Şükürler olsun! lutfettiği sayısız nimetlerden dolayı Rabbimiz (c. c)’e! Salat ve selam olsun! bizlere şükretme ahlakını ve usulünü öğreten Rasûlü Ekrem (s.a.v)’e!
Kur’ân-ı Kerim’de; merhamet, adalet, doğruluk, dürüstlük, sabır, yalan konuşmama gibi üzerinde önemle durulan konular vardır. Bu önemli konulardan kavramlardan biri de şükürdür. Önemine binaen Kur’an’da yetmişbeş yerde şükürden bahsedilmektedir. Şükretmenin Kur’an’da bu kadar önemle vurgulanmasının sebebi, şükrün iman ve tevhidin en önemli göstergelerinden biri olmasındandır.
Sözlükte; karşılığını vermek, yapılan iyiliği dile getirmek ve sahibini övmek, anlamına gelen şükür, ahlâki bir terim olarak, yapılan iyiliğin kadir ve kıymetini bilip makbûle geçtiğini dile getirmek, iyilik edeni takdir etmek övmek ve yüceltmek, nankör olmamak demektir. Şükrün zıddı, nankörlüktür.
Esasen şükür, verilen nimetleri yerli yerince kullanmaktır. Bu da nimeti bilme, elde edilen nimetten dolayı sevinç duyma, nimete karşılık olarak yapılması gerekeni dil, beden ve kalp ile yerine getirmek suretiyle olur. Yani kul, Allah'ın nimetlerini dile getirir ve O'nu överse şükretmiş olur. Bu noktada şükretmek dînî bir vecibedir.
Kulluğun başı zikirdir yani Allah’ı tanımak ve O’nu anmaktır, sonu ise O’na şükretmektir. Şükretmek, nimeti ve iyiliği takdir etmektir. Allah Teâlâ Bakara sûresi 152. ayette: “Öyleyse yalnız beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin.” buyurmaktadır. Ayet-i Kerîme iki şeyi emrediyor, bir şeyi de yasaklıyor. Emrettiği iki şeyden birisi Allah’ı anmak, diğeri de O’na şükretmektir. Yasakladığı şey ise nankörlüktür.
Her şeyin bir bedeli karşılığı olduğu gibi şükretmenin de dünyevî ve uhrevî bir takım faydaları ve mükafatı vardır. Erilen nimeti bilen ve o nimete şükreden kimseler mükâfatlandırılacaktır. Bu hususu ifade eden Al-i İmran sûresi 145. âyette Yüce Rabbimiz: “Her kim, dünya nimetini isterse, kendisine ondan veririz, kim de ahiret sevabını isterse, ona da bundan veririz. Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız.” buyurmaktadır.
Şükür, eriştiğimiz nimetlerin artmasına vesile olur. Nitekim İbrahim sûresi 7. ayette: “(Verdiğim nimetlere) şükrederseniz, şüphesiz lutuf ve ihsanımı artırırım” buyrulmaktadır.
Şükür, Peygamberlerin, Meleklerin ve seçkin insanların özelliklerindendir. Her konuda örnek olan Peygamberimiz bu konuda da bizlere örnektir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) İbn Mâce’de geçen bir Hadisi Şerifte: “Allah kuluna, küçük veya büyük bir nimet verir de, kul bu nimete karşılık Elhamdülillah derse kendisine elde ettiğinden daha iyisi verilir.” buyurmaktadır. Hz. Aişe (r.a) annemiz, geceleri ayakları şişinceye kadar ibadet eden Peygamberimiz (s.a.v)’e, ‘İbadet için neden bu kadar yoruluyorsun?’ deyince, Peygamberimiz (s.a.v); “Ey Aişe! Ben şükreden bir kul olmayayım mı?” (Buhârî, Teheccüd, 6) buyururmuş, ibadetlerini, Allah’ın lutfettiği nimetlere şükretmek için yaptığını ifade etmiştir.
Şükretmek, şımarıklığı ve kibri önler. Şükür, Allah'ın nimetleriyle şımarmama, kendini kendine yeterli görmekten (istiğna) ve kibirden uzaklaşmaktır. Şükreden insan, Rabbini bilir. Rabbini bilen insan da, haddini bilir. Şükreden kişi, nimetleri Rabbinden bilir, böylelikle de kendini beğenmeyi ve gururlanmayı, nankörlüğü terkeder.
Bize küçük bir ikramda bulunan veya bir iyilik yapan kimseye teşekkür etmeyecek olursak, kabalık etmiş oluruz. Bizi yaratan, yaşatan ve sayısız nimetler veren Allah’a şükretmeyecek olursak, elbette nankörlük etmiş oluruz. Nankörü ise insanlar da sevmez, Allah da sevmez.
Her nimet kendi cinsinden şükür ister. O halde bizler de, Yüce Yaratıcımızın kendi varlığımız başta olmak üzere bizlere bahşettiği sayısız lütuflarına gönlümüzle, dilimizle ve organlarımızla şükrümüzü eda etmeliyiz. Allah’ın insanlardan şükretmelerini istemesi de ayrıca kul için bir nimet ve ihsandır. Ayrıca insanlara teşekkür etmek te, bir nevi Allah’a şükretmektir. Rabbim bizleri nimetlerin farkında olan ve şükreden kullarından eylesin!
E. Mehmet Soylu / Mudanya Müftüsü