Osmanlı son dönemi ve Cumhuriyet’in ilk zamanlarındaki basına zaman zaman göz atarım. Bu okumalarım sırasında denk geldiğim İnegöl haberlerini bir dosyaya kaydediyorum. Bugün size bu haberlerden bir tanesini sunacağım.
İNEGÖL’DEN YUNANİSTAN’A BİR ALACAK MESELESİ VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Osmanlı son dönemi ve Cumhuriyet’in ilk zamanlarındaki basına zaman zaman göz atarım. Bu okumalarım sırasında denk geldiğim İnegöl haberlerini bir dosyaya kaydediyorum. Bugün size bu haberlerden bir tanesini sunacağım.
Aktarmak istediğim haber çok tuhaf bulduğum bir alacak meselesidir. 1931 yılı sonlarına doğru Son Posta Gazetesi şöyle bir haber yapmış: “İnegöllüler Yunanistan’dan alacaklarını istiyorlar”. Başlığına bakıp, bunun normal bir alacak – verecek meselesi olduğu sanılmasın! Gerçek öyle değil. Peki, nedir bu alacaklar meselesi? Nasıl bir alış –veriş (daha doğrusu veremeyiş) olmuş İnegöl ile Yunanistan arasında?
Mesele aslında 1920 – 22 yıllarına uzanıyor. Yâni, haberin on yıl öncesine gitmek lâzım. Yunan ordusu, civardaki bütün yerler gibi İnegöl’ü de işgal etmiştir. İki yıl kadar süren (6 Eylül 1922’ye kadar sürdü) bu işgal sırasında İnegöllüler zülümlere uğradılar; canlarını - mallarını kaybettiler. İşte, o kara günlerde birkaç safdil İnegöllü, işgal kuvvetlerine zahire vermiş ve bunun karşılığında işgal kumandanından senet almışlar. Tabi, işgalci kâfir Yunan verir mi zahire bedelini! Bu yüzden, bilerek: “Safdil” diyorum bunlara.
Nitekim, işgal kuvvetleri yangın yerine çevirdikleri İnegöl’den kaçmış; geriye etkileri yıllarca silinmeyecek bir acı bırakmışlardır. Bu arada bizim safdil zahireciler de ellerinde hiçbir hükmü kalmamış senetlerle kalakalmışlardır. Aslında bu senetler, birer ihanet belgesi sayılmalıdır ya neyse. Biz bu tuhaf alacak – verecek meselesinin sonradan nasıl sürdüğüne bakalım.
İşgalin sona ermesinin üzerinden on yıl geçmiş. Zahireciler, alacaklarının peşini bırakmamışlar. Türk – Yunan muhtelit mahkemesine müracaat edip, Yunan hükümetinden on yıl önceki alacaklarını istemişler. Vakti zamanında verdikleri zahire bedeli yirmi bin lira tutuyormuş. İşgal kumandanından almış oldukları senetleri göstermişler.
6 Kasım 1931 tarihiyle gazeteye yansımış bu haberdeki tuhaf alacak – verecek meselesinin takibatını diğer araştırmalarımdan fırsat bulamadığım için yapamadım. Acaba Yunanistan, on yıl öncesinin savaş ve işgal ortamında olmuş – bitmiş bu alacak meselesini ciddiye alıp, İnegöllülere para vermiş midir? Açıkçası, pek sanmıyorum. Çünkü işgalci Yunan böyle bir alacak meselesinin gereği olan parayı vermeye kalkışsa, Türkiye’nin bütün İç – Batı Anadolu yöresine altından kalkamayacağı tazminatlar vermek zorunda kalabilecektir. Bu yüzden ödemeye kolay kolay yanaşmayacağı kuvvetle muhtemeldir. Yine de belli olmaz, bizim pek yaman İnegöllü tüccarı (gazetede isimleri belirtilmiyor), belki de almıştır alacağını.
Bu haber vesilesiyle tarihin huzurunda sabitlenmiş bir gerçek var: O da, işgal altındaki İnegöl’den bazı tüccarın –normal bir alış veriş(miş) gibi işgal askerlerine zahire verdikleridir. Bunun adına normal bir ticaret denilemez; işbirliği demek daha münasiptir. Ha, bu türden şeyler sadece İnegöl’de mi yaşanmıştır? Elbette hayır! Yine de hiç kimse, İnegöllü zahireciler gibi kalkıp, alacağının peşine düşüp, kendini ifşa etmemiştir. Bu haber ve ondan yola çıkarak söylediklerimiz tabi ki, İnegöllü çiftçinin, tüccarının tümünü kapsamaz. Birkaç kişilik aşırı menfaatçi kişiden ibaret olmalılar. Yine de tarihimizde ibretlik bir vaka olarak geçmiştir.
Sırası gelmişken, bu haberle dolaylı bağlantılı sayılabilecek bir bilgiyi daha aktarayım:
İlk TBMM’de İnegöllü bir milletvekilimiz (mebus) vardı. Bosna muhaciri, 1883 doğumlu, Lakşe’lerden Ahmet Bey’i dikkatinize sunayım. 1935’te vefat eden bu rahmetli, Ertuğrul (Bilecik) mebusu olarak girdi meclise. O zaman İnegöl, Ertuğrul Sancağı’na bağlıydı. Ahmet’in mebusluğu pek kısa sürdü. Ocak 1921’de meclisten atıldı. Peki, neden?? Düşman işgali altındaki bir yere (İnegöl’e) meclis başkanlığından izinsiz olarak birkaç kez gitmesi, TBMM’nin izzet-i nefsine dokunur bir şey sayıldığı için.
Ahmet Lakşe Bey, mal ve mülkünü kurtarmak derdiyle gitmişti İnegöl’e ve muhtemelen işgalci kumandanlarla bu iş için biraz pazarlık yapmıştı. İnsanî sebeplerle anlaşılabilir bir şey diye düşünülebilir ama İstiklâl Harbi’ni yürüten yüce TBMM’nin bir mensubuna yakışmayacak bir hareketti bu.
Ne dersiniz? Acaba, 1930’larda Yunanistan’dan zahire parasını isteyenler arasında bizim Lakşe de var mıdır? Muhtemelen! O yüzden baştan aktardığımız bu tuhaf haberin devamını araştırırken, Ahmet Lakşe notunu da bir kenarda tutmakta fayda vardır.
Rabb’im, varsa bir taksiratları, affetsin. Tarihimizi birilerini suçlamak, karalamak boyutuyla ele almamalıyız. O, üzerinde düşünülüp, ibret alınabilecek bir levhadır.
DR.SALİH EROL