Recep Akakuş yazdı
“Akbıyık (öl. 860/1456) , Sultan II. Murad ve Fatih devri şeyhlerindendir. Asıl adı, Ahmet Şemsettin veya Abdullah olduğu rivayet edilir. Babasının adı, Hacıoğlu’dur. Hacı Bayram devişlerindendir. Kaynaklarda genellikle keşif ve keramet sahibi ve de meczûb bir kişi olarak tanıtılır. Şeyhı Hacı Bayram ile ilgili bazı menkıbeleri nakledilir. Bayramiye’nin Celvetiye silsilesinde yer alan Akbıyık’a, Sultan II. Murat, Cemaziye’l-evvel 841/Kasım 1437 Tarihli temliknâme ile Bursa-Yenişehir yakınlarındaki Anastas Köyü’nü/Akbıyık Köyü’nü bağışladı.
1444 yılında Varna seferi’ne ve 1453 yılında da İstanbul’un fethine katıldı. Fetihten sonra da Ayasofya civarında adına bir cami yapıldı ve bu semte, O’nun adı verildi. Meczûb tavrına rağmen Çandarlı Halil Paşa gibi devlet adamları ve Molla Yeğan gibi âlimler O’nunla sohbette bulundu. Mecmualarda Şems-i Hüdâ mahlasıyla bazı şiirlerine rastlanmaktadır. Malının hesabını bilemeyecek kadar zengin olan Akbıyık’ın, servetini Allah yolunda harcamak maksadıyla Bursa Ulu Camii civarında yaptırdığı külliyeden -günümüze sadece- medfûn bulunduğu türbe, ulaşabilmiştir. İmaret ve tekkeden eser kalmammıştır.”
Eski devirlerde Yarhisar‘a bağlı olan Cebel-i Kureyş’de tesis olunan Akbıyık Tekke ve Zaviyesi, zamanla köy statüsü kazanmıştır. Bu statüyü kazanınca da kaynaklarda görüldüğü üzere; bu köy, Şeyh Karyesi adını almıştır. Akbıyık Zaviye ve Tekke Karyesi adı ile de anılan bu yerleşim merkezi, günümüzde, İnegöl İlçesi’ne bağlı bir köydür ve sadece: Tekke adını taşımaktadır.
Çok zengin iken daha da zenginleşmek istemiştir. Kendisini irşat eden zat yani Hacı Bayram-ı Velî, sabırlı fukaradan olmasını tavsiye etmiş ve fukaralığın derecelerini O’na anlatmıştır. Ancak O, fakîr olup da muâvenete ve yardıma muhtaç olmaktan ise zengin olup fukaraya yardım etmenin, daha hoş olacağı görüşünü ileri sürmüş ve bu konuda mürşidi Hacı Bayram ile aralarında münakaşa cereyan etmiştir. Bunun üzerine Hacı Bayram: Bizim mesleğimiz, zahiren fakrı kabulden geçer, bundan böyle bize yakın olma! demiş ve huzurundan çıkmasını istemiştir. Akbıyık Sultan, Hacı Bayram’ın huzurundan çıkmış, ancak başındaki külahı, kapıya ilişerek düşmüştür. O da ölünceye kadar, başı açık gezmiştir. Akşemsettin Hazretleri ile beraber İstanbul’un fethinde bulunmuştur.
Sultan II. Murat, 1437 tarihli bir temliknâme ile Yenişehir’e bağlı Anastas Köyü’nü, Akbıyık’a vermiştir. Fatih Sultan Mehmed de 1452 Tarihli bir ferman ile bunu tasdîk eylemiştir. Bursa’da Ulu-Cami civarında bir zaviye, mescid ve türbe bina eylemiştir. Zaviyesinin çevresinde büyük ve güzel bir bahçesi dahî mevcut imiş. Çok zengin oldu- ğundan zaviyesinde her şey, mebzûl olarak bulunurmuş. Akbıyık Sultan, 1455 yılında vefat eylemiş ve buraya defnolunmuştur. Akbıyık Sultan, o kadar zengin olmuş ki kendi servetini kendisi dahî bilmez hale gelmiştir. Akbıyık’ın, Mevlâna Nimetüllah ve Mevlânâ Habîbullah isminde iki oğlu var imiş.
1928 Tekke doğumlu İsmail Koşucu’nun verdiği bilgiye göre,Tekke Köyündeki sanduka çevresinde yer alan ahşap parmaklıklı sütre, İnegöl-Kāsım Efendi mezarından sökülmüş ve 1937 yılında buraya konmuştur. Aynı yıl içinde şimdi okul, sağlık ocağı ve postahane binasının bulunduğu yörede bulunan mezarlık ve kervansaray tesisleri de kaldırılmıştır.Bu sırada, Akbıyık türbe mezarı da yoklanmıştır. Türbe binasının, 400 metre kadar doğusunda İznik bağlantılı Hac yolu ile Konya bağlantılı posta yolu, kesişmektedir. Tam bu noktada geçmiş yıllarda Akbıyık Sultan Kervansarayı bulunmakta imiş.Kervansarayda kullanıldığı anlaşılan bir oyma dibek taşı, halen, Akbıyık Sultan‘a ait olduğu söylenen makam türbesi’nin bahçesinde görülmektedir.