Demek ki insanoğlu kalbinde oluşturduğu çirkinliği veya güzelliği bir şekilde topluma yansıtabiliyor. İçindeki cife (pislik) kalemin ucundan gazeteye/dergiye oradan da kara vicdanlara görünebiliyor. Kutsal üzerinden alaycı ve küçültücü mizah yapanlar ve bunları savunanlar sıradan bir insan vicdanı taşırlar mı? Verin oradan bir mikroskop, bakalım insaniyet diye bir şey var mı kılcallarında.
Kutsalı olmayana insan dememek lazımdır. Zira kutsalı yoksa sınırı yoktur, saygısı yoktur, insanlığı ise hiç olmayacaktır. Öyleyse insan suretinde yaratılmış, konuşabilen, bu iki ayaklı yaratıklar nereden türedi. Batı düşünce dünyasının, vahiyden kopuk anlayışın dışavurumudur bir adilik, bilesiniz.
Canımızın cananı, iki dünya saadetimizin vesilesi, insanlığın övüncü Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’i kara vicdanlarının ürünü bir takım çizgilerle -ki ben onları hiç görmedim, görmek de istemem- alay etmeye kalkmışlar. Temiz, dürüst ve sevilen birine böyle bir karalamak yapmak/yapılanı savunmak ancak kendi alçaklığını gözler önüne serebilir.
Kur’an-ı Kerim’de, Efendimiz’in (sav) müşriklerden çok incitici sözler duyacağını belirtilmişti. Yani Efendimizin vefatına yakın zamanda boncuk boncuk terlerken yanındaki sahabeler “Ya Rasulullah bu ne haldir?” diye sorduklarında onlara verdiği cevap dikkat çekicidir: “Bu peygamberlerde zuhur eden bir haldir. İnsanların en çok acı ve ıstırap çekenleri peygamberlerdir sonra sahih insanlar sonra da iyi insanlardır” demiştir.
Kızı Hz. Fatıma’ya söylediği can yakıcı sözler de yüreğimizin bam teline dokunur: “Kızım babana bundan sonra yalancı diyemeyecekler, ardından kötü sözler söyleyemeyecekler” demişti cennet kadınlarının Seyyidesi Hz. Fatıma’ya.
Kitabın “sana ağır bir söz vahy edeceğiz” ibaresi de İslam dininin nelerle karşılaşacağını belirtmesi açısından mühimdir.
Bugün dikkat çekici olan ve üzerinde durulması gereken nokta; 21.yüz yılda yapılan bu hakaretlere çağın müslümanı nasıl karşılık verecektir?
Müslüman ülkelerde izinsiz toplantılar yaparak, arbede çıkararak, hayatlarını kaybeden insanlar olmamalı. Elin gâvuru kendi ülkesinde bir şeyler çiziyor, buralarda Müslüman müslümanın kanını döküyor.
“Taşkınlık yapmak doğru değildir” diyorum. Meydanlarda toplanmak, Peygamber sevgimizi haykırmak, onun güzel ahlakıyla ahlaklanmak, onun sözlerinden derlenmiş kırk hadisi ezberlemek, ticarette, siyasette, kültür ve sanat alanında onun sözlerinden ilham alarak bir yaşam takdim ederek cevap vermek en güzeli olacaktır.
Çirkin karikatürler vesile edilerek saygımızı, sevgi ve muhabbetimiz haykırmalıyız. Sabırlı olmalıyız, mücadele etmeliyiz. İnternet üzerinden, basın yayın üzerinden, kitaplar üzerinden haykırmalıyız. Ona sahip çıktığımızı, örnek ve model bir insan olduğunu yaşayarak göstermeliyiz.
Salâvat dillerimizde pelesenk olmalı. Bir salâvat ve daha salâvat ardından bir daha… Yaman Dede’nin o mükemmel natında belirttiği gibi olma yüreğimiz:
Dahilek Ya Resulallah
Gönül hûn oldu şevkinden boyandım yâ Resulallah
Nasıl bilmem bu nîrâna dayandım yâ Resulallah
Ezel bezminde bir dinmez figândım yâ Resulallah
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resulallah

Yanar kalbe devâsın sen bulunmaz bir şifâsın sen
Muazzam bir sehâsın sen dilersen rûnümâsın sen
Habîb-i Kibriyâsın sen Muhammed Mustafâsın sen
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resulallah