Bir insan bir fikir için can verebilir mi?

Sorunun cevabı çok basit olsa gerektir. Evet, insan bir fikre can verebilir, onu yaşanabilir kılabilir. Hayatının her safhasında kabullendiği fikrin esintilerini hissedebilir. Lakin her şeyden daha önemli olan şey belki de hayatın her sahasını kapsayacak "bir fikir, bir düşünce" bulabilmektir.

İnsan üretimi düşünce sistemleri özellikle ekonomi, siyaset, sanat, edebiyat gibi alanlarda söz söylediğini biliyoruz. Ancak insan hayatının tümü hakkında yani sosyal hayatı ve bireysel hayatı ihata edecek cümleleri kurması zordur. Zira insan nakıs/eksik ve kusurludur. Ondan zuhur edecek her şey kendisine benzeyecektir.

Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, komp yapılar, karmakarışık ilişkiler içinde bir yol tutturabiliyoruz kendimize. Hayatımızda açıklayamadığımız açmazlarımız diz boyu. Kendimizi tanımladığımız her cümlenin bir öğesi kayıp. Edilgen cümleler ormanında soluk alıp veriyoruz. Etken olmak kahraman olmakla eş değer sanılıyor. Normal olanlar, anormal olarak görülüyor. Öyle denmiş bir sözde "yüzünüze bir maske takarsanız, bir müddet sonra hangisinin gerçek yüzünüz olduğunu unutursunuz."

"Bir insan bir fikre nasıl ikna olur?" sorusu da düşüncelerimi rahatsız ediyor. Bir fikir, insanın yüreğinde nasıl yıkılır, nasıl yok edilebilir? Sorduğumuz sorular çok derin gibi görünse de gündemdeki olaylarla ilgilidir her biri. Beşeriyet tarihi her zaman en az iki karşıt fikir üzerinde bir yol tutmuştur. Ya o taraf ya da bu taraftasınızdır.

İşin ilginç yanı tarafsız (bi-taraf) olduğunuzda bile bir tarafa yardımcı olmuş oluyorsunuz. Yanlış yapanlar ile doğru yapanlar arasında kararsız kalırsanız yanlış yapanların tarafına kürek sallamış olursunuz. "Zulmün, haksızlığın karşısında susan dilsiz şeytandır" ifadesi meseleyi açıklıyor aslında. "Başbakanın bileğine kelepçe takmak isteyenler" ile "yedirmeyiz" diyenler arasındaki mücadele, Türkiye sahnesinde perde araladı.

Konuyu hemen Hak-Batıl mücadelesi noktasına taşımayacağım. Bazı zihinlerden itiraz sesleri duyar gibi oluyorum. "Tabii ki öyle kardeşim, baksana adam elin gevuru ile birlikte iş tutuyor, ülkemizin kaybı da şu kadar." Dedikleri doğru da olsa ana kavramları en keskin haliyle kullanmak belki sıkıntıya sokar bizi. Akıl planında tartışsak ya da ekonomik açıdan konuşsak bile yapılan yanlışlığın hem usul hem de sonuç itibarıyla deveden büyük olduğu görülecektir.

Kaybedilen paralar havaya uçmadı ya... Bu yatırımı -ya da yıkımı demeliyim- ülkemize yapan paraperestlerin kasasına aktı. "Gelen mala gelsin, canın sağ olsun" temennisini bir kez daha zikredelim. Bu çağa kadar kendimi hiç bu kadar, kendimiz gibi hissetmemiştim şahsen. Türk ve Müslüman olmaktan ve dünya çapında işler başarmış olmaktan gurur duyduğum bir zaman olmamıştı. Daha önce bir inancımız vardı, onunla gurur duyardık içimizde. Şimdi o inancı hayatımızda yaşıyor ve onur duyuyoruz. Onun sayesinde sabrediyoruz, o inancın verdiği heyecan ve gayretle çalışıyoruz.

Demokrasiyi sevmezdik önceleri, çünkü sebebi vardı. Demokrasi diyor batıl/kötülerin dünyasına yol veriyorlardı. İnanan insanlara da baskılar bitmiyordu. Laiklik balyozunu indiriyorlardı. Hesabına aklımızın ermediği bir sürü yanlışlıklar yapılıyordu demokrasi denilen kavramla. Ancak bu dönemde gerçek yerini de buldu demokrasi. Herkes inandığı gibi, istediği gibi, bireysel özgürlüğünü yaşayabiliyor. Hatta bazen bize bile ağır geliyor, bu kadar özgürlük. Demokrasi bu katlanacağız ve çalışacağız.

Şimdi sonuç şu... Bir tarafta mıyız? Evet, dinlediklerimizden, izlediklerimizden topladığımız tüm bilgileri tartıya koyuyor ve tartıyoruz. Ülkemize savcılar tarafından yanlış yapılmıştır. Birileri ekmek yediği çanağı ....

.