İtikâf kelimesi sözlükte, alıkoymak, hapsetmek, bir yerde kalmak anlamına gelir ve kişinin sıradan davranışlardan uzaklaşarak, ibadet amacıyla belli bir süre mescitte kalması demektir. İtikâf yapmak, kökleri İbrahim (a.s.) zamanına kadar giden bir ibadet çeşididir.
Yüce Rabbimiz, Hz. İbrahim ile oğlu Hz. İsmail’e tavaf edecekler, orada ibadete kapanacaklar (itikâfa girecekler), rüku ve secde edecekler için Beyt’i temizlemelerini emretmişti. (Bakara, 2/125) Ramazan ayı v e oruçtan söz eden ayette, itikâfa girildiği zaman eşlerle cinsel ilişki yasaklanmaktadır.
(Bakara,2/187) Bu ayet, Hz. Peygamberimizin hayatında mühim bir yer tutan itikâf uygulamasının vahiy tarafından onaylanması bakımından önem arz etmektedir. Zirâ Resûlullah (s.a.v.) vefat edinceye kadar Ramazan’ın son on gününü çoğunlukla itikâf ederek geçirmiştir. Vefat ettiği sene yirmi gün itikâfda kalmıştır.
İtikâf ibadetine Hz Peygamberimiz gibi hanımları ve ashâbı da önem vermiştir. Hatta Resûlullah’ın vefatından sonra hanımları itikâf geleneğini sürdürmüştür. Allah Resûlü’nün itikâf için gösterdiği bu hassasiyetin ardında yatan sebep, bin aydan daha hayırlı olduğu bildirilen Kadir gecesini ihya etme düşüncesidir.
Resûl-i Ekrem, son on günü itikâfla geçirmekle, adeta bu kadirli, geceyi, gece gündüz ibadetle, tefekkürle geçirmek istemekteydi. Cebrail (a.s.) tarafından kadir gecesinin Ramazan’ın son on gününde olduğu kendisine bildirilene kadar Hz. Peygamber (sav) önce Ramazan’ın ilk on gününde, sonra ortasındaki on günde itikâfa girmiştir.
Her defasında Cebrail (A.s)” Aradığın şey ileriki, günlerde” dir. Diye uyararak nihayetinde O’nu son on günde itikâfa girmeye sevk etmiştir. Ve ashabına da Kadir gecesini, Ramazan’ın son on gününde aramalarını söylemiştir.
Peygamber Efendimiz girmiş olduğu itikâfların sekizini Ramaza-ı Şerif ayında ve çoğunu da Ramazan’ın son on gününde gerçekleştirmiştir. Ancak ilim adamları, itikâfın zamanı ve süresi konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Buna göre itikâf, Ramazanda ve Ramazan dışında olabileceği gibi belirli bir süreye de tabi değildir. İtikâf niyetiyle camide birkaç gün veya birkaç saat kalmak yeterlidir.
Allah’a tam bir teslimiyet içerisinde ibadet ve taatte bulunmak amacıyla zamanının belirli bir kısmını ayırması ve bu esnada meşru bile olsa her türlü nefsanî ve şehevi arzulardan uzak durması, kişinin manen olgunlaşması için önemli vesilelerden birisidir.
İtikâf; Günümüzde modern hayatta gündüzleri çalışma hayatı, geceleri televizyon, internet gibi pek çok oyalayıcı işlerden dolayı tefekküre, daha doğrusu kendisine zaman ayıramayan Müslüman için bulunmaz bir fırsattır.
Son yıllarda kimi çevreler, hayatın yoğun stresine ve sorunlarına karşı, reiki, meditasyon, yoğa gibi İslam’a göre yapılması caiz olmayan, batıl dinlerin bazı uygulamalarını çözüm gibi sunmaktadır. Oysa huşû içinde kılınan namaz ile itikâf içinde geçirilen vakitler, sadece bir zihin boşalması değil, aynı zamanda imanın kemâle erdirilmesi gayreti, nefis muhasebesi, nefis terbiyesidir.
Kişinin nereden geldiğini nereye gittiğini derinlemesine tefekkür ederek hedeflerine daha emin adımlarla ilerlemesi için kendine ayırdığı vakitlerdir. Kulun kendini bilmesi, Rabbini bilmesine vesile olur.
Ne yazık ki, bizi rahatlatacak, hayatımızı kolaylaştıracak, dünyamızı yaşanır kılacak huşû içinde kılınan namaz ile tefekkürle geçirilecek itikâf gibi iki önemli alternatif, toplumumuzda unutulmaya yüz tutmuş vaziyettedir. İşte itikâf bize bizi, bizi biz yapan değerlerimizi, kendimizi ve öz benliğimizi hatırlatacaktır.
Ramazan-ı Şerif ayının şu son günlerinde başarabilen ömründe hiç olmazsa bir kere İtikâfa girmelidir. Böylece ruhunu arındırmak, huzuru hissetmek ve hayatın anlamını kavramak daha kolay gerçekleşecektir.
Muhammed Döner / Bursa İl Vaizi