Malum "para her kapıyı açar" sözünün geçerli olduğu dönemlerdeyiz. "Para" kelimesi anlatmak istediğim mevzu için biraz "dar gelen" bir kelimedir. Zira ele alacağım mevzuyu "mal, mülk" kelimesi üzerinden devam ettirmek gerekir.

Biz bir bilim dalı olan parapsikolojiden bahsetmeyeceğiz. Zira onun tanımı her ne kadar "her insanda mevcut olan, fakat her insanda meydana gelmeyen adına da normal ötesi denilen yetenekleri güçleri ve olayları inceleyen bilim dalıdır" olsa da o bir kıyıda dursun diyeceğim.

Kitabı okurken karşılaştığım bir misal üzerinden düşünmeye başladım. "Vay be para/mal mülk insanı ne hale getiriyormuş" diyesim geldi. Daha önceden tespit etmiştim bu psikolojik hali; sadece içkinin şişede durduğu gibi durmadığını. Aklın miyarını/tartısını bozacağını biliyordum. İnsanı değiştireceğini, onu faklı bir hale büründüreceğini biliyordum. Çünkü vazgeçirmek için sunulan tuzak imkanlar belliydi. Mal mülk, makam mevki, kadın vb.

Kitapta misal verilmiş maksat ortaya konulmuş. "Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla" makamında bir söz anlatımı. İki tarla sahibinin hikayesidir bu. (Kehf Süresi)

Kitapta anlatılan hikayelerin yapısını bilmek lazımdır. Kısa, öz ve mesaj yüklü bir anlatım. Zaman tarifi yok, belli bir mekan yok. Ancak olay var, söylenen sözler var. İki tarla sahibinden birisi malının çokluğu ve evlatlarının fazlalığı sebebiyle diğer komşusuna karşı gururlanıp kibirlilik gösterir. Evlatlarının çokluğu arazilerinin bolluğu ahiret gününü inkara sürüklemiş. Eğer öyle bir şey yani ahiret günü gibi bir şey varsa Rabbinin kendisini orada da gözeteceğini sanıyor. Çünkü dünya hayatında kazandı ya hep öyle olacak sanıyor.

Fakir komşusu ona, "Rabbine karşı inkarcı olma, seni Yaradan'a nankörlük etme diyor. Senin varlığına yokluk iner belki, bana bir nimet gönderir" der.

Bu süreci tanıyorum. İnsanın mal mülk hırsı gözünü boyamışsa ve o insan fakir olmuş zengin olmuş fark etmez. İkisi de para için her şeyi yapar. Ruhen geleceğimiz nokta şu; mala karşı tutum belirlemek ve paranın esiri olmadan yaşamayı bilmek. Peki, nasıl mümkün bu?

Yaratan bilmez mi? Düsturundan hareketle göz atalım işaret levhalarına.

Zekat, sadaka, infak, yardımlaşma, kurban kesme, hacca gitme vb. birçok mali ibadet var. Bu davranışlar bize psikolojik olarak para karşısında dik durma becerisini kazandırıyor. Bu ibadetlerin neler kazandıracağına hissetmemek mümkün değil.

"İnsanların yaptığı sahte paralar kadar paranın da yaptığı sahte insanlardan" bahseder bir veciz söz. Sahte ilişkiler, yapmacık kibarlıklar, görsünler diye yaşamak gibi haller bu alemin yaşanan gerçekleridir.

Ruhi değerlerimizin kalitesi belki de elimizle ittiğimiz dünyalık kadardır. Dünya sevgisi ve onun uzantılarına karşı bolca infak ederek baş edebiliriz. Hele "yokken vermek" emr-i tavsiyesi yok mu Efendimiz'in (sav) bayılıyor ve hayran kalıyorum. En çok muhtaç olduğun "an"da vermek. Hani bir dostu vardı Efendimiz'in (sav) misafirini ağırlamak üzere eve davet ediyor. "Çocukları uyut hanım, ışığı da söndür, biz yermiş gibi yapalım misafirimiz yesin" diyor. Ertesi sabah Efendimiz (sav) onu methediyor.

Ruhi değerlerimizi yerine koyabilecek bir değer oluşturma çabası çağdaş modern dünyanın üretebileceği bir argüman değil. Malı mülkü var diye dünyaya hükmedeceklerini sanıyorlar ve akıllarının göstergesi de sadece mal mülk yığmaktan geçtiğini düşünüyorlar

Paramızı dörde bölmeliyiz ama eşit olarak değil tabii. Bir kısmı ile basın yayın ürünleri(dergi, gazete vb) almalıyız, zihnimiz dolsun diye. Bir kısmını yatırım ya da tasarruf yapmalıyız zor günlerde kullanmak için. Bir bölümünü de hayır hasenata ayırmalıyız, verilmiş sadakamız olsun da dertler başımızdan def olsun diye. Çoğunu da o "ay"ki ihtiyaç ve isteklerimiz için kullanmalıyız. "İsrafta hayır, hayır da israf yoktur" diyerek bolca da infak edebiliriz.

Hele Kurbandaki infak... "Bu kurbanın neyi bize kaldı Ey Aişe?" hitabına gelen cevap "Bir budu bize kaldı" demişken "hayır Ey Aişe, budundan başka hepsi bize kaldı" buyurdu Efendimiz (sav). İnfak dolu bayramınız mübarek olsun.

.