Orta yaşlı adam zaman zaman yalnız kalıp tefekkür etmeyi severdi.Tefekkürün "Fikir üretmek " anlamına geldiğini ve aynı zamanda sevabı olduğunu da biliyordu.Zaten Kur'an, tefekkür etmemizi ve varlıklar üzerinde düşünmemizi emretmiyormuydu?

-"Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır."(Ali İmran,190).

-"Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. "Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru" derler."(Ali İmran,191).

Orta yaşlı adam İlahiyat alanında eğitim de gördüğü için Kur'an ve Hadislerin ışığında hayatı anlamak istiyordu.Anlamak istediği konu "Hayatın Gayesi" veya "Yaratılış Amacı" gibi konular değildi.Bunlar zaten belliydi.Ayetler ve Hadisler zaten bunları açıklamak için gelmişti.

Orta yaşlı adamın anlamak istediği konu yeryüzünde yaşayan varlıkların durumuydu.Daha açıkçası da "İnsanı Anlamak" idi.İnsanı anlamanın da aslında en zor şey olduğunu biliyordu.Çünkü daha Lise yıllarında okuduğu Alexis Carrel'in "İNSAN BU, MEÇHUL" (İNSAN DENEN MEÇHUL ) kitabını hatırladı.Demek ki yazarın kitabına verdiği isim gibi insan gerçekten bir meçhuldu yani anlaşılması zor ve bilinmeyen bir varlıktı.

Orta yaşlı adam hayatı anlamaya çalışırken önce gökyüzüne baktı.Hem gündüz hem de gece görünümüyle mükemmel yaratıldığını düşündü.Zaten Kur'an da bunu ifade şöyle ediyordu:

-"O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahman'ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun?"(Mülk,3).

Daha sonra, yeryüzündeki cansız ve canlılara baktı.Hepsinin ne kadar güzel,uyumlu ve ahenk içerisinde varlıklarını sürdürdüklerini gördü.

-"Hayvanları da yarattı. Onlarda sizin için bir ısınma ve birçok faydalar vardır. Hem de onlardan yersiniz." (Nahl,5).

-"Allah o su ile size; ekin, zeytin, hurma ağaçları, üzümler ve her türlü meyvelerden bitirir. Elbette bunda düşünen bir kavim için bir ibret vardır"(Nahl,11).

-"Sizin için yeryüzünde çeşitli renk ve biçimlerle yarattığı şeyleri de sizin hizmetinize verdi. Öğüt alan bir toplum için bunda ibretler vardır."(Nahl,13).

Orta yaşlı adam yeryüzünün efendisi,bütün canlıların yaratılmasına sebep olan "İnsan"ı düşündü.Kur'an ve diğer bütün kitaplar "insan" için gönderilmişti.Rabbimiz insana iki yol göstermişti:"... iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi?" (Beled,10).

Orta yaşlı adam Tin suresindeki ayetleri düşündü:" Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık.Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik."(Tin,4-5).İnsan,Allah yolunda olduğu sürece gerçekten en güzel varlıktır.Ama Allah'ın yolundan çıktı mı en tehlikeli varlık haline geliyordu:" Yoksa sen onların çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, belki onlardan daha da aşağıdadırlar"(Furkan,44).

Orta yaşlı adam yeryüzündeki bütün güzelliklerinin hep bu kötü insanlar tarafından yok edildiğini fark etti.Kur'an'da öyle açıklıyordu:" ... İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır..."(Rum,41).

Orta yaşlı adam yeryüzünde yaşanan savaşların ve her gün işlenen cinayetlerin baş aktörünün yine insan olduğunu biliyordu.Yırtıcı hayvanlar bile yiyeceği kadarını öldürürken,insan ise etini yemediği halde neden binlerce kişiyi katlettiğini düşündü.

Bu soruyu yaratılışın başında melekler de sormuştu:" Hani, Rabbin meleklere, "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. Onlar, "Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın...demişti."(Bakara,30).

Orta yaşlı adam Rabbimizin verdiği cevabı hatırladı:" Allah da, "Ben sizin bilmediğinizi bilirim" demişti."(Bakara,30).

Ve orta yaşlı adam her şeyin düz mantıkla anlaşılamayacağına karar verdi ve meleklerin teslimiyetini hatırladı.Daha fazla ileriye gitmek istemedi ve meleklerin dediğini tekrarladı:" Melekler, "Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin" dediler."(Bakara,32).

Abdulvasih DURAN