KALPTEN KALBE KALBÎ BİR MEKTUP-1

Abone Ol

Sevgili Öğrencim, Geçen hafta cuma sohbetine gelmiş olsaydın Müslüman gencin şahsiyet inşasının temel atma törenine katılmış bulunacaktın. Sen de bilirsin ki temel, ayakta durması için bir binanın en önemli unsurudur. Konu hakkında bilgin eksik kalmasın diye bu satırları karalıyorum.

Bence bir insanın şahsiyetinin en temel noktası kalbidir. Kalp, beden ülkesinin başkentidir orada hükümdar gibi oturur. İnsan, ülkesini yönetenin nasıl biri olduğunu bilmek ister değil mi?

Öğrencim, Kaynak kitabımız, “Kalbin Halleri” başlığı altında kalp, ruh, nefes ve akıl olmak üzere dört kelime kullanılır, demiş ilk satırda. Bu kelimelerin anlam farklılıklarını “çok az kimse bilir” diyerek konuya dikkat çekmiş.

Biz de sohbetlerimizde daha çok konuşarak anlatıyorduk ama bu uyarı bizi okumaya yöneltti. Sen de bilirsin ki okuldaki derslerden telaffuz etmeyi sevmem toplum karşısında. Gözlerinin içine bakarak hitap etmek daha anlamlı gelir bana.

Kalp kelimesinin anlamını iki çeşit açıklamış:  Bir tanesi, avuç büyüklüğünde bir “et parçası” olan kalp organı diğeri ise gözle görülmeyen “ruhani bir varlık” olan kalp ki insanın anlamasını, algılamasını sağlar, ârif ve âlim olan ve bilen kalp budur.

Ruh kelimesinin de iki farklı anlamı var: Kaynağı, cismani kalbim boşluğunda bulunan latif bir cisim ki damarlar vasıtasıyla bedenin her tarafına yayılır. Görmek, duymak, koku almak gibi hayat nuru buradan organlara akar ve doktorlar “ruh” dedikleri zaman bu manayı kast ederler. Diğer manası ise insanın görülmeyen algılayıcı ve bilici olan bir parçasıdır.

Üniversite sınavına hazırlanan mezuna kalmış bir öğrenci olarak şimdiden sıkıldığını hisseder gibi oluyorum Öğrencim. Ama sabretmelisin! Nasıl ki aynı konuları tekrardan çalışıyor, benzer soruları sürekli çözüyorsun ya onun gibi. Zaten senin dışında bir mevzu değil, tam da senden bahsediyoruz. Yani insandan.

Nefs kelimesi de iki anlamda kullanılmış, birinci anlamı; insanda gazap ve şehvet kuvvetini toplayandır. Tasavvuf ehli, nefs kelimesini bu anlamda kullanır, yani insanın kötü vasıflarını toplayan bir şeyi kast ederler. Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuş: “Senin en büyük düşmanın, iki koltuğun arasında seni kuşatan nefsindir.”

 İnsan, bir anda ürküyor değil mi? Koltuk altında taşıdığım bir düşman. Başka düşman aramaya gerek var mı?

Nefsin ikinci anlamı ise insanın hak ettiği ve kendisi demekmiş. Bu da farklılık gösterirmiş, mesela kötü arzu ve isteklerine karşı koyabilmesi sayesinde sükuna ve huzura kavuşurmuş. Bu nefs, daima insanı Allah'tan uzaklaştırır ve şeytana yarenlik edermiş.

Yusuf (as) şöyle buyurur: “Ben nefsimi tezkiye etmem. Zira nefs, kötülükle emreder.” Hani hata ettiğimizde kendimizi, temize çıkarmaya çalışıyoruz ya. Bu durumlarda aklınıza gelmesi gereken, suçunu bildiği halde gizlemeye çalışan nefis, işte bu nefistir. Ve bizim böyle bir nefsi savunmamız da doğru değildir sevgili Öğrencim.

Değerli öğrencim, diğer bir kelime ise akıl... Bunun da iki anlamı var. Dört kelime, sekiz anlam... Ne kadar inceymiş bu temel atma işleri.

Eşyayı algılayıp bilmeye yarayan akıldır ki kalpte bulunan ilim sıfatından ibarettir, diyor birinci anlamı. Diğer anlamı ise ilimleri anlayan, kavrayan şeklinde ifade edilir ki o zaman da kalbin kendisi olurmuş. Yani akletmek bizim kültürümüzde kalp işidir beyin işi değildir.

Hani okuldaki edebiyat derslerinde Yusuf Has Hacip'in Kutadgu Biliğ eserini okurken orada (Kalp) hükümdar, (akıl) vezir, (mutluluk) vezirin oğlu, (akıbet/son) vezirin kardeşi gibi sembolik olarak anlatılan kavramlar vardı ya işte bunlar.

 Sevgili Ayşe, seni de fazla sıkmak istemiyorum mektubu uzun yazarak. Lakin kalbin askerleri varmış hem de iki tane. Bunlardan biri gözle “görülür” diğeri ise gözle “görülmez.” Kalbin gözle görülen askerleri el, ayak, göz, kulak, dil ve diğer organlarmış ve hepsi de kalbin hizmetinde çalışırmış. Bunlar, kalp ne derse yapmaya mecburlarmış. Göze, açılmayı; kulağa, duymayı; dile, konuşmayı emrettiği zaman asla karşı gelemezlermiş. Tabii bu itaat istemsiz ve şuursuz yapılan bir itaat.

 AHMET TAŞTAN