MUHABBET ADI: KARASAKAL HALİL İBRAHİM AMCA

Tarihi İshakpaşa camisinin avlusundan bir yolcu daha uğurladı. Yakınları; oğulları, torunları kardeşleri... Sevenleri; meslekten arkadaşları, cemaati... Herkes musalla taşının üzerinde ebediyetin farklı bir safhasından yolculuğa başlayan Lazlar Cami emekli imamı Hafız Mustafa Yıldız Hocanın ardında el bağlamıştır saf tutmuş.

N'eylesin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak.
Taht misali o musalla taşında.

Bir saltanattı bu, hayatlar arasının geçiş döneminde. İshakpaşa Camisinin avlusu, tarih olacak bir olaya daha şahitlik yapıyordu. Denilecek ki "bir Hafız Mustafa Hoca vardı, iyi muhabbet ederdik, güzel insandı, mihrabın hakkını verdi, pırıl pırıl evlatlar yetiştirdi."

Bizim gençlik yıllarımızda önemli bir yer tutar Lazlar Cami. Sabah namazlarında şehri merkezindeki küçük mescide gider, sevdiğimiz büyüklerimizi orada bulur, konuşur bazen de ilim meclislerine geçerdik. Bu faslı geçip asıl konumuza vasıl olalım.

İnegöllüler bilir, Karasakallılar namında bir aile vardır. Eskiden hepsi manifaturacılık yapardı Bulgaristan göçmeni üç kardeş. Halil İbrahim Çamlıdere Amcamız en büyükleri, Ahmet Amca ve Şaban Amca... Her biri ile olsun evlatları ile olsun muhabbetimiz öğrencilik yıllarımıza dayanır.

Tahtına bindirip sarayına uğurladığımız Hafız Mustafa Hocamızın ardından musalla taşının yanında yaşı doksan bire ermiş, karası gitmiş sakalına aklar düşmüş Halil İbrahim Amcamızla bir derin sohbete daldık. Sohbet karşılıklı olur ancak onun yüce gönlünden ve derin tecrübelerinden coşkun sular gibi hatıraları dinlemekte hoş idi.

Gelip geçen hal hatır soruyor, öpülesi elini öpüyor, duasını alıp gidiyordu. Beni çınar ağaçları gibi dikip ayırmayan muhabbetine bayılıyorum. "Ben gençleri çok severim" sözlerini unutmak mümkün olmadığı gibi "Ahmet, seni çok seviyorum gibi..." cümleler de duyunca bir Peygamber sünneti uygulamak bize vacip oldu. Biri elini bırakıncaya kadar Peygamber Efendimiz (sav) kimsenin elini bırakmazmış ya.

Anlatırken yerinde duramayan bu aksakallı amcamızı o gitmedikçe ayrılmak istemedim kendisinden. İşte birini, Hafız Hocamızı, ahirete uğruladık, diğeri canlı bir cevher gibi yanımızda dururken bırakıp gitmek olmazdı. Nasihat, seven bir gönülden çıkarsa insan nasıl bırakır onu. "Seni Allah için seviyorum" diyen asırlık bir ömrün önünde sabaha kadar anlatsa da dinlerdim, herhalde."

Belki de merak ediyorsunuzdur ne anlattı diye? Tabii söylemeden olmaz, biraz sabır. Bir elinde bastonu, diğer elinde az önce eline sıkıştırılmış düğün davetiyesini bana tutturarak anlatıyordu yaprakları sararmış maziden. Ne kadar da canlı... Tekrar tekrar yaşayarak meddah gibi mukallitliğiyle anlatıyordu.

Birkaç dini nasihat ardından siyaset... Erbakan Hocanın "beylerbeyi" diye isimlendirdiği, Sayın Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın bizzat telefonla arayıp hal hatır sorduğunu iki lafın arasına sıkıştırmıştı. Tasavvuf yönünden Mahmud Efendiye intisaplı olduğunu ondan aldığı manevi dersleri her daim yaptığını, ibadetleri aksatmamaya çalıştığını muhabbetin içine yaymıştı. Her zaman üniversiteli gençlerle muhabbet ettiğini onlara evvelen devlete bağlı kalacaklarını salık verdiğini "artık o veya bu demeden devletimize sahip çıkmamız gerektiğini" vurguladığını aktardı. Seçim bitti sonuçlar belli oldu artık yapılması gereken ne varsa yapılmalı" cümleleri büyük tecrübenin nasıl bir kıvama ulaştırdığını öğrendim.

Sani Konukoğlu camisinin nasıl yapıldığını, rahmetli Belediye Başkanımız Hikmet Hocanın gayretlerini, kendisini nasıl karşıladığını kollarını açarak gösterdi. Mahmut Efendisinin kendine özel selam gönderişini, kardeşlerinin üzmesinden dolayı özür dilediğini kıymetli bir hazine gibi zihninde sakladığına şahit oldum. 1969 yılından beri Milli Görüş gömleğini taşıdığını ve asla çıkarmadığını onu bir rütbe gibi taşıdığını, Necmettin Erbakan'ın başbakan yardımcısı iken makamına çıktıklarını, işleri nasıl pratik bir şekilde yaptığını, belli Kur'an Kurslarına kadro işinin çözümünü, genç yetenekli öğretmenlerin en faydalı olacak yerlerde istihdam edilmesi konularını bir kalemde çözüldüğünü anlattı.

Bir gün İmam Hatip Lisesinin temeli atılırken çekilen fotoğrafı takdim etmişler. Çok mutlu olmuş. Demek ki hatırlanmak hatıra sahibine de iyi geliyordu. Değerli olduğunu hissetmek, değerlerin bekçisini de sevindirmiş. Boğazova'da oturuyor, oraya gitmek ve daha birçok hatıra dinlemek, belki de bunları yazmak nasip olur.

Şu anda aklımda kalmayan birçok hatırayı İshakpaşa Camiin avlusunda bir cenaze sonrası musalla taşına yaslanarak dinledim hem de iyi bir meddah üslubuyla anlatan 91 yaşındaki canlı tarihten... Tek tek hatırlamam mümkün olmamakla birlikte gençlerin şuurlu olması için çabalayan ruh gayretini görmek için yeterliydi bu sohbet benim için.

"Genç inancı uğruna fedakarlık yapabilendir." Bir vakitler çok duyduğum cümleyi hatırladım onun son cümlesini duyunca... Karasakallılar lakabıyla bilinen aksakallı dinç bir ihtiyardan duyduğum söz ile irkildim ve bir şuur ve bir ders daha kaptım.

"Devlet bugün bir iş versin eve bile uğramadan sefere çıkarım Allah'ın izniyle"