Mevlânâ Celaleddin-i Rumi, dünya çapında bir düşünür ve sufi olarak tanınırken, son yıllarda Moğollarla ilişkisi üzerine tartışmalar gündeme geldi. Bazı iddialar, Mevlânâ'nın o dönemin zalim Moğollarıyla işbirliği yaptığına işaret ederken, bir grup araştırmacı ise onun barışçıl tutumunu vurgulamaktadır. Bu yazıda, Mevlânâ'nın Moğollarla olan ilişkisini ve bu iddialara dair olumlu ve olumsuz görüşleri ele alıyoruz.
Mevlânâ Celaleddin-i Rumi, tarihin en önemli düşünürlerinden biri olarak kabul edilse de, onun Moğollarla ilişkisi üzerine yapılan bazı iddialar son zamanlarda büyük tartışmalara yol açmıştır. Bu iddialar, Mevlânâ'nın fikirlerine, öğretilerine ve tarihsel konumuna dair farklı yorumlara neden olmuştur. İşte, Mevlânâ'nın Moğollarla ilişkisi üzerine özel bir haber!
Mevlana Celaleddin Rumi hakkındaki çeşitli iddiaları ve tartışmaları sizlerle bu haberimizde paylaşıyoruz.
Mevlana Moğol ajanı mı idi?
Olumsuz Görüşler (Mevlana'nın Moğol Ajanı Olduğu İddiaları):
- Moğol Yöneticilerle İyi İlişkiler: Mevlana'nın Moğol yöneticileriyle sık sık görüşmesi, onları sohbetlerine davet etmesi ve onlarla dostane ilişkiler kurması bu iddiayı destekleyen bir unsur olarak görülmektedir.
- Bazı araştırmacılar, Mevlânâ'nın yaşadığı dönemde Moğol komutanlarıyla yakın ilişkiler içinde olduğunu savunuyor. Prof. Dr. Mikail Bayram, Mevlânâ'nın hocası Şems ile birlikte Moğollarla işbirliği yaptığına ve hatta oğlunun cenaze namazını bile kılmadığına dair bazı iddialar ortaya atmıştır. Bu görüşe göre, Mevlânâ ve Şems'in Moğollarla ilişkiye girmesi, o dönemdeki siyasi ve sosyal şartlarla bağlantılı olabilir.
- Cengiz Han'a Övgü İddiaları: Bazı kaynaklarda Mevlana'nın Moğol İmparatorluğu'nun kurucusu Cengiz Han için övgü dolu sözler söylediği ve onu kutlu bir hükümdar olarak nitelendirdiği iddiaları bulunmaktadır.
- Moğol Rejimini Destekleme İddiası: Mevlana'nın, Moğol rejiminin Anadolu'da yerleşmesi için çevresine telkinlerde bulunduğu ve Moğol karşıtlarına karşı bir tutum sergilediği öne sürülmektedir.
- Moğolların Katliamlarına Karşı Duyarsızlık: Bazı görüşlere göre, Mevlânâ Moğolların gerçekleştirdiği katliamlara karşı duyarsız kalmıştır. Moğolların Anadolu'yu istila etmesi ve Müslüman halka karşı gerçekleştirdiği vahşetler karşısında Mevlânâ'nın bir tavır sergilememesi, onun işbirliği yaptığına dair şüpheleri artırmaktadır.
- Hacı Tâcuddîn Kâşi'nin Ölümü İddiası: Mevlana ile arası iyi olmayan Ahî Evren'in dostu Hacı Tâcuddîn Kâşi'nin Moğollarca öldürülmesi olayının Mevlana'nın etkisiyle gerçekleştiği yönünde iddialar bulunmaktadır.
- Şems-i Tebrizî'nin Moğollarla İlişkisi: Mevlânâ'nın en yakın mürşidi olan Şems-i Tebrizî'nin de Moğollarla ilişkilerde olduğu iddia edilmektedir. Şems’in, Türkmenler tarafından işbirlikçilikle suçlanıp öldürülmesi, bu ilişkilerin bir sonucu olarak yorumlanabilir. Mevlânâ'nın, Şems'in bu şekilde öldürülmesinin ardından Moğollarla ilişkileri daha da derinleştirmiş olabileceği düşünülmektedir.
Olumlu Görüşler (Mevlana'nın Moğol Ajanı Olmadığına Dair Görüşler):
- Manevi Nüfuz ve Etki: Mevlana'nın Anadolu halkı üzerindeki büyük manevi nüfuzu ve saygınlığı, onun işgalci bir gücün ajanı olarak hareket etmesinin mantıksız olduğu şeklinde yorumlanmaktadır.
- "Cihad-ı Ekber" Stratejisi: Mevlana'nın Moğol istilasına karşı siyasi veya askeri bir mücadele yerine, manevi bir direniş ve "cihad-ı ekber" (nefse karşı mücadele) yoluyla toplumu etkilemeye çalıştığı savunulmaktadır. Bu strateji, Moğollarla işbirliği yapmak yerine farklı bir direnç biçimi olarak görülmektedir.
- Moğolların Müslümanlaşma Potansiyeli: Mevlana'nın Moğolların inançlara hoşgörülü olması ve değişime açık olmaları nedeniyle zamanla Müslümanlaşabileceklerini öngördüğü ve bu nedenle onlarla diyalog kurmaya çalıştığı ileri sürülmektedir. "Siz onlara baktığınızda kafirleri görüyorsunuz, ben ise geleceğin müminlerini" sözü bu bağlamda değerlendirilmektedir.
- Konya'nın İşgalden Kurtuluşu İddiası: Eflaki'nin Menakıbu'l-Arifin'inde geçen bir menkıbeye göre, Mevlana'nın kerameti sayesinde Baycu Noyan'ın Konya'yı işgal etmekten vazgeçtiği rivayeti, Mevlana'nın Moğollara karşı etkili bir manevi güce sahip olduğunu göstermektedir.
- Moğol Yönetiminin Saygısı: Moğol yöneticilerinin Mevlana'ya duyduğu saygı ve itibar, Mevlana'nın kendi toplumu ve değerleri için arabuluculuk yapma ve olası zararları engelleme çabası olarak yorumlanabilir, ajanlık faaliyeti olarak değil.
- Mevlânâ’nın Moğollarla Hiçbir İlişkisi Yoktu
Mevlânâ'nın yaşamı, halkını Moğolların vahşetinden korumak için barışçıl yollar aramakla geçmiştir. Konya’ya yerleşmesi, Moğolların Anadolu'yu işgal etmeye başladığı dönemde güvenli bir liman arayışıyla bağlantılıydı. Mevlânâ, hiçbir zaman Moğolların çıkarları doğrultusunda hareket etmemiş, aksine onların zulmüne karşı durmuştur. - Mevlânâ’nın Stratejisi: Moğollarla Barışçıl Bir Duruş
Mevlânâ'nın en önemli stratejilerinden biri, Moğollarla doğrudan çatışmaya girmemekti. O, fiziksel savaşın yerine maneviyat ve içsel mücadeleyi (cihad-ı ekber) öne çıkarmıştır. Moğolların Anadolu'yu istila etmeleri, Mevlânâ'yı barışçıl bir çözüm bulmaya itmiştir. Bu da onun halkına, manevi bir gücün ve içsel bir huzurun peşinden gitmesi gerektiğini öğreten bir lider olmasına yol açmıştır.
Mevlana'nın "Moğol Casusu" Olduğu İddiaları ve Eleştiriler:
- Selçuk Üniversitesi'nden Prof. Dr. Mikail Bayram, Mevlana'nın Şems ile birlikte Moğol işgalcilerle işbirliği yaptığını iddia etmektedir.
- Bayram'a göre, Mevlana'nın Moğol komutanlarıyla yakın ilişkileri vardı.
- Bayram, bazı kaynakların Mevlana'nın Moğollar'a karşı savaşırken şehit olan oğlunun cenaze namazını "asi öldüğü" gerekçesiyle kılmadığını aktardığını belirtmektedir.
- Bayram, Moğollar'a çalışan Şems'in Ahi teşkilatı üyesi Türkmenler tarafından düşmanla işbirliği yaptığı gerekçesiyle öldürülüp kuyuya atıldığını hatırlatmaktadır.
- Bayram, Mevlana'yı büyük bir düşünür ve şair olarak kabul etmekle birlikte, Moğolların katliamlarına seyirci kaldığını ve işgalcilere karşı mücadele eden Ahi Evren ve adamlarına karşı cephe aldığını iddia etmektedir.
Bu Eleştirilere Verilen Cevaplar ve Değerlendirmeler:
- Konya Turizm Müdürü İbrahim Tekbaş, Mevlana'ya "Moğol ajanı" denilmesinin Konya'ya ve Türk kültürüne ihanet olduğunu belirtmektedir.
- Tekbaş, tüm dünyaya barışı, kardeşliği ve sevgiyi öğretmiş bir düşünüre böyle bir ifadenin yakışmadığını vurgulamaktadır.
- Tekbaş, her yıl 3 milyon insanın ziyaret ettiği Mevlana'nın katliamcı Moğollarla nasıl işbirliği içinde olabileceğini sorgulamaktadır.
- Tekbaş, bu tür iddiaların yıllardır silinmeye çalışılan olumsuz Konya imajına zarar verdiğini ve Mevlana aşıklarını üzdüğünü ifade etmektedir.
- Cevap metninde, Mevlana'nın babası Bahaeddin Veled'in, Celaleddin'i Moğol fitnesinden uzak tutmak için Belh'ten hicret ettiği belirtilmektedir. Konya'nın, Moğollardan salim olunacak bir yer olarak görüldüğü ifade edilmektedir.
- Metinde, Moğol saldırıları karşısında siyasi kaosun yaşandığı bir dönemde Mevlana'nın "cihad-ı ekber" (nefse karşı mücadele) yoluyla Moğol yıkımını engellemeye çalıştığı savunulmaktadır.
- Mevlana'nın Konya'da ruhi mücadele yoluyla Moğol sorununu çözdüğü, Moğolları vahşete sürükleyen benlik ve nefs hastalığına "Ruh kılıcı" ile çare olduğu iddia edilmektedir. Bunun sonucunda Moğolların Müslüman olduğu ve Anadolu'yu terk etmek zorunda kaldığı belirtilmektedir.
- Mevlana'nın tutumu, Allah Rasülü'nün Hudeybiye'deki stratejisine benzetilerek, görünürdeki "yenilginin" büyük bir zafere (Osmanlı'nın doğuşu ve Anadolu'nun Müslüman kalması) yol açtığı savunulmaktadır.
- Mevlana'nın yaşadığı 13. yüzyıl Anadolu'sunun savaşlar, katliamlar, anarşi ve yoksullukla dolu olduğu hatırlatılmaktadır. Bu ortamda Mevlana'nın manevi bir güneş gibi insanlara ümit aşıladığı ve toplumsal sorunlara manevi çözümler aradığı vurgulanmaktadır.
- Mevlana'nın İslam'ı yanlış yorumlayan akımlara karşı mücadele ettiği, birlik ve beraberliği tesis etmeye çalıştığı, sevgi ve hoşgörüyü yaydığı, gayrimüslimlere hoşgörülü yaklaştığı ve güzel ahlakın yayılması için çabaladığı belirtilmektedir.
Özetle, Mevlana'nın Moğollarla ilişkisi konusundaki eleştiriler, bazı Moğol liderlerinin Mevlana'nın sohbetlerine katılması ve Mevlana'nın o dönemdeki siyasi olaylara farklı bir yaklaşım sergilemesi üzerinden şekillenmektedir.
Ancak bu eleştirilere karşı çıkanlar, Mevlana'nın amacının siyasi işbirliği değil, manevi bir dönüşüm yoluyla toplumsal huzuru sağlamak ve Moğol zulmünü engellemek olduğunu savunmaktadırlar.
Mevlana Moğol işgaline yardım etti mi? Mevlana Moğollara karşı hiç savaştı mı?
- Moğol İşgaline Yardım İddiaları: Yukarıda belirtilen olumsuz görüşler çerçevesinde, Mevlana'nın Moğol yöneticileriyle kurduğu iyi ilişkiler ve onlara yönelik olumlu söylemleri, bazılarınca Moğol işgalinin yerleşmesine dolaylı bir yardım olarak yorumlanmaktadır. Ancak bu, doğrudan bir askeri veya siyasi destek anlamına gelmemektedir.
- Moğollara Karşı Savaş: Mevlana'nın Moğollara karşı doğrudan askeri veya siyasi bir savaşı olmamıştır. Onun stratejisi, daha çok manevi ve kültürel bir direniş üzerine kurulmuştur. Şiddet ve çatışma yerine, sevgi, hoşgörü ve manevi öğreti yoluyla toplumu etkilemeyi amaçlamıştır. "Cihad-ı ekber" kavramı, bu manevi mücadeleyi ifade etmektedir.
-
Mevlânâ, Moğolların yönetimine karşı eleştirilerde bulunanlara karşı çıkmış ve Moğolları, geleceğin müminleri olarak görmüştür.
-
Mevlânâ, Moğolların değişim gösterebilecekleri ve hoşgörülü bir toplum oldukları görüşünü savunmuştur.
-
Moğollar, Mevlânâ’yı takdir etmiş ve ona olan güvenlerini göstermiştir. Mevlânâ da, Moğollarla olan ilişkisini kendi doğruları çerçevesinde kurmuştur.
-
Moğollar, farklı inançlara hoşgörülü bir yaklaşım sergileyerek, İslam’a karşı da açık fikirli olmuşlardır.
-
Mevlânâ, Moğolların bu hoşgörülü tavrını ve kültürel değişime açıklıklarını değerlendirmiş, onlarla barışçıl bir ilişki kurmak istemiştir.
-
Mevlânâ ve Şems, Moğollarla işbirliği yapmayı değil, onları dönüştürmeyi amaçlamışlardır.
-
Mevlânâ'nın "Siz onlara baktığınızda kâfirleri görüyorsunuz, ben ise geleceğin müminlerini" ifadesi, Moğolları İslam’a kazandırma stratejisini yansıtmaktadır.
Anadolu'nun Moğol İstilası Öncesi Durumu
- Moğol istilası öncesinde Anadolu, Türkiye Selçuklularının hakimiyetinde altın çağını yaşamaktaydı.
- Mevlânâ gibi âlim ve düşünürler Anadolu'nun parlamasına katkı sağlıyorlardı.
Moğolların İslam Dünyasına saldırıları
- Moğolların siyasi tarihi Cengiz Han ile başlamış, bozkır kültürünün temsilcisiydiler.
- XII. yüzyılda toparlanıp XIII. yüzyılın başlarında büyük bir imparatorluk kurdular.
- Orta Asya'da hakimiyet kurduktan sonra batıya doğru ilerleyerek Maveraünnehir, Harezm ve İran'ı ele geçirdiler.
- Moğolların ilerleyişi sertti, İslam medeniyetinin birikimini tahrip ediyorlardı. Bu, hakimiyetlerini kurmak için eskiyi yıkma stratejileriydi.
- Moğol istilası Yakın Doğu'da demografik hareketlere yol açtı, Türkmenler Anadolu Selçuklularına sığındı.
- Moğollar, halkı yönlendirebilecek âlim ve mutasavvıfları hedef alıyorlardı (Necmeddin-i Râzî, Sühreverdî gibi isimler öldürüldü).
- Âlim ve mutasavvıflar Moğol hakimiyetinden kaçarak batı ve güney İran'a, özellikle Anadolu'ya sığınıyorlardı.
- Mevlânâ'nın babası Bahaeddîn Veled de bu sebeple Belh'ten Anadolu'ya geldi.
Moğolların Anadolu'ya Girişi ve Hakimiyeti
- Moğol ilerleyişi doğudan batıya doğru hızla yayıldı.
- 1243 Kösedağ Savaşı ile Türkiye Selçukluları Moğollara yenildi ve Anadolu'da Moğol hakimiyeti başladı.
- Selçuklu Sultanı Moğolların metbuu oldu, yönetim Moğollara geçti.
- Kösedağ'ı komuta eden Baycu Noyan, Doğu Anadolu şehirlerini tahkim etti.
- Moğol hakimiyetine direnen Türkmenlere sert muamele edildi.
- Selçuklular ve Moğollar arasında sulh yapıldı, Baycu Noyan Mugan'a döndü.
- Selçuklularda taht kavgaları ve vezirler arası çekişmeler devam etti.
- Moğol hakimiyetine razı olmayan Türkmen beyleri ayaklandı (Ahi Evran ve Sadreddin Konevî önderliğinde batıya göç stratejisi).
Mevlânâ'nın Moğollara Karşı Tutumu
- Mevlânâ, Moğol bahsi geçen meclislerde eleştirilere karşı çıkıyor, olumsuz yorum yapılmasını istemiyordu.
- Cengiz Han için övgü dolu sözler söylediği iddia edilmektedir.
- Mevlânâ'nın Moğol yöneticilerini desteklediği, Moğol rejiminin Anadolu'da yerleşmesi için telkinlerde bulunduğu belirtilmektedir.
- Moğolların Mevlânâ'yı koruyup kolladığı, ancak Mevlânâ'nın bunu kendi doğruları çerçevesinde yaptığı ifade edilmektedir.
- Mevlânâ'nın, Moğolların değişebileceği ve inançlara müsamaha gösterebileceği düşüncesiyle bu politikayı izlediği savunulmaktadır.
- Mevlânâ'nın tutumunun, Anadolu'nun Moğol otoritesi altında diğer coğrafyalardan farklı bir süreç yaşadığı göz önüne alındığında, İlhanlı hakimiyetinin bütünü içinde değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.
- İran ve Azerbaycan'da Müslümanların Moğollara yakın durduğu, Moğol sarayında pek çok sûfînin bulunduğu, Müslümanlar ve Moğollar arasında evliliklerin olduğu belirtilmektedir.
- Mevlânâ'nın "onlar müşrik değillerdir" ifadesinin bu bağlamda anlam bulduğu savunulmaktadır.
- Mevlânâ'nın tutumunun, Moğolların inançlara hoşgörüsü ve değişime açıklığı gibi özelliklerine dayandığı, amacının Moğol vahşetini bitirmek ve onların Müslüman olmasını sağlamak olduğu ifade edilmektedir ("Siz onlara baktığınızda kafirleri görüyorsunuz, ben ise geleceğin müminlerini").
- Horasan ve İran'daki Müslüman Türklerin de Moğollara müşrik muamelesi yapmadığı, Müslümanlaşmayı bekleyen gafiller olarak gördükleri belirtilmektedir.
Mevlânâ ve Ahî Evren İlişkisi ve Hacı Tâcuddîn Kâşi'nin Ölümü
- Mevlânâ ile Ahî Evren'in arasının iyi olmadığı bilinmektedir.
- Ahî Evren'in dostu Hacı Tâcuddîn Kâşi'nin Moğol askerlerince öldürülmesi ve mallarının müsadere edilmesi olayının Mevlânâ ile bağlantılı olduğu düşünülmektedir.
- Ahî çevrelerinin, Kâşî'nin Mevlânâ'nın talimatıyla öldürüldüğü ihtimalini yüksek gördüğü belirtilmektedir.
- Moğol otoritesinin, direnen Türkmenlerin önderlerinden birini öldürmek için Mevlânâ'nın ricasına ihtiyacı olmadığı da değerlendirilmektedir.
- Mevlânâ'nın ricasıyla Moğol yönetiminin bazı uygulamalardan vazgeçtiği örnekler (Ahî Mehmed Seyyîd Âbadi'nin buğdayı ve Hoca Mecdeddîn'in koyunları) aktarılmaktadır.
- Bu örnekler, Mevlânâ'nın Moğol yönetiminde itibarlı ve sözü dinlenir biri olduğunu göstermektedir.
Baycu Noyan ve Konya
- Baycu Noyan, Selçuklu başkentinin terk edildiğini öğrenince Konya'ya doğru ilerledi.
- Halk, şehri kurtarmak için mallarını topladı ve Nizameddin Ali aracılığıyla Baycu Noyan'a verdi.
- Baycu Noyan, Fahreddin Ali'nin Batu Han'a gitmesi üzerine Konya surlarını yıktı.
- Mevlânâ'nın da Konya'nın tahrip edilmemesi için uğraştığı belirtilmektedir.
- Eflâkî'nin Menâkıbu'l Ârifîn'inde geçen bir menkıbeye göre, Baycu Noyan, Mevlânâ'nın kerameti karşısında şehri muhasara etmekten vazgeçmiştir.
Mevlânâ'nın Moğol Yönetici Sınıfıyla İlişkileri
- Mevlânâ'nın Moğol yönetici sınıfıyla iyi ilişkiler kurduğu, onları sohbetlerine çağırdığı ve sık sık görüştüğü belirtilmektedir.
- Muineddin Pervane ile de sıkı dostluğu vardı.
- Mevlânâ'nın Moğol hakimiyetinin ilk aşamalarından itibaren onlara yakın durduğu ve samimi ilişkiler kurduğu ifade edilmektedir.
- Bu ilişkilerin oportünizm olmadığı, Mevlânâ ve Celâlî dervişlerinin Moğollara karşı olmadıkları iddia edilmektedir.
-
Moğollar, bir yandan pagan inançlarını sürdürürken, diğer yandan İslam’a olan hoşgörülerini de gösterdikleri için bazı Müslümanlar, onları hidayet ışığını bekleyen bir toplum olarak görmüşlerdir.
-
Mevlânâ, Moğolları müşrik değil, gelecekte İslam’ı kabul edecek bir toplum olarak görmüştür.
Mevlana Moğolları ve Cengizhan'ı övdü mü?
- Moğolları Övme İddiası: Mevlana'nın genel olarak Moğollara karşı eleştirel bir tutum sergilemediği ve onlarla iyi ilişkiler kurduğu bilinmektedir. Hatta bazı kaynaklarda, Moğolların inançlara hoşgörülü yaklaştığı ve değişime açık oldukları yönünde ifadeleri olduğu belirtilmektedir. Ancak bu, koşulsuz bir övgüden ziyade, o dönemdeki siyasi ortamı ve Mevlana'nın stratejisini anlama çabası olarak da yorumlanabilir.
- Cengiz Han'ı Övme İddiası: Cengiz Han'ı doğrudan övdüğüne dair kesin kanıtlar tartışmalıdır. Bazı iddialar bulunsa da, bu ifadelerin bağlamı ve doğruluğu net değildir. Mevlana'nın genel öğretisi ve vurguları dikkate alındığında, savaş ve istila ile özdeşleşmiş bir figürü açıkça övmesi pek olası görünmemektedir. Bu tür iddialar, daha çok Mevlana'nın Moğollarla olan ilişkisini eleştiren çevreler tarafından dile getirilmektedir.
- Bazı kaynaklarda Mevlana'nın Moğol İmparatorluğu'nun kurucusu Cengiz Han için övgü dolu sözler söylediği ve onu kutlu bir hükümdar olarak nitelendirdiği iddiaları bulunmaktadır.
Mevlana'nın Moğol saldırılarına karşı stratejisi ne idi?
Mevlana'nın Moğol saldırılarına karşı temel stratejisi manevi direniş ve toplumsal bütünleşme üzerine kurulmuştur:
- "Cihad-ı Ekber" (Nefse Karşı Mücadele): Mevlana, bireylerin kendi iç dünyalarında nefislerini terbiye etmeleri, ahlaki değerlere sahip çıkmaları ve manevi olgunluğa ulaşmaları yoluyla toplumsal yapının güçleneceğine inanıyordu. Bu, dış düşmanlara karşı en büyük direnç kaynağı olarak görülüyordu.
- Sevgi ve Hoşgörü Öğretisi: Mevlana'nın sevgi, hoşgörü ve birlik vurgusu, Moğol istilasının yarattığı ayrışma ve düşmanlığa karşı panzehir niteliğindeydi. Bu öğretiler, toplumun dayanışmasını artırmayı ve manevi olarak ayakta kalmasını hedefliyordu.
- Moğollarla Diyalog ve Etkileşim: Mevlana, Moğol yöneticileriyle kurduğu diyalog yoluyla onların zulmünü azaltmaya, Müslüman halkın haklarını korumaya ve hatta onları İslam'a ısındırmaya çalışmıştır. Bu, doğrudan bir çatışma yerine, etkileşim yoluyla olası zararları en aza indirme stratejisiydi.
- Toplumsal Moral ve Ümidi Canlandırma: Mevlana'nın etkileyici sohbetleri ve şiirleri, umutsuzluğa kapılan halka moral vermeyi, manevi güçlerini yeniden kazanmalarını sağlamayı ve geleceğe umutla bakmalarını amaçlıyordu.
-
Moğollar, ilk başta tahrip ettikleri şehirleri onarmaya başlamış ve İslam kültürünün yeniden yaşaması için medreseler inşa ettirmiştir.
-
İlhanlılar dönemiyle birlikte, Moğollar, Müslümanların yaşadığı bölgelerde kültürel ve dini kurumları yeniden inşa etmeye başlamışlardır.
-
Mevlânâ, Moğollarla işbirliği yapmamış, fakat onları dönüştürmeyi ve İslam’a kazandırmayı amaçlamıştır.
-
Moğollar, Mevlânâ’yı takdir etmiş ve ona saygı göstermiştir, bu da Mevlânâ’nın stratejisinin etkili olduğunu göstermektedir.
Mevlana ile Ahi Evran arasında sorun var mıydı?
Olumlu Görüşler (Sorun Olduğuna Dair İddialar):
- Farklı Toplumsal Tabanlar: Ahi Evran, daha çok esnaf ve zanaatkarların oluşturduğu Ahi teşkilatının lideriydi ve Türkmen kimliğini ön planda tutuyordu. Mevlana ise daha geniş bir entelektüel ve sufi çevresine hitap ediyordu ve etnik köken vurgusu yapmıyordu. Bu farklı toplumsal tabanlar arasında gerilim olabileceği düşünülmektedir.
- Moğol Tutumu Farklılığı: Ahi Evran ve Ahi teşkilatı, Moğol istilasına karşı daha dirençli ve muhalif bir tutum sergilerken, Mevlana'nın daha ılımlı ve diyalog yanlısı bir yaklaşım benimsemesi, aralarında görüş ayrılığına neden olmuş olabilir.
- Hacı Tâcuddîn Kâşi Olayı: Ahî Evran'ın yakın dostu olan Hacı Tâcuddîn Kâşi'nin Moğollarca öldürülmesi ve bu olayda Mevlana'nın parmağı olduğu yönündeki iddialar, iki lider arasında ciddi bir sorun olduğunu düşündürmektedir.
- Sadreddin Konevi'nin Batıya Göç Tavsiyesi: Ahi Evran ve Sadreddin Konevi'nin Moğol baskısından kaçmak için Türkmenlere batıya göç etme tavsiyesi, Mevlana'nın Konya'da kalıp Moğollarla diyalog kurma stratejisiyle çelişmektedir.
Olumsuz Görüşler (Sorun Olmadığına veya Abartıldığına Dair Görüşler):
- Kanıt Eksikliği: Mevlana ve Ahi Evran arasında doğrudan bir çatışma veya düşmanlık olduğuna dair kesin tarihi kanıtlar bulunmamaktadır. İddialar daha çok dolaylı çıkarımlar ve yorumlara dayanmaktadır.
- Farklı Misyonlar: İki liderin farklı toplumsal kesimlere hitap etmesi ve farklı öncelikleri olması, bir sorun olduğu anlamına gelmeyebilir. Her ikisi de kendi çevrelerinde Anadolu'nun manevi ve toplumsal yapısına katkıda bulunmuş olabilirler.
- Ahi Teşkilatının Direnci: Ahi teşkilatının Moğollara karşı direnci, Mevlana'nın Moğollarla işbirliği yaptığı anlamına gelmez. Farklı direniş biçimleri söz konusu olabilir.
- Menkıbevi Anlatılar: Hacı Tâcuddîn Kâşi olayı gibi bazı iddialar, daha çok menkıbevi anlatılara dayanmakta ve tarihi gerçekliği tartışmalıdır.
Mevlana ile Nasrettin hoca arasında sorun var mıydı?
-
Olumsuz Görüşler (Sorun Olduğuna Dair İddialar):
- Mevlana ve Nasrettin Hoca'nın aynı dönemde ve aynı coğrafyada (Konya ve çevresi) yaşamış olmaları, bazı araştırmacıları aralarında bir etkileşim veya rekabet olabileceği düşüncesine sevk etmiştir. Ancak, bu yönde somut tarihi bir kanıt bulunmamaktadır. İddialar daha çok spekülasyon düzeyindedir.
-
Olumlu Görüşler (Sorun Olmadığına veya Etkileşim Olmadığına Dair Görüşler):
- Farklı Karakterler ve Üsluplar: Mevlana, derin tasavvufi öğretileri ve coşkulu şiirleriyle tanınırken, Nasrettin Hoca halkın mizah anlayışına hitap eden nükteli fıkralarıyla bilinir. Bu farklı karakterler ve üsluplar, aralarında bir sorun veya rekabet olmasını olası kılmamaktadır.
- Hedef Kitle Farklılığı: Mevlana daha çok sufi çevrelerine ve entelektüellere seslenirken, Nasrettin Hoca halkın her kesimine hitap etmiştir. Bu farklı hedef kitleler, bir çatışma veya rekabet için bir zemin oluşturmamaktadır.
- Tarihi Kayıtların Yokluğu: Mevlana ve Nasrettin Hoca arasında herhangi bir sorun, çatışma veya etkileşime dair dönemin tarihi kayıtlarında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Hatta bazı araştırmacılar, Nasrettin Hoca'nın kronolojisinin Mevlana ile tam olarak örtüşmediğini veya farklı zaman dilimlerinde yaşamış olabileceklerini öne sürmektedirler. Bu durumda bir sorun olması ihtimali daha da azalmaktadır.
Sonuç olarak, Mevlana ile Nasrettin Hoca arasında bir sorun olduğuna dair herhangi bir tarihi kanıt bulunmamaktadır. Bu konudaki iddialar spekülasyon düzeyindedir.
Mevlana hangi söz, davranış ve uygulamaları sebebiyle eleştirilmiş ve tenkit edilmiştir?
Eleştirilen Söz, Davranış ve Uygulamalar:
- Moğollarla İlişkiler: Yukarıda detaylıca bahsedildiği gibi, Mevlana'nın Moğol yöneticileriyle iyi ilişkiler kurması ve onlara yönelik olumlu tutumu, bazı çevrelerce işgalcilere destek vermek olarak eleştirilmiştir.
- Şems-i Tebrizi'ye Aşırı Bağlılık: Mevlana'nın Şems'e olan aşırı düşkünlüğü ve Şems'in Mevlana'nın çevresindeki diğer alim ve müritlerle olan sorunları, bazı eleştirilere neden olmuştur. Bu durum, Mevlana'nın kendi cemaati içinde huzursuzluğa yol açtığı şeklinde yorumlanmıştır.
- Sema Törenleri ve Müzik: Mevlana'nın başlattığı sema törenleri ve müziğin ibadet ve zikir aracı olarak kullanılması, bazı geleneksel çevrelerce bid'at olarak görülmüş ve eleştirilmiştir.
- Farsça Ağırlıklı Eserler: Mevlana'nın eserlerini büyük ölçüde Farsça yazması, bazı Türk milliyetçisi çevrelerce eleştirilmiş ve Türklüğe yeterince önem vermediği şeklinde yorumlanmıştır.
- Bazı Şiirlerindeki İfadeler: Mevlana'nın bazı şiirlerindeki coşkulu, müstehçen ve aşkın ifadeler, bazı muhafazakar çevrelerce İslami ölçülere uygun bulunmamış ve eleştirilmiştir. Bu eleştiri ile ilgili olumlu ve olumsuz yaklaşımları başka bir haberimizde sizlerle ayrıntılı olarak paylaşacağız.
Bu Eleştirilere Yönelik Olumlu Görüşler ve Savunmalar:
- Bağlamsal Değerlendirme: Mevlana'nın Moğollarla ilişkileri, o dönemin siyasi ve toplumsal koşulları içinde değerlendirilmelidir. Amacı işbirliği değil, diyalog yoluyla zararları azaltmak ve toplumu manevi olarak ayakta tutmaktı.
- Şems'in Etkisi: Şems'in Mevlana'nın düşünce dünyasında ve sanatında yarattığı derin etki göz ardı edilmemelidir. Bu güçlü bağ, Mevlana'nın sanatsal ve manevi gelişiminde önemli bir rol oynamıştır.
- Sema'nın Anlamı: Sema törenleri, sadece bir eğlence değil, derin tasavvufi anlamlar içeren bir zikir ve ibadet biçimidir. Amacı, Allah'a yakınlaşmak ve manevi coşkuyu yaşamaktır.
- Evrensel Mesaj: Mevlana'nın eserlerinin Farsça olması, onun evrensel mesajının yayılmasına engel olmamıştır. Aksine, Farsça o dönemde geniş bir coğrafyada ortak bir edebi dil olarak kullanılıyordu.
- Aşkın İfadelerin Yorumu: Mevlana'nın şiirlerindeki aşkın ifadeler, dünyevi aşkın ötesinde ilahi aşka duyulan özlemi ve coşkuyu sembolize etmektedir. Bunlar, sufi terminolojisi içinde derin anlamlar taşımaktadır.
Mevlana-Şems arkadaşlığı ile ilgili olumlu ve olumsuz iddia ve görüşler
- Manevi Dönüşümün Kaynağı: Şems'in Mevlana'nın hayatına girmesi, onun derin bir manevi dönüşüm yaşamasına ve olgunlaşmasına neden olmuştur. Şems, Mevlana'nın potansiyelini ortaya çıkarmış ve onu büyük bir sufi şair yapmıştır.
- İlahi Aşkın Sembolü: Mevlana ve Şems arasındaki güçlü bağ, dünyevi aşkın ötesinde ilahi aşka duyulan derin özlemin ve bu yolda bir rehberin öneminin sembolü olarak görülmüştür.
- Yeni Bir Sufi Anlayışının Doğuşu: Bu sıra dışı arkadaşlık, Mevlana'nın kendine özgü sufi anlayışının ve edebi üslubunun doğmasına zemin hazırlamıştır. Mesnevi ve Divan-ı Kebir gibi eserler bu derin etkileşimin ürünüdür.
- Birlikte Yaşanan Ruhsal Tecrübeler: Mevlana ve Şems'in birlikte geçirdikleri kısa süre zarfında derin ruhsal tecrübeler yaşadıkları ve birbirlerine manevi yolculuklarında rehberlik ettikleri düşünülmektedir.
Olumsuz İddia ve Görüşler:
- Aşırı Düşkünlük ve Cemaatte Rahatsızlık: Mevlana'nın Şems'e olan aşırı düşkünlüğü, Mevlana'nın çevresindeki diğer alim ve müritlerin kıskançlığına ve rahatsızlığına yol açmıştır. Bu durum, cemaat içinde huzursuzluğa ve ayrılıklara neden olduğu şeklinde eleştirilmiştir.
- Şems'in Gizemli ve Tartışmalı Kişiliği: Şems'in kimliği, geçmişi ve davranışları hakkında kesin bilgiler olmaması ve bazı tuhaf davranışları, onun Mevlana üzerindeki etkisinin olumsuz olduğu yönünde şüphelere yol açmıştır.
- Şems'in Kaybolması ve Olayın Belirsizliği: Şems'in ani ve gizemli bir şekilde ortadan kaybolması, bazı çevrelerce Mevlana'nın veya çevresindekilerin bu olayda parmağı olabileceği yönünde spekülasyonlara neden olmuştur.
- Mevlana'nın İnzivaya Çekilmesi: Şems'in kaybolmasının ardından Mevlana'nın inzivaya çekilmesi de eleştiri konusu olmuştur.
Tarihçilerin ve kültürel miras savunucularının ortak görüşü, Mevlânâ'nın hiçbir şekilde Moğollarla işbirliği yapmadığı yönündedir. Bu tür iddialar, sadece yanlış anlamalar ve tarihsel bağlamın dışına çıkan taşmalar sonucudur. Konya, Mevlânâ'nın manevi mirasıyla dünyaya örnek olmaya devam etmektedir.
İnanç haberleri için TIKLAYINIZ!
Astroloji ve Rüya haberleri için TIKLAYINIZ!
Kadın Aile haberleri için TIKLAYINIZ!
Kültür Sanat haberleri için TIKLAYINIZ!