"Yazamam" dedi ilk cümlesini sildikten sonra... "Yaşadığım güzellikleri yazamam" diye düşündü neden yazamayacağını bilemeden. Güzelliklerin insana bunca faydası olduğunu bile bile yazmamak bir kalem erbabına yakışmazdı. Lakin her derdin bir devası vardır prensibinden hareket etmekte yarar gördü.

Yaşadığı güzelliklerin ne olduğunu merak edenler için, meseleyi özelleştirmeden anlatma yoluna gitti. Gerçi az önce kahvaltı masasında şekersiz çayını yudumlarken sevgili eşine; "yetimler için yapılan birimin yanına, yetim malına yaklaşma konusundaki ayeti yaz da bırakıver, hem bizim için hem de olur ya vaktimiz olmaz birilerine ulaştığında o birikimin kime ait olduğunu bilmiş olurlar. Kalplerimizin temizliği niyetlerimizin halis olması, kötü niyetli insanları tatmin etmez."

En'am Suresi 152. Ayeti not düşelim. "Yetimin malına yaklaşmayın; yalnız erginlik çağına erişinceye kadar (malına) en güzel biçimde (yaklaşabilir ve uygun şekilde harcayabilirsiniz). Ölçü ve tartıyı tam adaletle yapın. Biz kimseye gücünün yettiğinden fazlasını teklif etmeyiz. Söylediğiniz zaman da, yakınınız da olsa adil olun ve Allah'a verdiğiniz sözü tutun. Öğüt alıp düşünesiniz diye Allah bunları size emretmiştir."

"Güzellikler" deyince birden çok olduğu anlaşılmış oluyordu. Bir diğer güzellik "yaşlı babaya" bakmaktı. "Ben kundaktayken Yunan askeri köye çıkmış benim ellerimi sevmiş" cümlesiyle ifade edilen doğum tarihine sahip bir babaya bakmak. Evin gelini; "Belki de Allah beni kayınpederime kayınvalideme yaptığı onca hizmete karşılık görevlendirmişti. Bu adam ki on yıl tek başına felçli eşine yüksünmeden bakmıştı."cümlesi ile misyonunu açıklarken, evin adamı da hadis-i şeriflerde ve kitabın ayetlerindeki tavsiyeleri yerine getirme fırsatını yakaladığı için seve seve bakıyordu.

İsra suresi 23. Ayetteki buyruğuna dikkat ediyordu. "Rabbin kesin olarak şunları emretti: Ancak kendisine ibadet edin, anne ve babaya iyilik edin. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara "öf" bile deme ve onları azarlama. İkisine de tatlı ve güzel söz söyle."

Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:

"Hiçbir çocuk babasının hakkını ödeyemez! Ancak onu köle olarak bulur da satın alarak hürriyetine kavuşturursa babalık hakkını ödemiş olur.

Daha fazlasını belki de anlatmaya gerek yoktu. Zira her yediği yemeği, her gezdiği yeri fotoğraflayıp sosyal medya hesaplarında yayınlayanları pek hazzetmezdi. Biraz daha özel yaşamak isterdi. Yaşadığı güzellikler daha önce güzel yaşayanlarınkine benzesin isterdi.

Canının her istediğini yapamadığına içten içe sevinirdi. Bazen maddi gücünün yetmediği şeylere sahip olmak istediğinde içinde boy atan bu isteğin boynunu vurur ve buna da sevinirdi. İsteklerinin ki nefsinin arzusuna tabi olmayışını beğenirdi. Kendini aşmak veya kendini yenmek gibi ibareleri böyle yorumlardı zaman zaman.

Aslında bu yola nasıl girdiğini de zaman zaman düşünürdü. Güzel insanların hayatını okurken incelerken kalbi kaymış olmalıydı.

Bayramlaşmak için İstanbul'daki hocasını aradığında, konu bir anda büyüklerin ihtiyacını giderme, onlara bakmanın önemine geldiğinde şu cümleleri kurdu hocasına; "Hocam, ellerini yıkıyorum, ihtiyacını gidermesine yardım ediyorum, saçını sakalını tıraş ediyorum vb... bir Allah razı olsun diyor ki içimde bir huzur dağı inşa oluyor, kocaman kocaman mutluluk kaplıyor yüreğimi..."

Hocası hikmet ehli biriydi bu sözün üstüne bir cümle ekledi. Sevinçler sular seller gibi coştu gönül ikliminde; "Allah razı olsun kelimesi, diliyle söyleyebildiğidir bir de onun yüreğinde söyleyemedikleri var, onları bir bilsen!"

Şimdi, yaşlısına hürmet eden sevgili eşiyle, yüreğinde derin merhamet duyguları bulunan ince ruhlu evladıyla bir apartman dairesinde kendisine cennetten bir bahçe kurmuştu. Hani birisi rüyasında görmüş ahreti ve demiş ki; Öteki tarafa gittim orada ne cennet var ne de cehennem, herkes giderken buradan götürüyor" sözünü duyduğundan bu yana yaşadığı bu dünya hayatını cennet kılmaya çalışıyordu. Cennetin ve Cehennemin Sahibinin sözlerinden inşa etmeye çalıştığı bir yuvada nefes alıp vermekten çok mutluydu.