Ali Kurnaz yazdı

Yakın çağlara geldiğimizde; Protestan, Fransız, Ekim, İran ve Çin Devrimlerini inceleyebiliriz. Bütün bu devrimler, özgürlük hayaliyle yola çıkmış, bunu bir açıdan kazanmış fakat ilerleyen zamanlarda katılımcılarının dünya tarihine kara leke olan eylemlerde bulunduğunu görürüz.

Protestanların mutlakiyetçi devletlerinin Kolonyalizmi meşrulaştırması, Fransız İhtilalinden sonra ancak saldırganlaşan bir imparatorluk oluşması, Ekim Devriminin üyelerinden olan Stalin’in II. Dünya Savaşında yaptığı katliamlar, Foucaultyen yani her türlü tahakküme karşı durarak insanı “hapishaneden” kurtarmak isteyen düşüncenin üzerinde gerçekleşmiş İran Devriminin günümüzdeki konumu herkesçe bilinmektedir.

Çin Devriminin üyesi olan Mao Zedong’un sonradan Çin’deki azınlıklara ve dini gruplara yaptığı katliamlar da cabasıdır. O halde tarihin her noktasındaki devrimlerde bir ortak özellik vardır; iyisiyle kötüsüyle bir devrimdir.

Görüldüğü üzere her devrim ardından tahakkümün de kaynağı olmuştur ve pek çok açıdan mide bulandırıcıdır. Fakat bunların özgürlük bilincini geliştirmediğini, yenilikler getirmediğini ve dünyanın gelişimine katkı sağlamadığını kim reddedebilir?

İlk sorumuza geri dönelim, Tarım Devriminden bu yana özgürlüğe yakınlaşıyor muyuz yoksa uzaklaşıyor muyuz?  Aslında uzaklaşıyor gibi görünsek dahi yakınlaşıyoruz, insanlık her ne kadar unutkan bir varlık olsa bile toplumsal bir bilince sahiptir.

Unuttuğu, hatırlatılabilir ve özgürlük bilinci bilfiil olmasa dahi bilinç açısından gelişmektedir. Tahakküm yaşanmadan, özgürlüğe ulaşılamaz ve değeri bilinemez; özgürlüğe ulaşılınca da o eski korkunç günler çabucak unutulur.

Bu bağlamdan, her devrimci aslında dünyanın yol aldığı daha özgür bir dünyanın basamağını oluşturmuşlardır fakat bu hiçbir şekilde devrimcinin katliamlarını meşrulaştırmaz. Dünya tarihi bir hikâye misalidir ve görülmesi gereken şeyler mutlaka vardır. Devrimlerde bunlardan ancak biridir.

En nihayetinde devrimci için şunu bilmeliyiz: Devrimler ne mübarek ne de dinî akidelerdir. Onlar da ancak insan yapımıdır ve her beşeri şey gibi çamura, zulme batmaya mecburdurlar.

Zulme karşı duran özgürlükçü gençler tarafından gerçekleştirilen bütün devrimler en nihayetinde özgür düşünen öteki jenerasyonun genç beyinlerine karşı çelikten bir engel olacaktır –Tiananmen Katliamı–.

Bu vaziyette geçmişteki devrimlerden bize kalacak ancak özgürlük idealidir. Devrimler, hangi devrim olursa olsun, isimlerle değil ancak özgürlük motivasyonu ve bu uğurda neler yaptığı ile anılmalı, özgür bir gelecek için ne kattığına bakarak tahlil edilmelidir.