Yıllar önce gözyaşlarım sebebiyle okumakta zorlandığım "Haram Lokma" isimli romanın yazarından bir eser daha okuyayım, dedim. Temelinde hayasızlık, edepsizlik ve güzel ahlaka aykırılık hisleri besleyen LGBT'lilerin reklam edildiği, Ayasofya'nın açılma kararının heyecanla beklenildiği ve üniversite sınavlarının bitip gençlerin rahatladığı böyle bir dönemde gençlik yıllarıma dönmek niyetiyle elime aldığım bu roman beni tekrar duygulandırdı.

Aslında bu yazımda göbekleri dışarıda gezmeyi özgürlük sanan yeni nesilden biri üzerinden ciddi bir şikayetlenme yazısı yazacaktım. "Giyinmiş çıplaklar" diye hadis-i şerifte tarif edilen bu "özgür(!) neslin" kuraltanımaz tutum ve davranışlarını iğrenerek anlatacaktım.

Lakin "sosyal bir roman" vasfını taşıyan Raif Cilasun'un eserinden bahsetmek daha kolayıma geldi. Bendeniz yürüyüş yaparken özellikle roman okumayı çok severim. Bu kitabı da Hikmet Şahin Kültür Parkı içinde sabah yürüyüşlerim esnasında okuyorum.

Günümüz gençlerinin okuyabileceği bir eser olduğunu sanmıyorum(!) ama beni heyecanlandırdı. Konu, Edremit, Ayvalık ve İzmir civarlarında geçmektedir. Zeytinyağı üreticisi klasik Müslümanları yansıtan Feyyaz Bey ve ailesini tanıtmakla başlıyor.

Konağın hizmetkarlığını gören ailenin oğlu Remzi, Abbas Hoca'dan İslami ilimler öğrenmiş, üniversiteyi kazanıp okumuş ve geri gelmiştir. Olayların merkezindeki insan budur. Dört dörtlük bir müslüman profili çizmiş yazarımız. İşçileriyle arkadaş gibi olan, onların haklarını hiç eksiltmeden veren, zekatını tam olarak dağıtan ve konağa damat olarak kabul edilen Remzi, zeytinyağı fabrikasının yöneten başkahramandır.

Konağın kızı Fatma da Abbas Hocada ders görmüş, İslam ahlakını benimsemiş tüm hayatını İslam dinine göre yaşayan bir hanımefendi. Romanda çevremizde görebileceğimiz her türden Müslümanların prototipleri yer almaktadır. Hatta bir Yahudi tüccar bile kendine yer bulabilmiştir.

"Yaaaa sonunun ne olacağını bildiğimiz bir roman" deyip burun kıvıranlara bir notum var. Bu ifade ile küçümsenebilecek bir roman değil. Roman okurken insanı etkileyen şey, ele alınan konu ve ele alınış biçimidir. Bu romana eleştiri yapılabilir mi? Evet, hem de günaha girilmiş olmaz. Değerlendirmeyi bilen işin erbabı eleştiriler yapabilir. Mesela olaylar çok hızlı geçiyor, denebilir. mesela o kadar geniş bir konu yelpazesi var, denebilir. Romandaki küçük kahramanlar kendi kültür düzeyleri çerçevesinde konuşturulmamış, yazar kendi bilgisini konuşturmuştur, denebilir.

Tanzimat romanlarındaki gibi iyiler hep iyi tasvir edilmiştir. Böyle bir romanın okuru, dindar ve samimi bir Müslümanın nasıl bir tutum sergileyeceğini öğrenebilir. "Neden başınızı kapatıyorsunuz, bu çağda neden bu kıyafetleri tercih ediyorsunuz?" sorusunun cevabını arayanlar bulunabilir okurlar arasında.

Zengin ailenin kızı Fatma'nın konağın kahyası konumundaki Remzi'yi sadece dini ve ahlakı için beğenmesine gıpta edip "helal olsun kıza" diyecek okurlar da bulunabilir.

Müslüman bir işverenin işçilerine karşı nasıl davranması gerektiğini merak edenler; işçilerin ibadet ve özlük haklarını korunduğunda nasıl sonuçlar alınabileceğini görmek isteyenler de bulunabilir. Çok iyiliksever görünse de para için her şeyi yapabilecek Yahudi'nin sinsiliğini ve sonunu görmek isteyenler de olabilir.

İftira karşısında büyük bir sabır gösteren Remzi'nin hapishanedeki çile dolu günlerini nasıl güzel günlere dönüştürdüğünü görmek isteyenler olabilir. Daha bunun gibi nice tutum ve davranışları merak edenler olabilir.

Avrupa görmüş evin şımarık çocuğu Şevket ile batı tarzı yetiştirilmiş sonradan görme kızı Nemide'nin geldiği son hali merak edebilirler. İstanbul'da üniversite okuyan torun Selma'nın bambaşka bir neslin temsilcisi olarak romanda yerini alıyor olması 1984'te yazılan romanın kehaneti sayılabilir.

Evimize misafir olarak kabul ettiğimiz ve dinden, ahlaktan, örf, geleneğimizden uzak neslin tutum ve davranışlarını o günün dürbünüyle günümüzü izlemek beni coşturdu ve hayretim zirve yaptı.