Ahmet Hamdi Tanpınar, "Şehir inşa eder, kent ise imha eder." der. İstanbul, Ankara, Bursa, Konya ve Erzurum'u anlattığı Beş Şehir adlı enfes eserinde Tanpınar, şehirlerin ruhunu hissettirir bize.

Şehirden kente doğru kaçışın sadece seyredildiği bir çağdayız. İsmet Özel'in Esenlik Bildirisi adlı şiirinin ilk dörtlüğü şu şekildedir: Bir şehrin urgan satılan çarşıları kenevir / Kandil geceleri bir şehrin buhur kokmuyorsa / Yağmurdan sonra sokaklar ortadan kalkmıyorsa / O şehirden öcalmanın vakti gelmiş demektir.

Şehir; geleneği savunur, çıkış noktası fıtrattır, İnsan odaklıdır. Bu yönüyle medeniyeti inşa eden şehir, son yüzyılda modernizmle birlikte kente karşı savunmaya geçmek zorunda kaldığından insan adına bir gelecek tasavvuru kurulamamaktadır.

Mekke, Medine, Kudüs, İstanbul, Üsküp, Şam, Bağdat gibi şehirlerimizde yaşanan saadet, asırlar boyunca şehrengiz sayfalarında anlatılmıştır. İbn-i Haldun'a atfedilen o sözü tekrar edersek; "Şehirlerin de bir ruhu vardır. Bir şehirde yaşayan insanlar yaşadıkları şehrin ruhuyla zamanla özdeşleşirler." Şehirlere ruh veren ve o ruhu yaşatan o şehrin yerlileridir. Göç edip gelenler muhakkak geldikleri şehrin kültürüne katkıda bulunurlar ancak aslolan tarihiyle, gelenekleriyle, folkloruyla, coğrafi yapısıyla, iklim şartlarıyla ortaya cıkmış o ruhun muhafazasıdır. Yaşadığımız şehirlerin ruhunu hissedebildik mi ve muhafaza edebildik mi? Bu sorunun geniş bir perspektifte irdelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Daha sonraki yazılarımda bu konuyu işlemeye çalışacağım. Yahya Kemal'in Kaybolan Şehir adlı şiiriyle konuya giriş yapmış olalım şimdilik. Üsküp doğumlu olan şair, bugün Makedonya sınırlarında kalan Üsküp için yazdığı bu şiirde Üsküp'le Bursa'yı benzetmektedir.

Kaybolan Şehir

Üsküp ki Yıldırım Bayazıd Han diyarıdır Evlad-ı Fatihan'a onun yadigarıdır.

Firuze kubbelerle bizim şehrimizdi o; Yalnız bizimdi, çehre ve ruhiyle biz'di o.

Üsküp ki Şar-dağ'ında devamıydı Bursa'nın Bir lale bahçesiydi dökülmüş temiz kanın.

Üç şanlı harbin arş'a asılmış silahları Parlardı yaşlı gözlere bayram sabahları.

Ben girmeden hayatı şafaklandıran çağa, Bir sonbaharda annemi gömdük o toprağa.

İsa Bey'in fetihte açılmış mezarlığı Hulyama ahiret gibi nakşetti varlığı.

Vaktiyle öz vatanda bizimken, bugün niçin Üsküp bizim değil? Bunu duydum için için.

Kalbimde bir hayali kalıp kaybolan şehir! Ayrılmanın bıraktığı hicran derindedir!

Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene, Biz sende olmasak bile, sen bizdesin gene.