KADERDİR COĞRAFYA- 1

Abone Ol

Siyasi mülazalardan uzak bir gerçeğin altını çizmek, tarihimiz ve kaderimiz olan coğrafyamız üzerinden bir inceleme/tespit ve değerlendirme yazısı kaleme almak istedim.

     Konuya çok sevdiğim şu veciz sözle başlamak isterim. “Çocuklar uyursa büyür, millet uyursa ölür.”

     Osmanlı Devleti,1299 yılında Osman Gazi’nin kurduğu bir devlet iken 1453 yılımda II. Mehmet (Fatih) ile sınırlarını genişletip imparatorluk haline gelmiştir. 1683 yılında ise Orta Avrupa, Balkanlar, Kuzey Afrika, Hicaz, Mezopotamya, Kafkasya’nın bir bölümü ve Anadolu’nun tamamında hakimiyet kurmayı başarmıştır.

     Ancak bu tarihten sonra Osmanlı duraklama dönemine girmiştir. Osmanlı Devleti bir antlaşma ile ilk kez masa başı diplomasisini tanıdı. Fakat bu sefer yapacağı antlaşma aleyhine sonuçlandı. Karlofça Antlaşması olarak da bilinen bu sözde barışçıl politika 16 Kasım 1698 yılında imzalandı. Bu antlaşma, Osmanlı Devleti'nin ilk toprak kaybettiği antlaşma olarak tarihe geçerken yenildiğinin de ilk belgesi oldu. Osmanlı, aynı zamanda Rus çarının imparatorluk unvanını da resmen tanımış oldu.

     Ve sonrasında ana başlıklarıyla ve tarihleriyle; Romanya, Sırbistan ve Karadağ’ın elden çıkması (1878), Teselya’nın Yunanistan tarafından işgali (1878), Arnavut Milliyetçi Hareketi ve Prizren Birliği (1878-1881), Kıbrıs’ın İngiltere’ye kiralanması (1878), Avusturya-Macaristan’ın Bosna-Hersek’i işgali (1878), İran’a Kotur ve çevresinin terki (1878-1879), Fransa’nın Tunus’u işgali (1881), İngiltere’nin Mısır’ı işgali (1882) ve Akabe Krizi (1906), Sudan ve Habeş vilayetlerinin kaybı (1880-1885),Doğu Rumeli’nin Bulgaristan Prensliği ile birleşmesi (1885-1886), Düyun-u Umumiye (1881) ve Reji İdaresinin kurulması (1883), Ammiyya İsyanı (1889-1890), Yemen isyanları 1886, 1895-1897, 1904-1906… 1. Dünya savaşına doğru uzanan bir sürecin domino taşlarıydı.

    Bu kısa tarihsel anekdotları verdim. Çünkü özetle yedi düvele kök söktüren, Amerika’dan vergi alabilen tek devlet olan Osmanlı artık Haçlı/Siyonist zihniyetin, onların tabiriyle artık “Hasta adamdı”. Artık onlar için sözde intikam zamanı gelmiş ve başta Siyonist zihniyet olmak üzere leşe üşüşen sinekler gibi coğrafyamızı bölme, parçalama, paylaşma ve Türk Milletini tarih sahnesinden silme hayallerini gerçekleştirmek için dört koldan açık ve gizli saldırı için kolları sıvama zamanıydı.

    Malumunuz Çanakkale’de, Kut’ül Amera’de, Mekke’de dahil birçok destan yazmamıza rağmen “Almanya yenildiği için bizde yenilmiş sayıldık.” Gibi hala anlamlandıramadığım tarifiyle imzalan “Sevr Antlaşması” ile Anadolu işgal edildi ve kâğıt üzerinde paylaşıldı.

     Ancak ilk etapta, küllerinden doğmasını bilen bu milleti esaret altına almanın ve savaşarak yok etmenin ne derece imkânsız olduğunu bilmedikleri için Gazi Mustafa Kemal komutasındaki Türk Askeri 9 Eylül 1922’de düşman maşası Yunanlıların denize dökmesi ile strateji değiştirdiler.

    1.Dünya savaşında Açık Sevr antlaşması dışında İngiltere, Fransa ve Rusya arasında imzalanıp onaylanan Osmanlı Devleti'nin Orta Doğu topraklarının nasıl paylaşılacağına ilişkin gizli SYKES-PICOT antlaşmadır. Antlaşma, alışılagelindiği gibi devletlerin altını imzaladıkları bir metin değildir. Üç devletin bakan, büyükelçi ve görevlendirdikleri diğer bürokratları arasında geçen resmi ve gizli yazışmalar bütünüdür. Antlaşma, Fransız diplomat François Georges-Picot ile İngiliz diplomat Mark Sykes arasında genel ilkelerin saptanmasından dolayı Sykes-Picot adını almıştır. Antlaşma bugün Orta Doğu'da yer alan ülkelerin sınırlarının 'cetvelle çizilmiş' gibi olmasının temel sebebidir.

    Siyonistlere göre sözde dini kitaplarında ve söylemlerinde (Tahrif edilmiştir), arz-ı mev ‘ûd İbrânîce’de “Eretz Israel” (İsrâil diyarı) denilen bir bölge. “Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar olan bölge” Ayak tabanınızın basacağı her yer sizin olacak” denilmiştir.

Bekir Aydoğan