Barış Pınarı isimli harekatın ne anlama geldiğini bilmek için biraz haberleri dinlemek, biraz da gazete okumak yeterlidir sanırım. Merak edip detaylı öğrenmek isteyenler ulusal gazetelerin köşe yazılarından meseleyi takip edebilirler. Belki de Türkiye karşıtı insanların neler kaleme aldıklarını okuyarak hem tepkilerin hep de harekatin hakikati değerini ölçebilirler.

Eski devirlerde sefere çıkmak vardı, akınlar düzenlemek vardı. (Görmüş geçirmiş insanlar gibi anlatıyorum) Ordu sefere çıkarlardı ve sefere çıkmak bir suyun coşkun akması gibi bir şeydi. Akarsu pislik tutmazdı.

Yürekler tertemiz olur, milli birlik ve beraberlik içinde millet birbirine kenetlenirdi. Şimdi de eski günlerdeki gibi sefer vakti ve ordumuz sınırımızı aşmış 40 bin kişilik kalabalık bir seferle güvenliğimizi sağlamak amaçlı yürüyüşe geçmiştir.

İşte bu yürüyüş tarihimizde her vakit görebileceğimiz seferlerden biridir. Milletimiz kendi güvenliğini sağlayabilecek tedbirlerden birini daha gündeme almıştır.

Şehitlerimiz olacaktır, gazilerimiz olacaktır ve vatan bize ebed müebbed yurt kalacaktır. Düşmanlarımız hiç dost olmadı hep düşmanlık yaptılar değişik isimler altında.

Bu dem kararımızı aldık, kararlı olduk ve yürüyoruz. Dostumuzu sevindirmek düşmanımızı devirmek için yürüyoruz. Çağın en mükemmel silahları donatılmış bir çapulcu ordusuna karşı bir o kadar kaliteli ve donanımlı silahlarla karşılık veriyoruz.

Geçmişimizde "Efendim, düşman bize doğru geliyor, diye korku saçıldığında "biz de düşmana doğru gidiyoruz" diyen yiğit kahramanlarımız, korkusuz komutanlarımız vardı. Şimdi yine düşmana karşı korkmadan yürüyoruz. "İstiklal ve cumhuriyetimize kastedecek düşmanlar dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler" sözünü bir kez daha idrak ederek yürüyoruz.

Vatanımıza göz dikmiş gözleri çıkarmaya, vatanımıza uzatılmış kirli elleri kırmaya gidiyoruz. Bu gidiş tarihten gelen bir yürüyüştür ve bu yürüyüş ebede uzanacak bir yürüyüştür. Millet tekrar asli yatağına akan bir su gibi kendini bulmuştur. Bu sebeple birlik olma beraber olma vaktidir.

Amerikan yetkililerinin "bizim Ortadoğu'da ne işimiz var" diyerek kendi konumlarını dahil sorgulamaya başladığı böyle bir dönemde bizim orada doğru projelerimizin insani ve isabetli oluşu gurur vericidir. Bu gururu yaşamak ve bu gruru paylaşmak Anadolu çocuğunun hakkıdır. Türk milleti olarak geçmişten bu yana "milli sınırlar içinde vatan bölünmez bir bütündür" ilkesiyle yaşadık ve kimsenin toprak bütünlüğünde gözümüz olmadı lakin ülkemiz üzerinde kötü emelleri olanlar çok farklı yöntemlerle ülkemizin kaynaklarını kullandılar.

Bazı dar görüşlerin ya da kendi menfaatini düşünenlerin zaafiyetinden dolayı bunca zamandır iç güvenliğimiz sağlam olmadığı gibi dış güvenliğimizi de sağlıklı değildi. İç güvenliğinizi sağlamak adına yurt dışında sınırlarımızın ötesinde kutlu bir yürüyüşe geçmiş bulunmaktayız.

Mehmet Akif'in İstiklal Marşı'nda ilk cümlesi ile hitap etmek gerekirse "korkma" zira korkulacak bir şey yok. Yine "Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar" dizesi yerine güneyimizi sarmışsa çelik zırhlı duvar dizesiyle değiştirip ve iman dolu göğsümüzle nasıl iş yapabileceğimizi bir kez daha aykırımalıyız.

Amerika'nın vermiş olduğu silahları bir ganimet unsuru olarak görülmeli, paralı teröristler yerine vatan aşkıyla savaşan askerimizin birer ganimeti olarak düşünmeliyiz. Vaktinde para verip de alamadığımız silahları belki de alınabilmesi bu şekilde olacaktır. Dolayısıyla nerede hareket, orada bereket prensibi ile yürüyen şanlı ordumuzu canı gönülden destekliyor Allahımdan muzafferiyetler nasip etmesini diliyorum...