Gemlik Belediyesi öncülüğünde İstanbul Planlama Ajansı ve TMMOB katkılarıyla Marmara Depremine Gemlik’ten Bakış ve Afet Zararlarını Azaltma Çalıştayı Cemil Meriç Kültür Merkezi’nde düzenlendi.
Çalıştaya; Gemlik Kaymakamı Hasan Göç, Bursa Mahalle Afet Gönüllüleri Derneği Başkanı Yusuf Yumru, Bursa TMMOB İKK Sekreteri Şirin Rodoplu Şimşek, Akut Eski Başkanı Nasuh Mahruki, Prof. Dr. Tarık Şengül ve Prof. Dr. Naci Görür konuşmacı olarak katıldı. İki bölüm halinde gerçekleşen organizasyonun modetatörlüğünü Gemlik Belediye Başkan Yardımcısı Zeynep Akış Serintürk yaptı. Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Uğur Sertaslan, Gemlik’e ve doğal afetlere birçok farklı noktadan değindi. Türkiye’de bazı kanunların yenilenmesi gerektiğini ifade eden Başkan Sertaslan, bilimin gösterdiği yolda gerekli önlemlerin alınacağını vurguladı. Deprem’in Türkiye’nin her zaman gerçeği olduğunu ifade eden Başkan Sertaslan, “Bugün ülkemizde halen afet yönetimi, 1959 yılında yayımlanan Afet Yasası; imar ise 1985 yılında yayınlanan İmar Yasası çerçevesinde yürütülüyor. Ancak günümüz Türkiye’sinde kentleşmede gelinen noktayı göz önüne aldığımızda, her iki yasal düzenlemenin de ihtiyaçlara tam olarak cevap veremediği ve yeniden ele alınması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun dışında ülkemizde 5393 sayılı “Belediye Kanunu” ve 5216 sayılı “Büyükşehir Belediye Kanunu” gibi yasal düzenlemelerde, belediyelerin, özellikle merkezi yönetimin güçlenmesi açısından ilçe belediyelerinin afet yönetim sürecine dair tanımlanan görevlerinin güçlendirilmesine ihtiyaç olduğunu belirtmek istiyorum” dedi.
“Gemlik büyük bir dayanışma örneği gösterdi”


Gemlik’in afet anında Türkiye’nin diğer kentlerine örnek olacak bir dayanışma örneği sergilediği ve depremin olduğu üçüncü günün sonunda İskenderun’da Türkiye’nin ilk konteyner kentini kurduğunu ifade eden Başkan Sertaslan, Evet, depremin tam olarak hangi saat ve dakikada olacağını bilmesek de gelmekte olduğunu biliyoruz. Az önce belirttiğimiz gibi, önceden bir türlü tam olarak hazır olamasak da, depremden sonra, tıpkı büyük Anadolu’yu düşman çizmelerinden temizleyen atalarımız gibi birlik, beraberlik ve dayanışma içinde yaşanan zararları telafi etmeye çalışıyoruz. Bu konuda iki örnek vermek istiyorum. İzmir Depremi’nden sonra Mahalli Afet Gönüllüleri Derneği üyelerimiz, tereddüt etmeden yola çıkarak İzmir’deki arama kurtarma çalışmalarına katıldılar. Enkazdan canlar kurtardılar. Teferruatları MAGDER Başkanı Yumru sizlerle paylaşacaktır. Çanakale’de gözünü kırpmadan sipere koşan 57. Alay ruhunu bizlere hatırlatan ise Kahramanmaraş Depremi’nden sonra hep birlikte sergilediğimiz o büyük yardımlaşma seferberliği oldu! Bütün Gemlik, iki hafta boyunca genci, kadını erkeği, o partilisi bu partilisi demeden Yardım Toplama Merkezimizde büyük emek ve özveri gösterdi” diye konuştu.
“Afet eğitimini çok önemli”


Çalıştayın konuklarından ilk konuşmayı Bursa Mahalle Afet Gönüllüleri Derneği Başkanı Yusuf Yumru yaptı. Yumru konuşmasında çok sayıdaki afette aktif görev aldıklarını ifade ederken, her vatandaşın afet eğitimi almasının önemine değindi. Gemlik Belediyesi işbirliğiyle bu zamana kadar yaklaşık 600 yurttaşa bu eğitimi verdiklerini vurguladı.
Yaşanan doğal afetlere müdahalede Türk Silahlı Kuvvetlerinin elinde her türlü imkanın olduğunu ve bu imkanlar sayesinde müdahalelerin daha da erken yapılabileceğini ifade eden Akut Eski Başkanı Nasuh Mahruki, “Her geçen gün afetler ile ilgili hazırlığını geliştiriyor olmalısınız. Afetlerle mücadele gerçekten zarar azaltma üzerine kuruludur. Türkiye bunu maalesef yapmıyor. Depremler öldürmüyor. Depreme uygun inşa edilmemiş binalar öldürüyor. Afetler ile mücadele risk ve kriz yönetimi olarak ikiye ayrılıyor. 17 Ağustos depreminde Maraş Depreminde olan kurtarmacı sayısının 120 de biri vardı. Süreç düzgün yönetilemedi. Bu yüzden insanlarımız daha çok öldü. Depremlerde en çok insan ilk gün kurtarılır. Dünyanın her yerinde afetlerle ordular mücadele eder. İlk andan itibaren top yekûn seferbelik ilan edilmeliydi ve 50 bin asker sahaya çıkartılmalıydı” dedi.


Bursa TMMOB İKK sekreteri ve Bursa Mimarlar Odası Başkanı Bursa’da yapı stoğunun yüzde 65’i hiçbir proje sürecinden geçmemiş ve denetleme görmemiş. Gördüyse bile aslında bir takım müdahalelerle birlikte dirençli yapısını kaybetmiş bir yapı stoğumuz var. Yapı stoğunun yüzde 65’i niteliksiz. Deprem bir savaş gibidir ve yıkıcı etkisi çok fazladır. Bu savaşı görmeden ve bu yıkıcı etkiyi görmeden bizim harekete geçmemiz gerekiyor. Bizler TMMOB il koordinasyon ve akademik odalar olarak tüm belediyelerimize bu konuda destek vermeye hazırız. Ülkemizde çok kötü bir yapı üretim süreci var. İlgili yönetmeliklerimiz kağıt üstünde her şey çok muntazam, en iyi depreme dayanıklı yönetmeliklerimiz ve teknik şartlarımız var ama biz bu süreci doğru yönetemiyoruz. Proje ve yapı üretim sürecinde eksiklerimiz var. Ülkemizde denetim ayağımız çok eksik” dedi.


Profesör Doktor Tarık Şengül, siyasilerin daha büyük sorumluğu olduğunu belirterek, “Siyasilerin daha büyük sorumluluğu var. Ülkemizde iktidar partisi ve ana muhalefet partisi tarafından depreme gerekli özen gösterilmemiştir. Siyasilerin daha fazla sorumluluğu var. Geçtiğimiz dönemde yaşadık bunları mecliste derdimizi anlatamıyoruz. Deprem öncesi ve sonrasında aktif hale gelecek hastaneler gerekli sağlamlığa sahip olmadığı için yıkıldı. İstanbul’da bin mahallemiz var. Bu mahallelerde gerekli eğitimlerin verilmesi ve dayanışmanın tabana yayılması için çalışmalarımıza devam ediyoruz” dedi.
Söyleşide son sözü alan Profesör Doktor Naci Görür, “Bursa’da bu zamana kadar çok sayıda büyük deprem olduğunu belirtirken 1999 yılında olan depremin Gemlik bölgesindeki stresi azalttığına dikkat çekti ve afet bakanlığı kurma çağrısını yineledi. Görür konuşmasının devamında, “Bursa'yı depreme hazırlayacaksanız, önce tehdit ve tehlike nereden geliyor? Onu belirlemeniz gerekiyor. Bu faylar üzerinde tarihi depremler olmuştur. Çok büyük depremler var. En büyüğü 1855 yılında yaşanmış. büyük depremler var. Tarihi depremler de var. Bu fayların bütün özelliklerini bilmek zorundasınız ki, siz Gemlik'i ve Bursa'yı depreme hazırlayabilirsiniz. Size bir sevindirici haber vereyim. 2003 yılında yapılan bir çalışmada Değirmendere fayı kırılıp 1999 depremlerin ürettikten sonra İznik'e gelinceye kadar ana fayın stresini azalttı. Bir yerde deprem olursa, diğer fayların enerjisini azaltır. Bir kısmı da diğer faylara transfer eder. 1999'dan sonra Düzce'ye dikkat edin dedik. Depremler enerjiyi o bölgeye transfer edebilir dedik. Düzce'ye dikkat edin fay kırılmadı, stres yapabilir dedik. O zaman ki Ecevit hükümeti ciddi önlemler aldı. Yoksa çok daha fazla insan ölecekti. 1999 depremleri bu bölgeye büyük bir iyilik yaptı. Buradaki fayın stresini azalttı. Bu ülkede eğer bir Afet Bakanlığı olursa; deprem, iklim, sel, heyelan ve depremden doğacak olan bütün afetlerle ilgilenebilir. Bir bakanlık olursa ve liyakatli elemanlar bu bakanlığa seçilirse. Bilime uygun ve bilimin ışığı altında bölümler, daire başkanlıkları seçilse bu bakanlığa her sene ciddi bir bütçe verilirse ve bu bakanlığımızın işi ülkemizi afetlere dirençli hale getirmek olsa ister istemez her yıl meclise bir bütçe ve program sunulacak. Ne yapılacağını söyleyecek ve belli ölçülerde denetlenecektir. Şimdi bir işi deprem olacak bir bakanlık düşünürseniz ve ciddi bir bütçesi varsa kaytaramaz. 20 senede tüm Türkiye’yi depreme dirençli hale getirebiliriz” şeklinde konuştu.

Editör: Fırat Çelik