Güzel gözlü masum yavrulara baktıkça yüreği parçalanıyordu. İnsanlığın kaç kez öldüğüne şahit olmuştu gazete ve televizyon haberlerinde. İnsanlar böyle derin acılar karşısında aklına ilk düşeni, vicdanından kopup geleni yapmak ister. Şimdi gündemde hükmünü yürüten bir kelime var: İdam...

Birçok insan meydanlarda "idam isteriz, idam isteriz" diye yürüdü, yürüyecek... "Bunca kalabalık, neden bir insanın(katilin) daha ölmesini büyük bir iştiyakla ister?" diye düşündü. Cevap ise dilinin uçunda hazırdı. Masum canlara, küçücük bir yavruların kıydıkları için. Onlar da bedel ödemesi gerekiyor, vicdan kanunu böyle emrediyor çünkü.

Milletin vekili olanlar, bir önerge verip "bütün eller havaya" diyebilirler aslında. Neyi bekliyorlar, daha kaç can yanacak, daha kaç Eylül, daha kaç Leyla...

Refleksle hareket edilecek bir andayız sanki. Lakin kızgınlıkla verilen karar, adaleti ne kadar barındırır içinde. "Bir kavme olan kızgınlığınız sizi adil olmaktan men etmesin" hükmü gereğince hareket etmeli ve sabırlı olunmalı, araştırmalı ve deliller üzerinden hakiki suçlu bulunmalı ve cezası en sert biçimde kesilmelidir ki vicdanlar rahatlasın. Bu da kalabalıkların işi değil hakimlerin işidir.

Kamu vicdanında derin yaralar açan minnacık yavruların ardı ardına kayboluşu, birden dikkatleri bu noktaya toplandığını fark etti. Buradan başka olaylara kıyaslamalar yaparak bir takım sıkıntıları dile getirip olayların iyisine, doğrusuna ulaşabilir miyiz? Ulaştığımız sonuca gönülden ve aklen teslim olur muyuz, yani gereğini tüm gücümüzle yerine getirir miyiz, bilemem diye yazdı vicdanlı adam.

Bu öldürme olaylarının üzerinden "toplumu düzeltmenin, ıslah etmenin yolunun hemen hemen tek olduğunu biliyordu. Kısasa kısas... "Kısasta hayat vardır" diye genel geçer kuralları mırıldandı kendi kendisine.

Bazıları "İslam dininin öngördüğü yaklaşımlar" diye hemen önden önden karşı çıkabilirler. Onlara sakin olmalarını ve gerçekten istediklerinin "insanın ve toplumun mutluluğu" ise bu vakte kadar dem vurdukları çözüm yollarından vazgeçmeleri salık verilmelidir. Zira insandır yok edilen insan tarafından.

İnsan, "başkasına yaptığının kendi başına da geleceğini bilirse" daha dikkatli olur. "Kendisi için istediğini başkası için de istemedikçe gerçek mümin olunmadığını" hatırlatalım, dedi vicdanlı. Fakat bir de düşünülmesi gereken diğer noktayı da düşündü. "Ne oluyor bu büyük kalas erkeklere ki böyle sapık hale gelebiliyorlar. Aldıkları eğitim mi eksik, akli dengeleri mi bozuk? Çoğaltılsın sorular, bulunsun cevaplar... İşin erbabının zaten başka işleri olmaz, olmasında.

Vicdanlı adam hem düşünüyor hem yorumluyor hem de çareler arıyordu.

Toplumsal vicdan kabardığında onu sakinleştirecek kimdir? Bu kalabalığın önüne geçip kollarını makas gibi açarak haykıracak ve onları durduracak kimseler var mıdır? Bir iki kişiye ceza vermekle vicdanlar sükunete erecek midir?

Aylan bebek de kıyılarımızda vurduğunda "insanlık öldü" diye manşetler atılmıştı... "Dünya nasıl bir dünya oldu?" diyeceğim dilim varmıyor, çünkü bu dünyanın mazisini de biliyor ve adına tarih diyoruz. Bu zulüm her zaman ve her çağda farklı farklı tezahür ettiğini hatırladı vicdanlı...

Nesilleri yok ederek milletin geleceğine dinamit koyanlardan tutun da anasının karnında çocuk öldürenlere dahi rastlandı. Firavun gibi rüya gördü. Rüyasında bir yaşındaki bir bebek sakallarını yoluyordu, yorumlattı ve saltanatının yıkılacağını anlayınca ülkedeki bebekleri katlettirdi. Lakin Rahmanın korumasındaki Hz. Musa saraya alındı. Annesi davet edildi ve ablasıyla birlikte geçinip gittiler.

Bu cinayetleri protesto için yürüyüşe katılanlar, katılamayanlar, vicdanı sızlayanlar... Her kim varsa daha derin düşünelim. İnsan kirlenmesi yaşanılan bu toplumda nefsimize uymadan, uydurmadan okuyalım insanlığın huzuru için gönderilen İslam dininin toplumsal kural ve kaidelerini... Çağdışı, laikliğe aykırı gibi bir takım uydurma kavramlar üzerinden insanlığımıza ve huzurumuza gölge düşürmeyelim. Aslında sloganvari söylenen bir ifade vardır ya "Huzur İslam'da" hakikatini kavrasak samimiyetle inanmış olsak ve doğru anlamış olsak dinimizi başka kapıları çalmaya gerek yok. İnsanın kirlenmesi fıtratının bozulmasıdır. İnsan fıtratı ile İslam'ın fıtratı aynı kaynaktan beslenir, diye yazdı vicdanını bir nebze rahatlattı.