Victor Hugo; değişim arzusu, cömertlik, gözü karalıklar, gençlik cesaretleri, hayal kırıklıkları bütün bunlar başkaldırının unsurlarıdır der ve en altta ayak takımının yer aldığını belirtir.

"İyi ama insanoğlunun cömertliği nedir?" sorusu için Avrupa'yı ele alacaksak, Avrupa'da gözü karalıktan bahsedilebilir. Bizim ülkemiz ve inancımız için ise cömertlik, olmadığında da verebilmektir.

Jean Jacques isyanı tanımlarken, "Kendilerini korumak için yapacakları tek şey diriltme gücünü alt edebilecek bir güç birliği kurmaktır." demiş. İnsanlar kendilerini korumak için isyan etmezler.

Sınırlar koyarlar. Sınırların gerçek bir hukukun sonucunda doğmuş olması, insanların vurdumduymaz olmalarının ve menfaatleri uğrunda yaşama çabası içerisinde olmalarının bir karşılığıdır.

Sınırlar, menfaatler olmasaydı olmayacaktı. İman bütün dünyayı sarmış olsaydı olmayacaktı. Bugün sınırlar varsa insan, kendini korumaya kendi eliyle mecbur kalmıştır.

İsyan, bir insanın kendine koyacağı en büyük sınırdır.

Karl Marx, "Özel mülkiyete son vermek istememiz karşısında dehşete kapılıyorsunuz." der.

Dehşet, buna son verme çabası içerisinde akıtılan kan, gözyaşı ve masumların hayatlarını ortadan kaldırmak değil midir? İsyan eden kendinde bu hakkı görüyorsa, o isyankar aynı zamanda vahşidir.

İsyan, vahşetin bir başka adıdır.

Oscar Wilde, "İtaatsizlik insanın asıl erdemidir." der. Şeytanın erdemini insana aktarma çabası bir aşı olarak yapıldığında ve tutmadığında, her yüzyıl karşımıza bir isyan formasyonu olarak geri dönüyor.

İtaat edebilmenin erdemine eremeyince itaatsizliğin adına verilen isyan, erdem olarak kabul ediliyor.

Kafka, "İsyan etmemiz gereken bir yerde susma günahını insanlardan korkanlar yaratır." demiş. Yaratma fiilini belki kendi zihniyeti üzerinde kullanmış ve kurgulamış.

Ancak insandan korkan insanın ne olduğunu bilmiyordur. İnsan yetiştirememiş olandır. İnsanı aslına döndürememiş olandır. İnsanı aslına döndürememiş olan, bunu bir fiil olarak yapıyor ve gerçekten istiyorsa zaten kendisi isyankardır.

O zaman isyan etmeniz gerekmez, zaten isyankar olmuşsunuzdur.

İsyankarlar susma günahını değil, konuşma günahını yaşarlar. Ama o konuşmalardan hiçbir zaman net bir sonuç elde edilmez. Çünkü isyan masa başında yazılan değil, sokaklarda acıyı doğuran bir olgudur.

Katharine Burdekin, "Bütün kurallara uyarsanız bütün eğlenceyi kaçırırsınız." diyerek isyanın şehvet kokan tarafını itiraf etmiş oluyor.

Albert Camus, "Başkaldırı birlik ister, tarihsel devrim ise tümlük." diyor. Ama en başta söylemiştik ya, ne birlik kendini oluşturan parçalara uyuyor ne de o parçalar bütünü oluşturuyor. İsyan bütün ile parça arasında kalmaya çalışan insanın burada kalmak istemeyip parçayı ve bütünü reddetme süreci olarak karşımıza çıkıyor.

Nurettin Topçu, "İsyan ışıktır." ve "Rehber, kendi rehberine rehber olur." diyor. İşte en büyük problem burada başlıyor; insanın kendi kendine rehber olma düşkünlüğü. Halbuki hiçbir rehberde rehberin kendisinin adresi yazmıyor.

İsyanı tanımlar anlatamıyor. Tanımlanan isyankarlar yok edilmek isteniyor.