kuruluşu sayılan 1871 tarihindeki "Amelperver Cemiyeti" bir öncü olarak bilinmektedir. Ereğli bölgesinde zengin kömür yataklarının işletilmesinde pek çok işçi çalıştırıldığından, bunların işe alınış şekilleri, ücretleri, barındırılmaları, iş şartlarını belirlemek için 1865 yılında yürürlüğe konulan "Dilaver Paşa Nizamnamesi" işçiler hakkındaki ilk hukuk metni sayılmaktadır.

İkinci Meşrutiyetin ilan tarihi olan Temmuz 1908'e kadar sakinliğini sürdüren çalışma hayatı, Kanun-u Esasi'nin ilanı ile hareket kazanmıştır. 1920'lerin ilk yıllarında görülen fakat uzun ömürlü olmayan işçi kuruluşları arasında İstanbul Amele Birliği ve Amele Teali Cemiyeti'ni saymak mümkündür. 1925 yılında hafta tatili kanunu çıkartılarak işçilerin haftanın bir günü tatil yapabilmeleri sağlanmıştır. 1925 yılı sendikalaşma yönünden önemli bir duraklama hatta gerileme yılıdır. Doğuda meydan gelen isyan hareketi ile birlikte İstanbul'da yoğunluk kazanan grevler üzerine "Takrir-i Sükun" kanunu çıkartılarak her türlü cemiyet ve sendikal harekete son verilmiştir. 1946 yılında dernekler kanununda yapılan bir değişiklikle sınıf esasına dayalı olarak örgütlenme yasağının kaldırılması sonucunda işçilere sendika kurma olanağı sağlanmıştır. Bu serbestlikten kısa bir süre sonra Ağustos 1946'da İstanbul İşçi Sendikalar Birliği ve Türkiye Deniz İşçileri Sendikası kurulmuştur. 1950 ile 1955 yılları arasında sendikalaşma oranında ciddi bir artış olmuştur. Bunda 1952 yılında bütün işçi sendikalarını bir birlik haline getiren "Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu, TÜRK-İŞ "in kurulmuş olması ve işçiler lehine peş peşe çıkartılan kanunlar etkili olmuştur

Nihayet 25.06.2001 tarihinde kabul edilen 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu ile memurların sendika kurmaları yasal dayanağa kavuşmuş.