Nurettin Yıldız'ın köşe yazısı
Yaşadığımız hayatı işlerimiz ve beklentilerimiz açısından bir sıralama yapmadan yaşayamadığımız ne kadar hakikat ise dinimizi de bir sıralama yapmadan dini hayatta muvaffak olamayacağımız bir hakikattir. ‘İslam/Müslümanlık’ diyerek savrulmak başka şey, ‘bugün için ve şu kişi için İslam’ın şu emri veya yasağı’ demek başka şeydir. Gayet rahat bir şekilde anlaşılıyor ki mevcut din yaşama sıkıntılarımızdan biri kafa ve gündem karışıklığı olmuştur. Çok şey istemenin ve her şeyi yapmaya talip olmanın ağırlığı altında bir şey yapamadan ömür tüketmek sadece israf olarak zikredilebilir. Müslüman insanın gündemi elbette İslam’dır. İslam olarak ne varsa o zorunlu gündemdir. Gündem içinde ‘önemli’ listesi olmalıdır. Bu liste içinde de ‘öncelikli’ olarak işaretlenmişler muhakkak olmalıdır.
İmana dair esaslarla muamelata ait bir meselenin aynı tutulması mümkün değildir. Farzlarla nafilelerin eşitleştirilmesi dini bilmemektir. Allah Teâlâ’nın ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin emirleri arasında bizzat onların koyduğu bir önem ve öncelik sıralaması vardır. Bu kaldırılamaz. Yasaklar için de benzer şey geçerlidir. Şirkin mahvettiği zemin ile haramlardan bir haramın mahvettiği zemin aynı olamaz. Bir mekruh ile bir haram da bu şekilde karşılaştırılamaz. Dinin en temel bilinmesi gereken ilkelerinden biri olmalıdır bu.
Yeni nesiller yetiştirilirken iman esasları ile nafilelerden bir nafilenin aynı ağırlıkta verilmesi, nafileyi mi iman esası seviyesine çıkarır yoksa iman esaslarından birini nafile ile eşit duruma mı getirir, düşünmek gerekir. Her iki ihtimal de gelecekte hangi arızaları üretecektir, bunu merak etmeyenler öğretici olabilirler ama eğitici değildirler.
Bir konunun Kur’an’da geçiyor olması ile İslam tarihi kitaplarından birinde geçiyor olması arasında bağlayıcılık farkı göremeyenler okuma bildiklerini bile söylememelidirler.
Mü’minlere din öğreten öğretmenler, camilerin kürsülerini dolduran hatipler, çocuklarımıza din ve terbiye vermekle mükellef tutulmuş kimseler yapacakları işin sorumluluğunu kavramış olmak zorundadırlar. Acil olan konular vardır, daha acil olanlar vardır. Bir de en acil olanlar vardır. Çocuk için ve büyük için, kadın için ve erkek için, öğrenci olan için ve olmayan için değişik kararlar verilmesi gereken hususlar vardır. Caddelerde dolaşmak durumunda olan için ve üniversite bahçesinde olmak durumunda olan için farklı konular vardır. Dün çok önemli iken bugün için önemli durumuna geçmiş konular vardır.
Ümmetimizin topraklarında basit bir gözlem yaptığımızda görürüz ki, bu ümmetin kadim düşmanları ve onların varisleri taze bir gündemle savaşmayı becerebilmişlerdir. Her gün yeni bir cephe ve yeni bir gündem oluşturmaktadırlar. Onların ana fikir merkezi olan İblis de geçmişteki fitnelerini taze tutmayı becermektedir. Dün olmayan sorunlar bugün köklü sorunlar gibi önümüze çıkarılabilmektedir. Mevsimler gibi gündemimiz de değişmekte, dün hayal bile etmediğimizi bugün vakıa olarak izlemekteyiz.
Ümmetimizin önünde duranlar; âlimler ve fikir önderleri, asaleti muhafaza ile mevcudu değerlendirmeyi birleştiremeyeceklerse bir iş de yapamayacaklar demektir.
Dinimizden feragat edebileceğimiz tek bir kelime yoktur.
Kur’an’ımızdan bir tek harfi ihmal edemeyiz.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin hadisleri olduğu gibi imanımızı himaye eden kalıbımızdır.
Ümmetimizin geçmişindeki icma noktaları sabit değerlerimizdir.
Başta fukahamız olmak üzere bize intikal eden ilim mirası bizimdir, bizi biz yapan değerlerin bütünüdür.
Bunları tartışma konusu yapmamız gerekmiyor, yapamayız da zaten. Bugün nereden başlamalı ve ne yapmalı, önceliğin ne olduğu konumuzdur. Sürücü belgesi olmayanların araç kullanamadıkları gibi usul bilgisi olmayanların, makasıdu’ş-şeriaya vakıf olmayanların yeni nesilleri yetiştirmede birinci seviyeden görev almamaları gerekmektedir. Din ile oynamak mümkün değildir şüphesiz. Bizim görev alanlarımızda, karşımızda bir imtihan olarak bekleyen konularda neyi nasıl sıralayacağımızı da ayrı bir imtihan çeşidi olarak görmedikçe imtihan kazanmakta zorlanacağız demektir.