Seçimler yaklaşırken bu konuda birkaç cümle sarf etmeden geçemeyeceğim. Yazının sonunda ne söyleyeceğimi herkes tahmin etse bile yazmak istiyorum. Aslında aklıma ilk gelen şey "nasıl seçtiğimizdir?" Yani pazara gidip bir kilo patlıcan ya da salatalık alırken nasıl davrandığınızı masaya yatırmak istiyorum.

Benzer örnekleri çoğaltmak mümkün. Herhangi bir şeyi alırken zihnimizde oluşan kriterler ve alışkanlıklarımızı tespit etmekten bahsediyorum. Burada hemen bir itiraz gelebilir. Vereceğimiz oyun rengi, pazardan alabileceğimiz herhangi bir şeyle ölçülemez. Çünkü bir oy, bizim hayata bakışınızı, hayattan beklentimizi, insanları değerlendirmemizi ve onlar hakkındaki kanaatlerimizi yani topyekün düşüncemizi ele verir. Söz konusu seçim olduktan sonra insanın zihinsel faaliyetleri, gönül iklimini rahatsız eder, bazen de sıkıntıya sokar insanı. Seçimlerimiz hakkında herhangi birine açıklama yaparken mantıklı ve doğru olmasını düşünürüz. Çünkü insanlar bizim kanaatlerimizi değerlendirirken bizi küçük görmesinler, bizi ayıplamasınlar isteriz.

Bir insan, bile bile yanlış bir seçim yapmaz. Benzerleri arasında en doğrusunu, kendisine en yakın olanı seçmeyi tercih eder. Neden diğerini seçmediği konusunda bir takım sorulara da cevap vermiş olur zihninde. Mademki seçim atmosferine girdik ve bir hafta sonra önümüze şeffaf bir sandık konulacak, içine doldurulan sarı zarflardan biri de bizim elimizden düşecek, o zaman iyi düşünmek gerekir. Herkesin düşüncesi kendisine aittir. Allah, her insanı şahsına münhasır/ kendisine has bir fıtratla yaratmıştır. Buna rağmen siyasi tercihlerde bulunurken insanlar birbirinden etkilenir. Sevdiği ve güvenliği bir arkadaşınız oy vereceği partinin neler yaptığını ya da neler yapabileceğini anlatır. Sizden önce düşünmüş, kanaat geliştirmiş bu arkadaşların fikrini kabul edebilirsiniz. Ki bazı insanlar bu şekilde oylarının rengini belirliyorlar, biliyoruz.

Eğer önünüze konulmuş siyasi partilerden her birine eşit mesafede durarak tercih etmeye kalkıyorsanız o zaman düşünce ufkunuzda birçok "değerlendirme kriterleri' olması gerekir. Lakin iktidarda olan bir partinin yaptıklarını anlatmasının rahatlığı yanında muhalefettekilerin kendilerini gösterememesi sıkıntısı da söz konusudur. Bu mevzular imkan dahilinde olan şeylerdir. İki durumu da eşitlemek gerekirse meydanlarda haykırılan projeler üzerinden bir takım değerlendirmeler olabilir. Kim ne yapmayı vaat ediyor? Kim neyi hangi usule eleştiriyor? Acaba hangisinin, dediklerini yapmaya, kudreti yetebilecek? Bu ve buna benzer soruları çoğaltarak hangi siyasi partiye oy verebileceğimizi belirleme kriterleriniz olabilir. İktidar, muktedir olabilmiş mi? Elindeki imkanları kullanarak memlekette kalkındırma noktasında gerekli çabayı ortaya koyabilir mi? Muhalefet de iktidarın yanlış yaptıklarını samimiyetle ve derin araştırmalar sonunda ortaya koyabilmiş mi? "Yapmayın, etmeyin" deyip bırakmış mı yoksa; şöyle yapalım, böyle yapalım, diye yeni projeler mi ortaya koymuş? Bu konuda muhalefet ve iktidar yapması gerekenlerin kaçta kaçını yapmış?

Vallahi kimsenin bu soruların cevabını bulmaya vakti yoktur. Herkesin kendi işi gücü var. Bugüne kadar kanaat sahibi olanlar işi bitirmişlerdir ancak kanaati netleşmemiş olanlar, yani kafası karışıklar belki bu hafta içinde bu soruların cevabını arayabilirler. Kızgınlıkla veya kırgınlıkla verilmiş bir karar ve bu kararın arkasından belirlenmiş oy onun rengi, çok kaliteli değildir diye düşünüyorum. Çünkü karar verme usulü yanlıştır. Bir de siyasilerin kurduğu cümlelerin çapı, düşünce ufuklarının genişliği gözler önündeyken rastgele kızgınlıkla umarsızcasına oyun rengini belirlemek hiç de mantıklı gelmiyor bana.

Herkes "memleket için hayırlısı neyse, o olsun" niyetiyle oyunu basacak ve milletin ortak aklı sandığa yansıyacaktır. Bu arada Allah'ın da bir kanunu vardır: "Çalışana veririm" yani "insanoğluna çalışmasının karşılığı vardır" buyuruyor. İlahi bakış açısı ile bakıldığında "çalışanı görmek" her akıllı insanın en birinci vasfı olmalıdır, diyorum.