Global siyaset, tarihsel husumetlerin ve güncel anlaşmazlıkların alevlendiği bir dönemden geçiyor. Birbirinin varlığını tehdit olarak gören, diyalog kapılarını kapatan ve düşmanca söylemleri körükleyen ülkeler, dünya barışını tehlikeye atan bir tablo çiziyor.

Doğu Asya'da, Kuzey Kore'nin pervasızca sürdürdüğü nükleer silah ve füze denemeleri, başta Güney Kore ve Japonya olmak üzere bölge ülkelerini tedirgin ediyor. Pyongyang yönetiminin komşularına yönelik tehdit dolu söylemleri, olası bir çatışma senaryosunu daha da korkutucu hale getiriyor.

Güney Asya'da, Hindistan ve Pakistan arasındaki Keşmir sorunu, çözümden çok uzak bir şekilde varlığını sürdürüyor. İki ülke arasında zaman zaman alevlenen sınır çatışmaları, nükleer silahlara sahip bu iki gücün ne denli büyük bir tehdit altında olduğunu gözler önüne seriyor.

Orta Doğu, adeta bir barut fıçısı misali, her an patlamaya hazır bekliyor. İsrail-Filistin meselesi, on yıllardır süregelen şiddet sarmalıyla kan kaybediyor. İran'ın bölgedeki nüfus ve etki alanını genişletme çabaları, başta Suudi Arabistan olmak üzere Sünni blok ile Şii blok arasında tehlikeli bir güç mücadelesine yol açıyor.

Avrupa'da ise Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik askeri müdahalesi, kıtanın güvenlik mimarisini derinden sarstı. Moskova yönetiminin yayılmacı politikaları, NATO ülkelerini teyakkuza geçirmiş durumda. 

Ülkeler arasındaki güven eksikliği, milliyetçi söylemlerin yükselişi ve ekonomik rekabetin küresel ölçekte artması, nefreti ve düşmanlığı besleyen bir ortam yaratıyor diyebiliriz.

Uluslararası toplumun, barışçıl çözüm yollarına odaklanması ve çatışmaları önlemek için daha etkin mekanizmalar geliştirmesi gerekiyor. Aksi takdirde, nefret duvarlarıyla bölünmüş bir dünya, hepimiz için karanlık bir geleceğin habercisi olabilir.. 

Kaynak: HABER MERKEZİ