Saloni Mobilya CEO’su Haluk Özbek, gerçekleştirdiği 10 günlük Japonya ve Güney Kore seyahatinin ardından edindiği izlenimleri sosyal medya hesabından takipçileriyle paylaştı. Özbek, eğitimden günlük yaşama, şehir düzeninden kültürel farklılıklara kadar pek çok konuda önemli tespitlerde bulundu. İşte Özbek'in paylaşımından öne çıkanlar:
Öne Çıkan Temel Tespitler
Özbek'in paylaşımında öne çıkan ilk tespitler arasında, "Her şeyi sadece ve sadece eğitimle başarmışlar" ifadesi yer aldı. Ayrıca işçilik kalitesinin mükemmel olduğunu belirterek, "Tüm gelişmiş ülkelerde gördüklerimin de üzerinde bir seviye ile teknolojik gelişmişlik yanında muazzam seviyede ustalık, zanaat ve el işçiliğinde de aşırı gelişmişler" yorumunu yaptı. Bu duruma dair gözlemini, "Yani fayans ustası, tesisatçısı, ahşap ustası kaliteli olmayan hiçbir ülke teknolojide de gelişmiyor ve zenginleşemiyor maalesef" şeklinde aktardı. Ahlaki değerlerin din dışı bir disiplin gibi yaşandığını da belirten Özbek, 37 milyon nüfuslu Tokyo'da musluk suyunun kalitesinin şişelenmiş sudan daha iyi olduğunu ve herkesin musluk suyu içtiğini gözlemlediğini kaydetti.
 |
 |
Japonya'dan Detaylı Gözlemler
Japonya'ya özgü pek çok detaya değinen Haluk Özbek, sokaklarda sigara içmenin yasak olduğunu ve sadece belirlenmiş küçük alanlarda sigara içilebildiğini belirtti. Sokaklarda çöp kovası bulunmadığını ve çöplerin kişilerin yanında taşındığını aktardı. Trafiğin soldan aktığını ve Amerika'nın güdümünde olmasına rağmen Amerikan kültürünün hakim olmadığını gözlemlediğini ifade etti. Özellikle Tokyo'da hava kirliliğinin sıfıra yakın olduğunu, otomobillerin büyük çoğunluğunun elektrikli ya da hibrit olduğunu, sedan araç oranının düşük olduğunu ve mini araçların yaygın olduğunu yazdı. Japonya'da otomobillerin statü veya prestij değerinin olmadığını, BMW, Mercedes gibi yabancı markaların neredeyse hiç görülmediğini, hatta Ford ve Fiat gibi markalara rastlamadığını belirtti. Taksi hizmetini de değerlendiren Özbek, taksilerin aşırı temiz, içinin geniş ve taksicilerin çok kibar olduğunu, hata yaptıklarında taksimetreyi sıfırladıklarını yazdı.
 |
 |
Yeme-içme kültürü hakkında ise yüzlerce restoranın bulunduğu çarşıların olduğunu, porsiyonların Amerika'dan daha büyük olduğunu ve ödemenin genelde self-servis standlardan yapıldığını kaydetti. Avrupa ve Türkiye'ye göre cafe sayısının aşırı az olduğunu ve sokakta oturma düzeneklerinin yok denecek kadar az olduğunu gözlemledi. Yemek alışkanlıkları konusunda "Çok sağlıksız beslenme var. Neredeyse tüm yemekler, sebzeler, etler, balıklar nuget olarak yağda kızartılıp yapılıyor. Yemek aşırı sıcak yeniyor. Bu sebeple mide kanseri oranı yüksek. Nodle çorbaları çok popüler. Damak tadı Türklere uygun değil" tespitini paylaştı.
 |
 |
Konaklama deneyimlerine değinen Özbek, otel odalarının aşırı küçük olduğunu, neredeyse hiçbir odada elbise dolabı ve balkon olmadığını, bavul açacak yer bulmanın zor olduğunu yazdı. 4 yıldız ve altındaki otellerde çift kişilik yatak olmadığını belirten Özbek, "Avrupa’nın aksine sokak WC leri dahil neredeyse tüm tuvalet klozetlerinde oturma bülümü ısıtmalı ve çok fonksiyonlu-elektronik kumandalı sıcak sulu taharet sistemi var" şeklindeki gözlemini aktardı ve birçok tuvalette fırça olmadığını ekledi.
 |
 |
Özbek'in dikkatini çeken diğer detaylar arasında, Japonya'da 30 yıldır maaşların neredeyse hiç değişmediği, binlerce km yolda hiç çakarlı araç görmediği ve şehir giriş/çıkışlarında polis/jandarma kontrol noktası bulunmadığı yer aldı. Kontrol noktalarına dair, "Türkiye’mizde artık tipik Orta Doğu uygulaması olan, özellikle yabancı misafirlerde güvensiz ülke imajı oluşturan bu ilkel uygulamalardan vazgeçmeli. Hiç olmazsa bu kontrol noktalarının fiziki yapıları daha estetik olacak şekilde düzenlenerek çirkin yapılardan , baraka vari halden kurtarılmalı" yorumunda bulundu. Büyük gross marketlerin yerine küçük bakkalvari zincir marketlerin olduğunu, milyonlarca gıda ve içecek otomatı bulunduğunu gözlemledi. Anime ürünlerine olan ilgiyi ve yetişkinlerin bu ürünleri satın almasını ilginç buldu. Birçok insanın ayağına göre daha büyük ayakkabı giydiğini, Tokyo'nun yoğunluğuna rağmen aşırı sessiz olduğunu, restoranlarda çıt çıkmadığını belirtti.
 |
 |
 |
Banka faizlerinin %0.1 gibi çok düşük seviyelerde olduğunu, taksi ve restoran ücretlerinin İstanbul'un yarısı civarında olduğunu yazdı. Bisiklet kullanımının Avrupa'ya göre az olduğunu, çok sayıda Starbucks olduğunu ve bazılarında yemek de satıldığını kaydetti. Lüks restoranlarda bile camekanlı vitrinlerde yemek porsiyonlarının birebir plastik maketlerle gösterildiğini, hatta üç boyutlu görselleştirme yapıldığını aktardı. Restoranlarda bıçak kullanımının neredeyse sıfır olduğunu, şehir içi ağaçların bonsai gibi budandığını, mimaride mermer yerine granitin çok fazla kullanıldığını ve çok iyi işlendiğini, altyapı ve mimaride işçiliğin mükemmel olduğunu gözlemledi. Binalarda paslanmaz çelik ve küçük tuğla/seramik kaplamaların yaygın olduğunu yazdı. Bazı otel asansörlerinin oda kartıyla çalıştığını veya kat tuşlarının dışarıda olduğunu belirtti.
Dilenci veya sokakta yaşayan insanla karşılaşma ihtimalinin sıfır olduğunu, bazı otellerde gecelik pijama verildiğini aktardı. Evlerin (müstakil ve apartman) minik, 30-50 m² civarında olduğunu, büyük bahçeli evlerin nadir olduğunu, köylerin bile yoğun ve dip dibe olduğunu yazdı. Tarım arazisi ve meranın neredeyse olmadığını, bunun ülkenin gelişmesinde etkili olmuş olabileceğini düşündüğünü, kırsalda inek veya koyun görmediğini belirtti. İç hatlarda hızlı trenin uçağa tercih edildiğini ve 300 km/s hızla seyahat edilebildiğini kaydetti. İngilizce bilme oranının düşük olduğunu, taksi şoförlerinin navigasyonsuz adres bulmakta zorlandığını yazdı.
Gıdada dışa bağımlılık olmasına rağmen gıda işleme ve paketlemede uzmanlaştıklarını, Avrupa'ya benzer şekilde hiç sokak hayvanı görmediğini ancak evcil hayvanlı aileye de rastlamadığını belirtti. Nüfusun hızla yaşlandığını, azaldığını (130 milyondan 120 milyona düştüğünü) ve restoranlarda 90 yaşlarında çalışanlar gördüğünü aktardı. Kadınların kıyafet tarzlarına dair, tayt giyen görmediğini, pantolonların bol, mini etekte ise cesur olduklarını, topuklu ayakkabı kullanımının neredeyse olmadığını yazdı.
Haluk Özbek'in sosyal medya hesabından yaptığı uzun paylaşımda aktardığı Japonya ve Güney Kore izlenimleri bu şekildeydi.
