"Yarab! Ben kardeşlerime değil, ilk evvel sana hitap ediyorum. Vatanın felaketi karşısında bir genç kızın feryadını dinle! Bu ağlayan anneler, şehitlerin annesi; bu boynu bükük genç kadınlar, fedakarların genç zevcesi; şu hıçkıran yavrular, askerlerin yetimleri değil mi? Böyle necib bir kavme gözyaşı döktürmekte hikmet ne? Galipler size hitap ediyorum: Eğer bu mücadeleleriniz insanları mesut etmek içinse, biz de insanız. Geleceklerin ne olacaklarını sorabilmek için, geçmiş zamanları göz önüne getirmek lazımdır.

Ey tarihlerinin kara gününü yaşayanlar! Size hitap ediyorum: Milletler için kara günler olabilir. Fakat artık fena bulmak yoktur. Bir millet yok edilemez. Tarihin sayfasına kendini yazdıranlar, var olmak şerefine mazhar olmuş demektir. Milletler için de "Ba'sü-badel mevt" var. İşte Lehistan... Milletimizin yok edilebileceğine inananlar aldanacak. Heyecanlarımız, kanlarımız söndürülse bile, göğsümüzde milletten yapılmış bir kalb var ki onda, bir yabancının, bir düşmanın ne ihtiras, ne korkusu yaşar. Onların semalarını kaplayacak ancak hava-yı istiklaldir.

Ben, kendi hürriyeti gasbedilmiş bir milletin kızı olarak, istiklalime nasıl yürüyeceğimi söyleyeceğim. Bu beyanatım, kollarımızı bağlamak isteyenler için dikkate şayan olmalı.

Oğlum bana, "Ben neyim?" diye ilk sorduğu günü, ona semalardan haykıran bir melek gibi, "Büyük tarihli bir Türk'sün." diye hitap edeceğim. Bu nida, bu hayırlı ses, onun ruhunda ne fırtınalar hazırlar. Ninnisini söylerken, bugünleri yanık sesle ruhuna serpeceğim. Ona büyük Türk ırkının şarkılarını terennüm edeceğim. Kundağına mimarların yaptığı bu abideleri işleyeceğim.

Masallarda, Fatihleri, Yavuzları anlatacağım. Mendilinde, kitabında, cüzdanında, fesinde hep İzmirler görecek.

Ölürken ona, babamdan kalan altun kakmaIı kılıcı, rafta sarılı duran bayrağı bir miras olarak vereceğim. Ve kulağına gizli bir vasiyet söyleyeceğim. İşte o günden itibaren, galiplerın taktığı zencirler çözülmeye mahkumdur. Çünkü o gün oğlumun kalbine ektiklerim hürriyet çiçekleri olarak açacak, kızıl isyan olarak taşacak. Sulhu müebbed düşünenler, bize indirilecek darbenin aksi sedasının yarınki insanlığın sükutunu mutlaka ihlal edeceğini unutmamalıdır. Bir millet yok edilemez? Sözlerime nihayet vermeden herkesin, her Müslümanın söylemek istediği, fakat ne için bilmem yüksek bir sesle söylemekten çekindiği birkaç sözü ben hemşirelerime, babalarıma, ağabey ve kardeşlerime açıkça söylemek isterim. Hepimiz masa üzerinde hastaya bakan bir operatör olur, bu yarayı teşrih eder, birlikte pansuman edersek, yaşamak hakkına malik olacağız.

Evet, Müslüman kardeşlerim, açık söylüyorum. Biz tamamiyet-i mülkiyemizi muhafaza edecekmişiz. Fakat hangi hudut dahilinde? Bu tasrih edilmedikçe Türkiye'de sulh ve salah kabil olmayacaktır. Ben bu kanaatteyim. Çünkü buna karşı tuğyan etmeyecek bir Türk kalbi tanımıyorum. Efendiler, az söylemek, çok iş görmek zamanı hulul etmiştir. Biz yalnız ağlıyoruz. Ağlamakla kazanılacak hak, hıçkırıklarımızı işitecek kalb yok. Teşkilata, nihayet fiiliyata mübaşeret!" (Bayar, 1968: 1870-1872)