Özer Yılmaz'ın Köşe Yazısı

Demokratik yaşam biçimini gelenek haline getirmiş toplumlarla demokratik yaşamı henüz kabul etmekte zorlanan toplumların yaşam biçimlerinde, devletin işleyişinde ciddi anlamda farklılıkların olduğu bilinmekte. Demokratik yaşamın erdemlerini gören, bilen, duyan bireyler kendisine daha müreffeh bir yaşam kurmak hayaliyle ne yazık ki ülkesini terk etmek durumunda kalıyor. Bir insanın ülkesini, sıla-i rahimi terk etmesi çok kolay alınan bir karar değil. Sıla-i rahimi terk etmek demek ülkemizde de son zamanlarda gündem de olan ve halk nazarında pek te makbul görünmeyen göçmenler grubuna girmek demek. Göçmen olmak kolay mı?

Göçmen demek;

Kullandığı dilini terk etmek demek,

Her gün gördüğü komşularını terk etmek demek,

Her gün acısını, tatlısını paylaştığı dostlarını terk etmek demek,

Ölümlerde acısını, düğünlerde mutluluğunu paylaştığı mahallesini terk etmek demek,

Ağız tadının alıştığı lezzetlerini terk etmek demek,

Alışık olduğu havasının, suyunun kendisine vermiş olduğu mutlulukları terk etmek demek,

Dinlediğinde kendisine huzur veren; şarkılarını, şiirlerini, türkülerini, masallarını terk etmek demek,

Gittiği ülkede ne ile karşılaşacağını bilmemek demek,

Yeni maceralara yol almak demek…

Göçmen olmayı tercih edenlerin neleri elinin tersiyle ittikleri saymayla bitecek gibi değil.    

Sahi zorunlu olarak göçmen olmak durumunda kalanları anlamak mümkün olabilir ama yaşadığı müreffeh hayatı elinin tersiyle iterek ülkesini terk etmek ve göçmen durumuna düşenler hangi sosyolojik yaklaşımla açıklanabilir.

İnsanoğlu düşünen, düşündüğünü uygulamak isteyen ve duyguları olan bir varlık. Duyguları ile hislerini ifade ediyor, aklı ile araştırıyor ve kendine has değerleri ile eşitliği arıyor, vicdanı ile hak hukuk, adalet anlayışı arıyor. Bir insanda hak, hukuk ve adalet inancı yoksa bile olan vicdanı gereği bütün insanlara adaletin eşit uygulanmasını isteyen değerleri var. Değerlerin kendisine verdiği hak ile adaletin işlemediğini gördüğünde, gücü yetebiliyorsa onu değiştirmek için mücadele ediyor; gücü yetmiyorsa içinden ya buğz ediyor ya da bulunduğu mekânı terk ediyor.

Ülkemiz insanın müreffeh yaşamını terk ederek başka ülkelerde isteğe bağlı göçmen statüsüne geçmesi hangi nedenlerle açıklanacak? Demokratik yaşam geleneğinin, toplumsal yaşam alanlarının her safhasında uygulanamaz olduğu ile açıklanabilir mi acaba?

Ülkemizde ki demokratik yaşamın ilkeleri niçin demokratik teamülleri kendisine rehber edinen ülkelerde olduğu gibi işlemiyor? Lübnan asıllı düşünürün şu sözüyle belki bu durumun sosyolojik açıklaması yapılabilir.

Halil Cibran diyor ki; ‘Yumurta dıştan kırılırsa yaşam son bulur; içeriden kırılırsa yaşam başlar. İçten başlamayan dönüşümler ölümcüldür; zira sahih dönüşümler içten başlar.’