Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk büyük zaferlerinden biri olarak kaydedilen Bursa’nın fethi, sadece bir kentin ele geçirilmesi değil, aynı zamanda Türk-İslam kültürünün ve Osmanlı kimliğinin inşası için atılan ilk adımlardan biriydi. 1326 yılında Orhan Gazi’nin büyük hayali olan Bursa, Osmanlı topraklarına katıldığında, bu kutlu fetih adeta Osmanlı Devleti’nin kalbinde atan bir damarın oluşmasına vesile olmuştu. Bursa, Osmanlı’ya yalnızca başkentlik yapmakla kalmamış, aynı zamanda mimari, kültürel ve dil açısından imparatorluğun temellerini atan, ruhunu şekillendiren bir şehir olmuştu! Bugün bile hala Bursa sokaklarında hissediyoruz değil mi?
Ne yazık ki bu kutsal şehir, tam 600 yıl sonra büyük bir acının, halkı derinden sarsan bir işgalin gölgesi altında kaldı. Yunan orduları, I. Dünya Savaşı’nın ardından Anadolu’yu işgal ederken, 8 Temmuz 1920 tarihinde Türk tarihinin bu onurlu şehrine ayak bastı. Ve o an, Bursa halkı için umutların, tarihin ve onurun karanlık bir sayfası açıldı.
İzmir’den başlayan Yunan işgali, kısa sürede Anadolu’nun içlerine doğru ilerlerken, 8 Temmuz 1920’de Bursa’ya ulaştı. Osmanlı Devleti’nin ilk başkenti, bu sefer işgalcilerin ağır adımları altında eziliyordu. Ne yazık ki İstanbul Hükümeti’nin valileri ve yöneticileri, halkı işgale karşı koymaktan alıkoymak için büyük çaba sarf etmişlerdi. Yunan ordusu, herhangi bir direnişle karşılaşmaksızın, adeta kentin sessizliğini delerek içeri girdi. Bursa halkı, bütün gücüyle işgale direniyordu..
İlk başlarda Yunan kuvvetleri, direnişi tetiklememek adına halka karşı daha ılımlı bir tutum sergiledi. Ancak zamanla bu sessizliğin ardında derin acılar filizlendi. Bursa’nın çevre köyleri Rum ve Ermeni çetelerinin sürekli saldırılarına maruz kalıyordu. Kadim topraklar talan ediliyor, evler yağmalanıyor, hayvanlar zorla el konuluyordu. Halk, her geçen gün biraz daha umudunu kaybederken, Yunan askerleri üzerlerindeki baskıyı artırdı. Türklerin elindeki tüm silahların teslim edilmesi emredildi; kente giriş çıkışlar sıkı denetim altına alındı.
Bursa’daki işgalin sembolik ve en acı olaylarından biri, Yunan komutanı Sofokles Venizelos’un Osman Gazi’nin türbesinde çektirdiği küstahça fotoğraflardı. Elefterios Venizelos’un oğlu olan Sofokles, Osmanlı’nın kurucusu Osman Gazi’nin türbesine kolunu ve ayağını dayayarak çektirdiği fotoğrafla adeta tüm Türk milletini aşağılamıştı. Bu fotoğraf, yalnızca bir kişisel zafer değil, Türklerin geçmişine duyulan kin ve nefretin bir sembolü olarak dünya basınına servis edildi. Bir anlatıya göre, Venizelos bu sırada “Kalk ey Osman! İmparatorluğunun halini gör!” diyerek tabuta hitap etti. Bu fotoğraf, yalnızca bir işgalci komutanın kibirli tavrı değil, Bursa’nın onurlu geçmişine yapılan ahlaksızlıktı!
Meclisteki Kara Örtü ve Mehmet Akif’in Feryadı
Bursa’nın işgali, tüm yurtta büyük bir şok etkisi yarattı. Ancak bu şok en derin şekilde Ankara’da, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde hissedildi. Yunan askerlerinin kutsal Bursa topraklarına ayak basması, milletin bağrına saplanan derin bir yara gibiydi. Bursa milletvekili Muhittin Baha Bey, meclis kürsüsüne çıkarak gözyaşları içinde Namık Kemal’in ünlü beytini okudu:
“Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?”
Bu üzüntüyle meclisteki oturum dakikalar boyunca durdu. Ardından meclis kürsüsü kara bir örtüyle kaplandı. Bu kara örtü, Bursa özgürlüğüne kavuşana dek, mecliste utancın ve kederin bir simgesi olarak duracaktı. O günkü acıyı sadece siyasetçiler değil, tüm millet hissetti. İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy da bu derin acıyı "Bülbül" adlı şiirinde dile getirdi. Şiirinde, bülbülün yasını anlatırken, aslında kendi milletinin yaşadığı derin üzüntüyü ölümsüzleştiriyordu.
Bursa’nın Yeniden Doğuşu!
1922 yılına gelindiğinde, Türk ordusu, işgal altındaki toprakları bir bir geri almaya başlamıştı. Bursa, bu direnişin ve kurtuluş mücadelesinin en kutsal duraklarından biriydi. 10 Eylül 1922 sabahında Türk ordusu Bursa’ya doğru yürüyüşe geçti. Yunan kuvvetlerinin tüm direnişine rağmen, Bursa’daki milis güçlerin de yardımıyla şehir, aynı gün saat 20.00’de düşman askerlerinden temizlendi. Nihayet 11 Eylül sabahı, Mirliva Şükrü Naili Paşa komutasındaki Türk birlikleri Bursa’ya girdi. Bu zaferin haberi, telgrafla tüm yurda şu sözlerle ulaştı: “Yeşil Bursa Al Sancağına Kavuştu!”
Bursa’nın kurtuluşu, yalnızca bir kentin özgürlüğüne kavuşması değil, aynı zamanda Türk milletinin ayağa kalkışının, işgalcileri yenmenin ve onurunu geri kazanmanın bir sembolü oldu. Yunan ordusu, çekilirken şehri yakacağı dedikoduları çıkarmıştı. Ancak hem Türk ordusunun kararlı duruşu hem de İtilaf Devletleri’nin müdahalesi sayesinde Bursa, büyük bir yıkımdan kurtuldu. Şehre zarar verilmemesi için Türkler büyük çaba gösterdi. Nihayetinde, Bursa’nın tarihi dokusu, bu büyük felaketten sağ çıkmayı başardı.
Bursa’nın işgali, Türk tarihindeki en acı olaylardan biridir. Bu kadim şehir, düşmanın adeta bağrımıza sapladığı hançeri en derin şekilde hissetmiş, halkı ise bu işgalin ağır yükünü omuzlarında taşımıştır. Ancak Bursa’nın işgali, yalnızca bir acı değil, aynı zamanda Türk milletinin azmi, direnişi ve bağımsızlık aşkının bir sembolü olarak hafızalarda yer etmiştir.
Bursa’nın yeniden Türk bayrağıyla buluşması, Türk milletinin asla pes etmeyeceğinin en büyük kanıtıdır.
Tarih, bu işgali unutmayacaktır. Bursa’nın kurtuluşu, yalnızca bir zafer değil, bir milletin dirilişi, onurunun yeniden inşası ve bağımsızlık tutkusunun asla sönmeyeceğinin ispatıdır. Yeşil Bursa, bu onurlu mücadeleyi yüreğinde taşımaya devam edecektir.