Okulların kapanmasının arifesinde idik. Sınavlar bitmiş herkes sıcaklığın vermiş olduğu büyük bir gevşeme içindeydi. Sıcaklar ders işleme imkanı tanımıyordu öğrencilere ve öğretmenlere.
Ellerine geçirmiş oldukları kitap defter her ne varsa onları yelpaze gibi sallıyor, sınıfın her bir köşesi rüzgardan sağa sola boyun büken başakları andırıyordu.
Son hafta “etkinlikler haftası” olarak tespit edilmiş; “Ne yapabilirsin?” sorusuna muhatap olmuştum. Uzun zamandır beklediğim fırsat 90+5’te elime geçmiş gibiydi. Ben de Kudüs Şiirleri dinletisi yapabilirim deyiverdim. Elimin altında sahne tozu yutmuş, mikrofon tecrübesi bulunan bir sınıf hazırdı. Okunacak bütün şiirleri, pilavın üzerine serpiştirilen tavuk eti gibi didikleyerek parçalara ayırdım. Her bir öğrenciye dörder dizelik parçalar düştü.
Bu, onların birlikte iş yapmasını teşvik ediyordu. İçine kapanık, çekingen, ürkek ne kadar karakter varsa cesarete geliyor ve şiirini okuyordu. Özür diliyorum, şiir parçasına seslendiriyordu.
Ben de onların okuyabileceği günün anlam ve önemine uygun şiirler seçiyor, kimi yerleri vurgulu olsun diye birlikte okumalarını salık veriyordum. Sizin bu yazıyı okuduğunuz gün onlar sahneye çıkacaklar ve kendileri için hazırlanmış olan fon müziği ve görüntüler eşliğinde büyük bir heyecan yaşayacaklardı.
Mescid-i Aksa'yı gördüm düşümde
Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu
Varıp eşiğine alnımı koydum
Sanki bir yer altı nehri çağlıyordu
Dizeleri dalga dalga dinleyicilerin kulağına varmış ama pek ilgilerini çekmemişti. Çünkü şampiyonluk maçı kadar onları ilgilendirecek bir mevzu yoktu ortalıkta. Kudüs neredeydi, Mescid-i Aksa nereye düşerdi, ne için böyle şiirleri okulda okuyorlardı? Cevabını bilmedikleri hatta bilmek bile istemedikleri birtakım şiirler salonun alçak tavanına çarpıyor kulaklarından gönüllerine doğru süzülüyordu. Ama onlar da tek bir hislenme yoktu. Ta ki;
Taş taş değil taş bağrındır senin
Nereni ,nasıl yaksın söyle, bu ateş senin
Kazmayı kayalara değil kalplere vur ey,
Ferhat niçindir kırdığım bunca taş senin
Dizelerini dinlediğinde neden hislenmediklerini anladım. Çünkü kalpler, taş gibi olmuş. Taş bağır hiçbir şey hissedemezdi. Gazze'de soykırım yaşanmaktayken günlük hayatta eğlenmekten kendini alamayan genç zihinler, ilk defa böyle dizelerle karşılaşmıştı belki de.
Kudüs'ün, Mescid-i Aksa'nın kendisi için ne anlam ifade ettiğini bir türlü anlamamıştı bugüne kadar. Fakat ekranda gördüğü görüntüler ve duydukları sözler yavaş yavaş anlam çiçeğini yeşertiyordu.
Dünyanın dört bir tarafında eylemler yapılırken hiç haberdar olamamıştı. Fakat bu şiir dinletisi vesilesiyle aralara serpiştirilmiş videolardan dünya şehirlerini ve o şehirlerde yapılan protestoları görünce kendisinin vicdansızlığına kahretti.
Belki derslerin bittiği böyle bir dönemde, bundan sonra izleyeceği videolar arasında acı da olsa Filistin, Kudüs, Mescid-i Aksa ve onlar için yapılan her türlü çalışmalara dikkat edecekti.
AHMET TAŞTAN