Meşhur hattatlardan bir tanesi (Hafız Osman), karşı kıyıya geçmek için bir gün sandala biner İstanbul’da. Fakat yanında hiç parası yoktur. Karşıya geçtiklerinde sandalcı ücreti beklerken hattat; "Evladım, hiç param yok şu an ama istersen sana bir vav harfi karalayıvereyim.." der.

Sandalcı bozulmuştur bu işe ama yine de ihtiyarı üzmek istemez "Sadakam olsun.." diye düşünür ve teklifi kabul eder.

Akşam olup evine giderken mahalledeki kahvehaneye uğrayıp bi çay söyler kendisine.. Arkadaşlarıyla hoş beş esnasında konu döner dolaşır sandalcının cebindeki vav harfine gelir. Merak ederler ve göstermesini isterler. Adam mahcup bir edayla çıkarır ve masanın üzerine bırakır.

İçlerinden bir tanesi heyecanlanarak: "Bunu bana verirsen sana on altın veririm" diye haykırır... Sandalcı ne diyeceğini bilemez ve büyük bir memnuniyetle kâğıdı adama uzatır... Aradan bir hafta geçmiştir ve bir gün yine aynı hattat aynı sandalcının sandalına biner.

Adam sevinçten uçmaktadır ama belli etmez. Karşıya vardıklarında hattat bu sefer cebinden yolculuğun ücretini çıkarır ve sandalcıya uzatır.

Sandalcı başını öne eğerek şöyle der: "Aman efendim sizden para almak ne haddimize, bir vav karalasanız kâfi.." İşi anlayan hattat da gülümser ve şu cevabı verir: “Efendi, o ‘vav’ her zaman yazılmaz. Sen dua et, başka bir gün para kesemi yine evde unutayım…”

Editör: Ramazan Yavuz