Hepinize selamlar olsun;

Güzel İnegöl'ümüzün güzel yürekli insancıkları.

Tek bir harfine bile dokunmadan 31 Temmuz 2016 Milli irade nöbetlerinin tutulduğu esnada sosyal medyadaki paylaşımım:

"12 Eylül 1980 Darbesine yakın günlerde tek derdi dizinde yaralar olan baldırı çıplak, kafası cavlak bir çocuktum.
Etrafımda olan bitenleri idrak etmekte zorluk çekiyordum.
Korku, tüm sokakları sarmıştı.
Zira her gece Sağcılar yahut solcular evlerin duvarlarına kocaman puntolarla yazılar yazıyorlardı. Onları yazarken asla göremezdik çünkü gece sokağa çıkma yasağı vardı.
Yazı yazılan evlerin bombalanacağı veya kurşunlanacağını düşünüp; Acaba bizim evimize de yazarla mı? Bizi de kurşunlarlar mı? Diye korkar dururduk çocuk aklımızla.
Her akşam uzaktan silah sesleri duyar irkilirdik, sabahın olmasını bekler; Acaba kim kimi vurmuş, ölen sağcı mıydı?, solcu mu? Merak ederdik.
Aynı evden farklı siyasi görüşlerden birbirini öldürülenler dahi olmuştu.
Manzara korkunçtu.
Daha korkuncu ise yurdum insanlarının bunu kanıksamış olmaydı.
Televizyon tek kanallıydı. Sadece TRT 1.
İnternet, cep telefonu da yoktu. Hatta şimdilerde yüzüne bile bakmadığımız sabit telefonlardan sadece birkaç evde olurdu koca sokakta.
Halk öyle bir kıvama getirilmişti ki; "Artık paşalar müdahale etsin" homurtuları yükselmeye başlamıştı.
Nitekim 12 Eylül 1980 tarihinde dönemin Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren yönetime el koydu.
O zamanlar kolaydı tabii. Sadece TRT ele geçirilip bildiri okunması yeterliydi.
Sokak başlarına askerler dikilir, sokağa çıkma yasağına direnen halk en iyimser tahmin ile tüfek dipçiği ile dövülürdü. Dövülüp evine postalananlar şanslı güruh idi zira diren fazla olduğunda hem sopa yeyip apar topar derdest edilip meçhule doğru yola çıkardın jandarma eşliğinde.
Derdest edilenlerin pek azı geri dönebildi. Bir çoğu işkence altında ya aklını ya canını kaybetti.
Darbenin hemen peşinde kurulan sıkı yönetim mahkemelerinde bir çok kişinin "Kalemi kırıldı".
Yeni jenerasyon bilmez böyle deyimleri açıklayayım.
İdam yasasının yürürlükte olduğu dönemlerde hakimler idam kararını dil ile zikretmekten intana eder, onun yerine elindeki kalemi kırardı.
İdamlar ardı ardına geliyor ama "CUNTACILAR" kana doymuyordu.
"Bir sağdan, Bir soldan astık" diyebilecek kadar fütursuzca kıydılar gencecik fidanlara.
Hatta bazı fidanların asılmak için yaşı tutmadığı için yaşı büyütülüp asıldığını bile duydu bu kulaklar.
Cuntacılar kendilerini korumak adına, bir çok maddesi kadük kalsa da halen kullandığımız anayasayı hazırladılar.
12 Eylül Darbesi'nden sonra hazırlanan 1982 Anayasası için yapıldı. 7 Kasım 1982'deki halk oylaması ile 1982 Anayasası, yüzde 8.63 'hayır' (1.626.431 seçmen) oyuna karşılık, yüzde 91.37 'evet' (17.215.559 seçmen) oyuyla kabul edildi. (Kaynak Wikipedi)

O dönemleri yaşamış biri olarak sizlere, sokaktaki adamın gözünden "BİR DARBENİN ANOTOMİSİNİ" sundum.
Yazımın ikinci bölümü ise günümüzü kapsıyor.
Şimdiyi.
Hatta bir yandan cuntacı generallerin ordudan atıldığı haberini büyük bir keyifle dinlediğim anda.
Hatta Başkomutan sıfatı ile Cumhurbaşkanımızın 15. Gününe giren "DEMOKRASİ NÖBETİ" molasında, Belediye ve STK'ların dağıtmış oldukları kumanyayınrahiyası damağımda iken.
Öncelikle her darbe kaostan beslenir, bunun altını çizelim.
Dün yaptıkları gibi yakın zamanda da:
Atatürk havalimanı bombalı saldırısı, Bursa bombalı saldırısı, Ankara bombalı saldırısı toplumsal kaosun fitilini ateşlemek için yapılan en yakın ve sıcak girişimlerdi.
Bu listeye her gün şehit edilen güvenlik güçlerimize de dahil edebiliriz.
Bu eylemlerin toplum psikolojisinde uyandırması gereken duygular: korku, panik, kaostur.
Sonrasında ekonomik kriz ve nihayetinde halkın sivil iradeye baş kaldırışının alt yapısının hazırlanması bitmiştir.
Allah'a şükürler olsun ki; Daha önceleri çok fazla darbelere maruz kalmış kadim Devletimiz ve Milletimiz sonuçlarını çok iyi bildikleri bu kalkışmanın karşısında çok güçlü bir şekilde durdu.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki: BU BİR DARBE DEĞİL, İŞGAL GİRİŞİMİDİYDİ.
Devletimizim sinir merkezlerine kanserli birer hücre gibi sinsice sirayet etmiş, ABD / İngiltere projesinin adı: FETULLAH GÜLEN CEMAATİ.
Bu yapı yaklaşık 50 yıl önce masum (!) bir dini cemaat kisvesi altında faaliyetlerine başlamıştır.
Mütedeyyin kesimlerde çok ciddi örgütlenmeye giren yapı; öncelikle olarak eğitim sektörünü hedef almıştır.
Buradan seçtiği öğrenicileri devletimizin çeşitli kritik noktalarına ajanlar yetiştirmiştir.
Bunların arasında başta Cumhurbaşkanlığı olmak üzere, TBMM, genelkurmay, emniyet, adalet sistemi, kamu, üniversiteler vesaire sayılabilir.
Örgüt "İŞGAL" girişimin ilk adımını "GEZİ OLAYLARI" adı altındaki "SİVİL DARBE GİRİŞİMİ" ile yapmıştır.
Fetullahçı terör örgütü (Paralel devlet yapılanması) bu olaylarda tahakkümü altında tuttuğu emniyet güçleriyle başlangıçta masum bir çevreci eylem olan hadiseyi büyük bir toplumsal kalkışmaya çevirmiştir.
Sol tandanslı illegal örgütlerin ve yabancı devletlerin ajanların da katkılarıyla oluşturulan terör dalgası, kaos ve vandalizm o dönem ülkemizde bir çok can kaybına ve ekonomik anlamda çok ciddi yaralara sebebiyet verdi.
Örgüt daha sonraki dönemde Genelkurmay içindeki yapılanması tamamlayabilmek adına; yine tahakkümü altındaki yargı mensuplarına verdiği talimatla ordumuz içindeki tasfiye ve rotasyonlar için düğmeye bastı.
Uydurulan sahte deliller ve tanıklarla, Ergenekon, Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven gibi bir çok operasyon ile ordu içindeki bir çok üst rütbeli asker ve generaller suçsuz ve haksız yere tutuklandılar.
Tasfiye edilen ve ordumuzun kritik noktalarında bulunan personellerin yerlerine kendi örgüt mensuplarını yerleştirdiler.
Seçim döneminde ana muhalefet partisi için kapı kapı dolaşıp oy isteyebilecek kadar rahat hareket edebilen bu örgüt siyasi arenada etkinliğini kanıtlamaya çalışsa da muvaffak olamadı.
İktidar bu yapı tarafından "KANDIRILDIĞINI" itiraf ederek terör örgütüne karşı sert tedbirler alıp mücadeleye başladı.
Şahsi kanaatim mücadelenin belki de en önemli parçası olan "YAŞ" (Yüksek Askeri Şura) esnasında kuvvet komutanlarının ordudan atılması hazırlığı, hemen hemen devletin her kademesine yerleşmiş ajanlar tarafından sızdırıldı ve "İŞGAL" girişimi erkene alındı.
Bu girişimde halk faktörü tamamen atlanmıştı.
Eğer Gölbaşındaki Türksat uydu kumanda merkezi tamamen devre dışı bırakılıp iletişim kesilebilseydi;
Cumhurbaşkanımıza yapılan suikast başarılı olabilseydi;
Medya kuruluşları susturulabilseydi;
Ordunun tamamı işgale destek verse idi; Gibi bir çok komplo teorisi ortaya atılsa da ALLAH'IN DA BİR PLANI VARDI ELBET.
"ALİ İMRAN-54: Onlar hileye başvurdular, Allah da onların tuzağını boşa çıkardı. Allah hileleri boşa çıkaranların en hayırlısıdır"
____________________________________________________________________________
Bu örgüt hakkında binlerce sayfa kitap yazılabilir.
Hatta halkımızın gösterdiği direniş örneği, yaşananlar bir çok kalın kitaba ve filme konu da olabilir.
Sözü çok fazla uzatmadan özetlemek gerekirse.
Bu terör örgütünün sızmadığı ve kullanmadığı hiçbir siyasi kuruluş kalmamış; Hiç kimse diğer tarafı boş yere suçlamasın.
"Öldürmeyen darbe güçlendirir" derler; Allah'ın izni ile çok daha güçlü bir vaziyette yıllardır belini kıramadığımız başta FETÖ/PDY olmak üzre, PKK, İŞİD, DHKP-C gibi örgütlerle "BİTİRMECESİNE" mücadele edelim.
Dünya üzerindeki savaş, acı, kan ve gözyaşının mimarı ABD ile tüm ilişkilerimizi keselim.
Omuz omuza bu kutlu direnişimizle dünyaya bağımsızlığımıza ne kadar düşkün olduğumuzu, Dini, Devleti ve Milleti söz konusu olduğunda nasıl kenetlendiğimizi gösterelim.
ALLAH! BU MİLLETE BİR DAHA İSTİKLAL MARŞI YAZMAK NASİP ETMESİN!
Amin.
Sokaktaki İzlenimler"Sevgiyle kalın