Son yıllarda Türkiye’de televizyon ekranlarında ve dijital platformlarda yayınlanan dizilere ve filmlere göz attığımızda şok edici bir gerçek ile karşı karşıyayız. Bir dönem toplumsal değerleri, insan ilişkilerini, dostluğu ve fedakârlığı anlatan yapımların yerini ihanet, yalan, üçlü ilişkiler, aldatma, kadına ve çocuğa şiddet gibi ahlaki çöküşü gösteren senaryolar aldı.
Televizyon ve dijital içerik platformları, toplum üzerinde büyük bir etkiye sahip. Ancak şu an izlediğimiz yapımların toplumu nasıl şekillendirdiği üzerine yeterince düşünülüyor mu? Yoksa bilinçli ya da bilinçsiz şekilde, ahlak dışı olayların normalleştirildiği bir kültür mü inşaa ediliyor?
İhanet ve Yalan Normalleşiyor!
Eğer televizyon dizilerine ya da popüler dijital platformlardaki yapımlara dikkatlice bakarsanız, hemen hemen hepsinde aynı senaryo işleniyor:
- İhanet eden eşler ve üçlü ilişkiler
- Birbirini aldatan, dostluk kavramını hiçe sayan karakterler
- Kadına ve çocuğa şiddetin adeta olağan bir durum gibi yansıtılması
- Kendi çıkarları uğruna en yakınlarına bile ihanet eden insanlar
- Ahlaki değerleri hiçe sayan ilişkilerin romantize edilmesi
Bugün “başrolde kim var?” diye sormak yerine, “bu kez kim kimi aldatacak, kim ihanete uğrayacak, kim bir entrika çevirecek?” sorularını soruyoruz.
Bu tür yapımlar, toplumu sinsice zehirleyen birer araç haline geliyor. Çünkü günümüzde yalan ve ihanet, adeta normalleşmiş bir olgu olarak gösteriliyor. İnsanlar artık "Her evlilikte aldatma olabilir", "Kimseye güvenilmez", "Aşk zaten yalan" gibi düşüncelerle büyüyor.
Peki, bu durum toplumun ahlaki yapısını nasıl etkiliyor?
İnsan İlişkileri Çöküyor! Güvensiz Bir Toplum oluşuyor!
Televizyonda sürekli olarak aldatma sahneleriyle, yalanla ve ihanetle karşılaşan bir toplumda güven duygusu yavaş yavaş kayboluyor.
- İnsanlar birbirine güvenmemeye başlıyor.
- Aldatmanın ve yalanın “olağan” bir şey olduğu algısı yaygınlaşıyor.
- Sadakat ve dürüstlük gibi değerler zayıflıyor.
Aile kavramı, dostluk, sevgi ve güven gibi toplumun temel taşları televizyon ve diziler aracılığıyla bilinçsizce sarsılıyor. Bugün dizilerde aşkın adı, aldatma ve entrika ile anılıyor. İnsanlar da bu senaryolardan etkilenerek ilişkilerinde benzer şüphelere, güvensizliklere ve sadakatsizliklere yönelmeye başlıyor.
Öyle ki artık insanlar gerçek hayatta bile dizilerde gördükleri gibi ilişkiler yaşamaya başladı. "Aldatan ama seviyor" gibi saçma sapan cümleler, tamamen bu dizilerin insanlara aşıladığı yanlış algılardan biri!
Kadına Şiddet ve Çocuk İstismarı Meşrulaştırılıyor!
Dizilerde ve filmlerde en büyük tehlikelerden biri de şiddetin sürekli olarak ekrana taşınması ve adeta normalleştirilmesi. Özellikle kadına şiddet, aile içi şiddet, çocuk istismarı gibi korkunç konular, reyting uğruna defalarca işleniyor.
- Kadına yönelik şiddet sahneleri sürekli gösteriliyor ve sanki olağan bir şeymiş gibi sunuluyor.
- Psikolojik ve fiziksel şiddetin aşk adı altında romantize edilmesi yaygınlaşıyor.
- Çocuk istismarı konuları bile dizilerde sık sık işlenmeye başlandı ve bu da insanları zamanla duyarsızlaştırıyor.
İnsanlar artık ekranlarda gördüğü şiddete o kadar alıştı ki, bu tür olaylar gerçek hayatta yaşandığında bile tepki vermemeye başladı. Şiddet haberleri toplumda şok etkisi oluşturmak yerine artık sıradanlaşan olaylar haline geldi.
Peki, Bu Bilinçli Bir Yönlendirme mi?
Bazı uzmanlara göre, medyanın bu kadar yoğun bir şekilde ahlak dışı içerikleri pompalaması tesadüf değil.
Toplumu yozlaştırma çabası mı var?
Aile kavramını zayıflatmak için mi bu tür diziler yapılıyor?
İnsanların ilişkilere olan güvenini sarsarak bireyselleşmelerini sağlamak isteyen bir medya düzeni mi var?
Bunlar belki komplo teorisi gibi gelebilir ama gerçek şu ki, yıllardır televizyonda olumlu, öğretici, insana değer katan yapımlar yerine entrika dolu senaryolar işleniyor.
Çözüm Nedir? Ne Yapmalıyız?
Dizileri ve filmleri sorgulayarak izlemeliyiz. Ne izlediğimizi bilmeli ve bilinçli tüketici olmalıyız.
Ahlaki değerleri koruyan yapımlar desteklenmeli. Yapımcılar reyting kaygısı yerine, toplumu bilinçlendiren projelere yönelmeli.
Alternatif içerikler üretilmeli. Sanatçılar, senaristler ve yönetmenler toplum için yararlı yapımlara imza atmalı.
Çocuklarımızı bu tür yapımlardan korumalıyız. Çünkü genç yaşta bu tür içeriklere maruz kalan nesiller, ileride gördüklerini normal bir davranış modeli olarak benimseyebilirler.
Diziler ve Filmler Toplumun Temellerini Çatlatıyor!
Bugün ekranda gördüğümüz diziler, sadakat, dürüstlük ve güven gibi temel insani değerleri zayıflatıyor. İhanet, aldatma, şiddet ve yalan, insanların bilinçaltına işleniyor ve zamanla normalleşiyor.
Diziler ve filmler sadece eğlencelik yapımlar değil, toplumun bilinçaltını şekillendiren güçlü araçlardır! Eğer bu bilinçsiz tüketim devam ederse, toplum olarak güvensizlik içinde yaşayan, duygusal anlamda kırılgan ve ilişkilerde bencil bireylerden oluşan bir hale gelme riskiyle karşı karşıya kalacağız.
Artık farkına varmalıyız: İzlediğimiz her sahne, düşündüğümüzden daha büyük bir etki bırakıyor!