Türkiye de şu an iktidarı elinde tutan " Dindar / Muhafazakar" kesimin ve bir tür "maslahat" gereği iktidarı ilgi sahasına çeken bir kısım "İslamcı" ve " Milliyetçi" çevrelerin, kendilerine siyasi baskının en dorukta olduğu zamanın , üretkenlik açısından en verimli oldukları zaman olduğunu söylemek sanırım gerçekdışı olmaz.

Geçen yazımda bu meselenin "muhalif" kısmına değinmiştim. Bir nev'i inceden mıhına vurmuştuk. Şimdi ise sıra "iktidar" kısmında tabiri caizse "Nalına" vurmakta.

Çok ilgimi çeken bir olay vardı. Sanırım Binali Bey'in ilk iktidar olduğu zamanda bir konuşmada yaşananlardan dolayı isyan eden bir gazeteci şöyle bir tweet atmıştı ;

"Başbakan Ortadoğu'dan, müslümanların çektiği acılardan bahsediyor. Bir grup kendini bilmez de tezahürat adı altında Meksika dalgası yapıyor"

Geçenlerde de Tayyip bey'in bir yerde yaptığı konuşmasına TRT'de denk gelmiştim. Erdoğan "Barış pınarı harekatı", "Guvenli bölge" gibi hayati konulardan bahsederken arka taraftan bir takım tezahürat sesleri geliyor ve ikide bir sözün arasına karışıyordu.

Buna "iktidarın hantallığı" diyebiliriz çok rahat. Yadırgamak bir şeyi fazla değiştirmez çünkü "iktidar" olgusunun kişileri ve kitleleri gelip getirebileceği olası bir noktadır. Oysa eskiden islam coğrafyasından bir haber geldiği zaman pür dikkat kesilen ve duyarlılıklarını en üst noktada sergileyenler de hemen hemen aynı kesimin insanlarıydı.

İktidar bu yönüyle bir "büyü" gibidir. Duyarsızlaştırır, yabancılaştırır ve hissizleştirir. Bir tür "yabancılaşma" hali ortaya çıkar. O zamana kadar "Dava" merkezli olan hareket , iktidar sonrası "Güç" merkezli olur. Üretemez ve varını yoğunu varolanın muhafazasına harcar ve lakayıt bir hale getirir.

Yukarıda iktidar ve baskı döneminden örnek verdiğim kesimler bir zamanlar yayınlarıyla, çalışmalarıyla "Dünyayı anlama" gayreti içindeyken bugün ise "Dünyayı anlamlandırma" işiyle meşgul oluyorlar.

Elbette Dünyaya bir anlam katma gerekliliğimiz var. Ancak bu durum "iktidar" gibi tüketici bir olgu gölgesinde olacak iş değildir. Anlam yoklukta üretilir varlıkta hayata geçer.

Üretmek zordur ve hayata geçirmek daha zordur. İktidarın kaçınılmaz gevşekliğine karşı sıkıştırıcı bir mekanizma olmazsa anlam da anlamını yitirir.

Peki "iktidar" olgusu bu kadar tehlike arzederken çare ondan kaçmak mı ?

Elbette hayır ?

Belki en etkili yöntem perdenin arkasında münevverlerin , akıllı başlı , bilge ve arif kişilerin bulunduğu bir "Gölge iktidar" mekanizmasıdır.

Hantallığa , gevşekliğe ve olası yanlışlara karşı onu düzeltebilecek ve sürekli proje üretip onu kontrol edebilecek bir mekanizmanın gerekliliğidir.

Bu çözümü bir yerden hatırlıyorsunuz değil mi ?

Ben söylemiyim! Yapboz un o parçasını da siz tamamlayın.

Selam sevgi ve muhabbetle...