Ahmet Taştan'ın Köşe Yazısı

Havaların yakıcı sıcaklığı, insanların tüm bedenini sararken, sayıları iki elin parmaklarını geçmeyecek dinleyicilere neler söylemem gerektiğini düşündüm bir an.

İnsanlar, sıcaklar sebebiyle bazı  konularda gevşemiş durumdalar. İlkelerden ve inançlardan ufak ufak kopmalar yaşamaktalar. Veda haccında Peygamberimiz (sav)in dediği gibi: “Bazı küçük günahlarda şeytana uyarsanız bu, onu sevindirir” dediği noktadayız. Modern dünyanın üflediği zehirli fikirler, çağdaş nesilleri, etkisi altında ezerken Allah’ın emrini bir sancak gibi başın üstünde taşıyan o Mümine hanımlara nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum, dedim.

Ey okuyucu, eğer bir kahraman arıyorsan, caddelerde, sokaklarda yanıbaşında gezen tesettürlü genç kızımıza dikkat et. İşte önünüzde simsiyah başörtülü ve pardesülü, mütevazi bir şekilde yürüyüp gidiyor. 

O an başınızı kaldırın güneşe bakın! İnsanın ufacık bir gölgeye muhtaç olduğu böyle bir havada, imanını bayraklaştıran o genç hanımefendilere ister gıpta ile ister imrenerek bakınız. Ne kadar da güçlüler.

İnsanların iman etmiş olduğu İslam’ın kurallarını gevşettiği bir vakitte o inanç ilkelerine sımsıkı sarılmak koskoca bir yürek ister. Allah’a olan saygısından sevgisinden muhabbetinden asla taviz vermeyen bu insanlar takdir edilmezse kimdir takdire şayan olanlar acaba.

Bir ayet-i kerimede şöyle buyuruyor Cenâb-ı Allah: “Bununla beraber müminlerin topyekün savaşa katılmaları uygun değildir. Her kabileden bir kısım insanlar da din ilimlerinde derinleşmeli ve kabileleri savaştan dönüp gelince onları uyarmalıdır ki, böylece Allah'ın azabından sakınırlar.” buyurmakta Tevbe Suresi 122. ayet-i kerimede.

Ne anlıyoruz? Şu hayatta önemli olan Allah’ım azabından sakınmaktır. Bu konuda ciddi  bir tavır içinde bulunmak lazımdır. Allah’ın en çok değer verdiği emirlerinden biri olan cihad yani savaşa çıkma konusunda ancak böyle bir istisna yapılmıştır.

Çünkü savaş ortamı özellikle zafer kazanıldığında bazı haddi aşmalar, belki de çirkin davranışlar yapılması söz konusu olabilir. İşte geride kalıp ilimde derinleşenler/alimler, toplumu tekrar fabrika ayarlarına döndürmek için onlara nasihatler etmeli, ilkeleri hatırlatmalıdır.

Bu sıcak havalardan bahsederken aklımıza ilk gelen diğer bir husus da Tebük Seferidir. Ne için böyle dedik?

Kitaplardan okuduğumuz kadarıyla Tebük Seferi sıcak yaz aylarında gerçekleşti. Peygamber Efendimiz (sav) bu sefere çıkacak orduya çok önem veriyordu ki şöyle buyurdu: “Bu zorluk ordusunu donatana Cennet vardır?  Bu sözü duyan Cennet sevdalıları başta Hz. Ebubekir olmak üzere malının hepsini; Hz. Ömer  malının yarısını verdi. Diğer sahabeler de büyük katkılar sundular.

Hava sıcaktı... Yol uzundu... Hurmalar olgunlaşıyordu... Münafıklar fitne kazanını kaynatıyorlardı... Beni Asfar’ın sarışın kızlarının fitnesine düşmekten korktukları için sefere çıkmayacaklarını söylüyorlardı.

Otuz bin kişilik ordu Bizans’a doğru sefere çıkıyordu başlarında cihan sultanı Peygamber Efendimiz (sav)’le...

Havanın çok sıcak olduğunu ve böyle bir günde oruç tutmanın zorluğundan bahseden birine samimi bir mümin: “Din daha kavi, din daha kavi...” diyerek dinin kurallarından taviz vermemeyi salık veriyordu. 

İklim şartları, insanın karakterini etkilediği kadar davranışlarını da etkiler. İslam’ın iman, ibadet, ahlak ve muamelat kurallarını her hâlükârda uygulayarak bunun sevincini gönlünde hissedenler başarılı ve samimi müminlerdir.  İman, öyle bir ateştir ki insanın yüreğini İslam’da eritir. Demir gibi sağlam bir irade ile teslim olmuş özgür mümin hayata ve ahirete hazırlığını tam olarak yapar.

“Hava çok sıcak, nasıl böyle başınızı kapalı tutuyorsunuz?” diye sorulan bir hanımefendinin cevabı etkileyicidir: “Cehennem daha sıcak!” Ancak iman eden bir gönül, “yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden kendisini ve ehlini korumak için” çaba sarf eder. Güneşin zararlı ışınlarından korunmanın yolu, bedenini ondan saklamak iken modernizm saçmalığı altında esir nesiller, maalesef, saçma sapan kıyafetlerle arz-ı endam ediyorlar.

İslamiyet’i aşkla yaşayan müminler, inanmanın verdiği özgüven ile hür bir şekilde dünya hayatını tamamlamanın derdine düşmüşlerdir ve’s-selam.