Yavuz Sultan Selim, sadece Osmanlı İmparatorluğu’nun güçlü padişahlarından biri değil; aynı zamanda keskin zekası, stratejik aklı ve güçlü karakteriyle tarihe damga vurmuş bir liderdi. Onun Şah İsmail ile olan efsanevi satranç oyunu ise bu niteliklerini tüm yönleriyle sergilediği bir olay olarak akıllarda kaldı. Bu satranç oyunu, tarihe geçen Çaldıran Savaşı’na ve iki devletin kaderini belirleyen olaylar dizisine de öncülük etti.
Ancak Yavuz Sultan Selim’in tarih sahnesindeki bu zekâ mücadelesi, sadece satrançla sınırlı kalmadı. Şah İsmail’le olan satranç oyunundan kısa bir süre sonra Çaldıran Savaşı’nda da üstün gelen Yavuz Sultan Selim, düşmanın dost gibi görünen yanlarını derinlemesine analiz edebilen bir liderdi. Hatta, sadakat ve ihanet üzerine yazdığı şu etkileyici dörtlükle bu durumu ölümsüzleştirdi:
Sanma şâhım herkesi sen sâdıkâne yâr olur
Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyâr olur
Sâdıkâne belki ol bu âlemde dildâr olur
Yâr olur ağyâr olur dildâr olur serdâr olur
Bu dörtlük, Yavuz Sultan Selim’in bakış açısını ve insan doğası konusundaki keskin sezgisini adeta özetliyor. Yavuz, her dost gibi görünenin sadık olmadığını; herkesin, gerektiğinde düşman veya yüz çevirebilecek bir kişi olabileceğini, aldatıcı yüzlerin ne kadar yaygın olduğunu bu mısralarda dile getiriyor. Öyle ki “sâdıkâne yâr” yani samimi bir dost bulmak, onun için asıl önemli ve zor olan bir mesele.
Stratejik Satranç Oyununda Yavuz’un Zekâ Dolu Planı!
Yavuz Sultan Selim, Safevi Devleti’nin kurucusu Şah İsmail’in Osmanlı topraklarına yönelik tehditlerini değerlendirmek üzere zekice bir plan yapar. Osmanlı padişahı olarak gücünün ardında aynı zamanda kurnazca taktikler kullanabilen bir liderdir. Tebriz’e bir derviş kılığında gizlice giderek Şah İsmail’in karşısına çıkar ve ona satranç oynamayı teklif eder.
Şah İsmail, satranç konusunda çok iddialı bir oyuncudur ve derviş kılığındaki Sultan Selim’in bu isteğini kabul eder. İlk oyunu bilerek kaybeden Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail’in oyun tarzını öğrenir ve stratejik hamlelerini gözlemler. Ardından ikinci oyunda, Şah İsmail’i şaşırtarak oyunu kazanır ve Şah İsmail’i mat eder.
Bu yenilgiyi kabullenemeyen Şah İsmail öfkeyle, “Bire serseri derviş, hiç Şah olanlar mat olur mu?” diyerek ona bir tokat atar. Yavuz Sultan Selim, bu öfke karşısında “Şahım, evvelce danışıklı oyundan haberim olsa böyle etmezdim,” diyerek sakin bir tavırla Şah İsmail’i yatıştırır.
Şiir ve Satranç Oyununun Ardındaki Mesaj
Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail ile olan bu oyun sonrasında, ona dost görünenlerin gerçekte ne kadar sadık olabileceğini bir kez daha gözden geçirmiştir. Bu olaydan kısa bir süre sonra Çaldıran Savaşı’nda Şah İsmail’i mağlup eden Yavuz, zafer kazanmış bir lider olarak tarihe geçer. Fakat onun aklında, bu mücadele kadar insanların gerçek yüzlerini anlama konusunda da bir derinlik vardır.
Yavuz Sultan Selim’in şiiri, belki de onun hayatta öğrendiği bu derin dersi yansıtır. Sadakatin zor bulunduğu, dost gibi görünenlerin gerçekte nasıl farklı yüzlere sahip olabileceğini anlatır. "Yâr olur ağyâr olur dildâr olur serdâr olur" mısralarıyla, her insanın farklı rollere bürünebileceği gerçeğini kabul eder.
Çaldıran Savaşı ve Yavuz’un Derviş Kılığındaki Hediyesi!
Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail’in Tebriz’deki binek taşının altına bin altın bırakır ve “Bir gün tekrar karşı karşıya gelirsek, asıl zengin olanın kim olduğunu hatırlarsınız” dercesine bu hediyeyi bırakır. Bu davranışıyla hem cömertliğini hem de stratejik zekasını bir kez daha gösterir.
Bu çarpıcı hikaye, yalnızca Osmanlı ve Safevi liderleri arasında yaşanan bir güç mücadelesini değil, aynı zamanda sadakat, strateji ve liderlik gibi kavramları tarih sahnesine taşır. Yavuz Sultan Selim’in hem satranç tahtasında hem de savaş meydanında kazandığı zafer, bir liderin ne kadar çok boyutlu düşünebileceğini gözler önüne seriyor.
Tarihi ve politik zekası kadar, sadakat üzerine yazdığı dörtlükle de tarihe geçen Yavuz Sultan Selim, hepimize dostluk ve düşmanlık kavramlarının ardında yatan derinlikleri anlatıyor. Bu satırlarla, tarihte iz bırakmış bir padişah olarak hem zekası hem de edebi gücüyle anılıyor.