Her düşünce disiplininin, her ideolojinin, her dinin, vb. bir insan modeli vardır. Yüce Rahman'ın gönderdiği mübarek İslam'ın da bir insan modeli vardır. Aslında bu istenilen insan modeli için "Müslümanlar" deyip bırakmamak lazımdır. Zira İslam tüm insanlığa ikram edilmiş bir dindir. Yani her bir dünya insanı, farklı tonlarda da olsa İslam'ın ilkelerine göre biçimlenmelidir. İnsana yakışan incelik, yücelik, kalite İslam'ın istediği özelliklerin içindedir.

İslam'ın, insan onuruna yakışan ilkelerinin yanında meseleyi hücrelerinde derinlemesine hissetmek isteyenler de vardır. Bunlar genellikle tasavvuf süzgecinden geçen Müslümanlardır, Yunus Emre'mize göre... Hayatını ikame ederken daha bir nezaket dolu ilkelere bağlanmış davranışları görmek mümkündür."

Genç adam, bu satırları okuduğu kitabın sayfanın sonuna geldiğinde parmağını ağzında ıslatmaya gerek görmeden çevirdi yaprağı. Artık bir Yunus şiiriyle karşılamak istiyor ve onun dizelerinden okumak istiyordu bu güzel anlamları. Evet, sayfanın köşeleri tezhip sanatının nadide örneklerini yansıtacak kadar güzel bir biçimde işlenmişti. Genç, sayfanın üzerine parmaklarını gezdirdi kutsal bir şeye dokunur gibi. Sonra şiiri okumaya başladı.

Dervişlik der ki bana / Sen derviş olamazsın / Gel ne deyeyim sana / Sen derviş olamazsın

Yol, yolcusunu seçiyor galiba. İstikamet üzere olacaklar niyetlerinden belli ediyor kendini demek. "Dervişlik" zor meslek olsa gerek. Ancak peygamberimiz (sav)'in güzel hadislerinden birinde "Müslüman'ın haline şaşarım; başına bir bela gelse sabreder, sevap kazanır; başına bir nimet gelse şükreder yine sevap kazanır." Her durumda istikametten sapmadan yaşantısına devam ediyor Müslüman, ibadet ve taat üzerine. Benlik yok her şey Allah'tan. Dizeleri okudukça o olgun insanın özellikleri gün yüzüne çıkıyordu.


Derviş bağrı taş gerek / Gözü dolu yaş gerek / Koyundan yavaş gerek / Sen derviş olamazsın

"Derviş bağrı taş gerek" sözünü anlamlandıramadı. Zira diğer şiirinde "taş bağırda ne biter" diye taş bağırlı olmayı kötülemişti. O anlamlar aklına gelince dervişin "taş bağırlı" olmasını talep etmesinin farklı anlamı olmalıydı.

İkinci dize çok tanıdık gelmişti. "Gözü yaş ile dolmak..." İslam medeniyeti için gözyaşı medeniyeti dense yeridir. Efendimiz (sav); "Benim bildiğimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız" buyurur. Hem kendisi de Kab bin Malik'ten Kur'an dinlerken "İnsanları toplayıp seni de şahit kıldığımızda..." ayeti geldiğinde ağlamış ve "bu kadar yeter" demişti.

Hz. Ebu Bekir, soğuk su istemiş ve suyu getirdiklerinde ağlamıştı. Nedenini sorduklarında da açıklamıştı. Hz. Ömer'inde gözlerinin altında, ağlamaktan izler oluşmuştu, diye yazar kitaplar.

Yani ağlamak, anlamı derinden hissetmeyi gerektiriyordu sanki. Anlayanlar ağlayabiliyordu. Dervişte anlayan biri olmalıydı. "Koyundan yavaş gerek" teni sahibi olmalı derviş. Düşünüp yapmalı. Bin düşünmeli, etraflıca düşünmeli, sonu nereye varır diye idrak etmeli. Bu da ona yavaş davranmayı salık verir. Öfkenin kararttığı gözlerle bakmamalı olaylara, kızgınlıkla davranmamalıdır. Bunları düşündükçe genç şiirden damağına bir lezzet aktığını hissetti.

Döğene elsiz gerek / Söğene dilsiz gerek / Derviş gönülsüz gerek / Sen derviş olamazsın

Sana el kaldırana sen el kaldırmayacaksın, kendisini öldürmek isteyen abisine el kaldırmayan Habil gibi... Kan, kan ile temizlenmez. Allah'ın izni olmadan bir an bile geçmeyen bu dünyada acaba "ben ne suç işledim ki Rabbim bana bu cezayı bu zalimin elinden veriyor" demek gerek. Bazı şartlar müstesna kaba davrananlara karşı bir toprak gibi verimli olmak gerek.

Yani aynı tonda, aynı tarzda karşılık vermemek gerek. Yoksa çatışma artar, çoğalır ve yayılır. Süspansiyon gibi emmek lazımdır şiddeti. Gönül koymayacak derviş, kırılmayacak incinmeyecek, kendisine yapılan kötülükleri unutacak. Affedecek ve hoş görülü olacak. İnsanlara yaptıkları hatayı anlama fırsatı verecek.
Doğruya varmayınca / Mürşide yetmeyince / Hak nasip etmeyince / Sen derviş olamazsın.

Doğruya varmayınca, doğru olmadıkça, doğru olanı doğrulamadıkça, doğrudan yana olmadıkça, doğru karşısından boynun kıldan ince olmadıkça derviş olamazsın, dizesini okuyunca "doğru olmanın" ne kadar mühim olduğunu öğenmiş oldu genç adam. Bu doğruluğu besleyecek bir mesele de mürşittir. Rehberin olacak, kılavuzun bulunacak bu yolda. Bazen nefsinin heveslerine yenilebilirsin o vakit seni güzel ve hikmetli nasihatleriyle istikamet üzere olmana yardımcı olacak bir insan-ı kamile ihtiyaç vardır. Bir peygamber varisinin elinden tutacaksın, dizi dibinde oturacak ders alacaksın. Onun zatında Efendimiz (sav) takip ettiğinin hazzına varacaksın. Uzun tarihi yolculuk esnasında kopmaz halkanın birine de sen yapışacaksın. Başıboş olmaz, zor olur, zahmetli olur. Bir yol arkadaşın ve kervancıbaşın olursa daha kolay varılır menzile.

Genç adam, gönlüne düşen ateşin alevleri arasında önünü görmeye başlamıştı. Eğer doğruluktan ayrılmaz, yol bilen birini kabul edince Rabbinin bu işte rızası olduğunu anlayacak ve kendisine yazılmış bir nasibin olduğu fark ettiğinde derviş olacak yani Rahman'ın kitapta size Müslüman adının uygun gördüm dediği vasıflara bürünecektir

Diğer dizeleri de okuyarak kapadı sayfaları.


Derviş Yunus gel imdi / Ummanlara dal imdi / Ummana dalmayınca / Sen derviş olamazsın