Birçoğunun karşı taraftan beklediği ve kendisinde olup olmadığını muhasebe etmediği bir kavram olarak adalet, sahibi olduğumuz dünyanın (!) neresinde? Mülkün ne olduğunu ve temelinin nerede aranması gerektiğini anlamak, başlangıç noktası olmalıdır. Kur’an “mülk kimindir?” diye sorar. Akabinde “o, Tek ve Kahhar olan Allah’ındır” der. (Mü’min 40/16)

Namazın her rekâtında okuduğumuz Fatiha suresinde “maliki yevmi’d-din” der, geçeriz. Hâlbuki gerçek mülkiyetin kimde olduğu ve adaletin hangi temellerde aranılıp, algılanıp yaşanılacağı, günde beş vakit hatırlatılacak kadar elzemdir.  Dolayısıyla paydasına yaratıcının konulduğu her kavram doğru bir kesire dönüşecek ve var olduğu hayata anlam katacaktır. İşte mülkün zımnında gizlenen adaletin,  hazine kıymeti görmesi de bu sebepledir.

Yaşanabilir bir fıtrîlik, hissedilebilir bir değer, olanı güzelleştirecek bir özellik olan adalet, lugat satırlarında doğru-orta-düzgün- denk olmak, dengelemek, görev/hakka riayet anlamları ile yer bulur. Günlük hayatta ise, bakanlık simgesi bir terazi; yeniden düzenleme anlamında ta’dilat; aynı özellikleri içeren mu’adil ilaç, kargaşa anında çağrısı yapılan i’tidal, tüm rükünları hakkı ile yerine getirmede ta’dil-i erkân olarak karşımıza çıkar.

Adil olma mülkün sahibi olan Allah Teâla’nın esmasından biri ve kullarına emrettiği bir erdemdir. Öyle ki, Kur’an’ın elbise ve azık olarak temel ihtiyaç konumunda kabul ettiği takvaya nail olabilmenin şartı olarak geçer. Hayatın tüm sosyal rol çeşitliliğinde başucu yapılacak düstur vahiyde şöyle yer bulur: “… Ey iman edenler! Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin. Adil olun! Bu Allah’a hakkı ile sakınmaya daha yakındır.” (Maide 5/8) Herkes için geçerli değil zannı ile yaklaşılan takva, adaletin gölgesinde kendine yer bulurken, Kur’an yaratılışın fizyolojik boyutu için deuyum-ahenk-ölçü bazında adaletten dem vurur. (İnfitar 82/7)

Bu konuda Farabi, Medinetü’l-Fazılası’nda “kalbin hizmetinde bulunan beyin, onun ısısını dengede tutar ve bu sayede öğrenme/hatırlama, tahayyül/düşünme psikolojik aktivitelerin sağlıklı işlemesi olan adalet gerçekleşir”  diyerek aktarır. Adalet aynı zamanda Allah’ın, peygamberlerine emirlerinden biridir. Bu durum, Peygamberimizin dilinde “ ben Allah’ın indirdiği her kitaba inandım ve adaleti gerçekleştirmekle emrolundum” ayeti ile can bulur. (Şura 42/15)

Yokluğunun tasviri ile içimizi ürperten bir kavram olarak adalet,  ayetlerde, vücut bulmadığı bedende “dilsiz, hiçbir şeye gücü yetmeyen, sonuç alamayan” iken keyfine göre anlayanları, dünya zevk ve menfaatlerinin oyuncağı yapanları “zalim” sıfatı ile anacak; kâinatın fesada uğrayacağı ihtarını hatırlatacaktır. ( Nahl 16/76)

Adalet, verilen ile hak edilen arasındaki denge olma seviyesinin ötesinde borcundan fazlasını verme, alacağından azına razı olmak gibi ihsan kıvamına gebe olmalıdır. Üsve-i Hasene olan Peygamberimiz “Allah’tan hakkıyla sakının!” ihtarının ardına (hayatta iken malından bir evladına hibe eden) bir babaya “ çocuklarınızın arasında adaletli davranın” emri ile cinsiyet ayırt etmeksizin ailede olması gereken hakkaniyet vurgusunu takva ile ifade etmiştir.( Ebu Davud, Büyu’,83)

Kişinin kendi nefsine dair denge ile başlayan adalet, yaratıcısına dair sorumluluklarını bihakkın yerine getirme ile ilanihaye devam etmelidir. Bu arada Allah’ın gölgesinde himaye edilecek insanlardan ilki adil yönetici olacaksa adaletin tecelli vaktinden de bahsetmek gerekecektir. Makbul olanı vaktinde gelenidir. Geç kalmış adalet, zayıfların haklarının almak için iltica edecekleri kuvvetin yokluğunu, haksızlık yapanların zulümden yılmadığını, caydırma vasfı taşımadığını gösterir.

Mevlana misali adalet meyve ağacını; zulüm dikenlerini sulamaktır anlayışından hareketle Peygamberimizi temsilen gül kokularını solumak ve zulmün, inzilamın dikenlerini koparmak gayretinde olmalıyız. “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz!” tavsiyesi ile vicdan terazimizi vakit dolmadan gözden geçirme hatırlatması ne kadar da güzel ve özeldir. (Tirmizî, Kıyamet, 26)

  Hadislerde müjdelenen Allah’ın katında nurdan minderlere oturabilecek, gölgesinde himaye edileceklerden olmaya layık Allah Teâlâ’nın adil kullarından olabilmek duası ile..

 

Meryem Yiğit / Yıldırım Vaizi

Editör: Ramazan Yavuz