BEŞERÎ COĞRAFYA BOYUTUYLA İNEGÖL

Abone Ol

İnegöl’ün tarihsel boyutunu incelerken konuya, 1279 yılında Ertuğrul Gazi’nin, küçük oğlu Osman Bey’i, yerine vekil bırakmak için, son Selçuk hükümdarı II.Gıyaseddin Mesud’a mürâcaatından başlamak gerekecektir.

Tarihî kaynaklarda “Cimri Olayı” diye nitelenen isyan, aslında, Selçuk hânedânına mensup şehzadelerden Alâaddin Siyavuş’un amcasına karşı giriştiği bir iktidar mücadelesidir. Bu isyan harekâtını bastırmak için Germiyân Beyliğitopraklarına gelen Anadolu Selçuklu hükümdarı Sultan II. Gıyâseddin Mes’ûd’u, bir uç beyi olarak, Ertuğrul Gazi, ziyaret etmiş ve kendisine değerli hediyeler sunduktan sonra küçük oğlu Osman Bey’in, kendi yerine vekil olarak atanmasını istemiştir.

Sultan II. Gıyasettin Mes’ud da yapılan bu talebi kabul etmiştir. Ertuğrul Gazi’nin gerçekleştirdiği bu atama işlemini, diğer iki oğlu Gündüz ve Savcı beyler, kabullenirken kardeşi Dündâr Bey, çekimser kalmış ve gerçek fikrini

açıklamayı, Osman Bey’in asâleten tayin edilme zamanına ertelemiştir.

1281 yılında Ertuğrul Gazi, Hakk’a yürüyünce Dündâr Bey, Osman Bey’in atanmasına karşı olduğunu açıklamış; yaşını ve de kıdemini ileri sürerek kendisinin, Karakeçili Aşireti’ne bey olması gerektiğini söylemiştir. Ancak başta Turgut Alp ve Samsa Çavuş olmak üzere etkili ve de yetkili diğer aşiret reisleri, Osman Bey’in asâleten beyliğini onaylamışlar ve Dündâr Bey’i devre dışı bırakmışlardır.

Yönetim stratejisi açısından Ertuğrul Gazi’nin yönetim biçimi incelendiğinde görülecektir ki o, 1237 yılında Anadolu Selçuklu hükümdârı Alâaddin Keykubat, bir sû-i kast sonunda, şehit edilince Bizans sınırında uç beyi olarak bulunan Ertuğrul Gazi, yönetim stratejisini yeni baştan gözden geçirmiş ve çevresinde yer alan Bizans tekfurları ile barış içinde bir arada yaşamaya karar vermiştir. Bu amaçla, başta Bilecik tekfuru olmak üzere, çevrede yer alan tekfurlarla yakın ilişki kurmuştur.

Bilecik tekfuru ile kurulan dostluk ilişkisi o kadar ileriye götürülmüştür ki ilkbaharda Domaniç yaylalarına çıktıklarında Karakeçili Aşireti’ne mensup yaşlı kadınlar ve bir kısım ağırlıklar, Bilecik Kalesi’ne taşınmış ve burada koruma altına alınmıştır. Son baharda Karaçili Aşireti, Domaniç’ten Söğüd’e dönünce de emanet bırakılan mallar ve yaşlı kadınlar, geri alınmış ve Söğüd’e taşınmıştır.

Bilecik tekfurunca sağlanan bu koruma ve kollama hizmetine karşılık da Ertuğrul Gazi, yaylada üretilmiş olan çeşitli süt ve hayvânî ürünlerden belirli bir miktar ürünü, Bilecik tekfuruna hediye olarak takdim etmiştir. Tesis olunan bu barış ortamı, Ertuğrul Gazi ölünceye kadar devam etmiştir. Ancak İnegöl tekfuru Nikola, Domaniç toprağında hakkı bulunduğunu ileri sürmüş; Bilecik tekfuruna verilen hediyelerin, kendisine de verilmesini istemiştir. Bu nedenle zaman zaman İnegöl tekfuru Nikola ile Karakeçili Aşireti arasında sürtüşmeler, vuku bulmuştur.

Ertuğrul Gazi’nin yakın silah arkadaşlarından Samsa Çavuş ve kardeşi Sulamış, İnegöl tekfuru Nikola tarafından yapılan maddî-manevî bütün saldırıları önlemişler ve Ertuğrul Gazi ölünceye dek bu mücadelelerini başarıyla sürdürmüşlerdir.

1281 yılında Ertuğrul Gazi vefat edince - töre gereği – nâşı, Söğüt Kasabası’nın yakınında Sakarya Nehri’ne hâkim bir tepe üzerine defnedilmiştir. Daha sonraki yıllarda üzerine İslâmî geleneklere uygun tarzda kârgir bir türbe yapılmıştır. Yakın çevresine de ziyaretçiler için bir kısım sosyal tesisler kurulmuştur.

Dikkati çeken husus, Ertuğrul Gazi Türbesi’nin yakın çevresinde tekke, zaviye, mescid ve benzeri dinî nitelikli bir tesisin inşa edilmemiş olmasıdır.

Söğüt ilçe merkezinin dışında yer alan Ertuğrul Gazi Türbesi, uzun yıllar Karakeçili Aşireti’ne mensup yürükler tarafından ziyaret mahalli olarak kullanılmıştır.

Son yıllarda devlet desteğine dayalı olarak mahalli yönetimlerce de bu ziyaretler, kültürel bir etkinliğe dönüştürülmüştür. Her yıl sonbaharda yapılması gelenek haline getirilmiş olan bu kültürel etkinliklere devlet ricali de katılmaktadır.

Recep Akakuş Hocanın eserinden düzenleyip yayına hazırlayan

Ayhan Talha Bayraktar