MİSAFİR KALEM: SAFİYE GÜL

“İnsan hayra dua eder gibi şerre de dua eder. İnsan çok acelecidir.”(isra, 17) Rabbimizin Kur’an ayetinde buyurduğu gibi insan çok acelecidir ve yaşadığı olayların sonucunu kısa zamanda öğrenmek ister. Oysa bilmelidir ki beklemeli veya ısrarcı olmamalıdır. Mevlana şöyle der;” Üzülme İstediğin bir şey olmuyorsa ya daha iyisi olacağı içindir ya da gerçekten olmaması içindir.” Hayatta yaşadığımız ve çoğu zaman şahit olduğumuz olaylarla karşı kaşıya geldiğimizde, yine de kafamızda oluşan neden sorusuna engel olunamıyor. Burada bilinmesi gereken kaderin, hayrın ve şerrin yalnız Allah’tan geldiğine iman etmektir. Çünkü imanın bu gereği kulun tam bir teslimiyetle başına gelen her şeyi kabullenmesidir, kaderde yazılana razı olmasıdır.
Bütün bunlar Allah’ın ilim (her şeyi bilmesi) ve İrade( Allah’ın dilemesi; “dilediği her şey olur, dilemediği ise olmaz”) sıfatına dayanmasıdır. İnsanoğlu kendi akıl ve tedbirinden ziyade sağlam bir inançla Allah’ın takdirine boyun eğmelidir. Çünkü insan için en hayırlı ve faydalı olanını O bilir. Yaratan hiç Bilmez mi? ( mülk,17) Bütün olaylar karşısında sükûnet ve sakinlik çok önemlidir. Kader çizgisinde yazılan ne ise insanın karşısına o çıkar. Şüphesiz Allah kullarına asla zulmedici değildir.(Al-i İmran,182) İnsan İman ederken samimi bir kalp ile şöyle söyler: Şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur, Ondan başka yaratan ve yarattıklarına tasarrufta bulunan, ondan başka ibadete layık olan ve ondan başka yoktur kanun koyan. İşte dilin ifade ettiği bu sözleri kalpte tasdik ederse, bize düşen Ona itaat ve ibadet etmektir. Tasarruf yolunun en büyük önderlerinden Seyyid Ahmet er-Rıfai (r.a) Hazretleri; “Teslimiyet kılıcıyla kadere itiraz ipini kesince, zikri ilahiye ulaşılmış olur. Sana ‘Bu Mecnundur ’denilinceye kadar Allah’ın zikriyle meşgul ol.” tavsiyesinde geçen teslimiyet genellikle hiçbir şey yapmadan oturup beklemek olarak anlaşılır. Çalışmadan, yorulmadan, çaba ve gayret sarf etmeden tevekkül olmaz. Allah’ın sevdiği tevekkül, kul olarak üzerimize düşeni yaptıktan sonra, işin sonunu Allah’a bırakmaktır. “Şüphesiz Allah cc tevekkül edenleri sever.”(Al-i İmran,159) Kader insanların istekleri yönünde tecelli ettiğinde hiçbir sorun yoktur. Ancak kabullenmekte zorlanacağımız işler gerçekleşir ve ne zaman ki, gönüllerde şüphe ve vesvese hâsıl olur, o zaman kişi acizliğini unutup ilahi takdire dil uzatmaya başlar. Allah’a tereddüt içinde kulluk eden insanlar vardır. Kendisine bir nimet erişirse memnun olur, bir sıkıntıya uğrarsa yüz çevirir.(Hac,11) Bazen sonuçlarını kötü gördüğümüz durumlarda, sorgulamamız gereken kendi nefsimizdir. Nefsini bilen, onu hesaba çeken, onu terbiye ve ıslah eden, Rabbini bilir, tanır ve ona göre kul olma yolunda ilerlemiş olur. Yusuf peygamberin Kur’an’da şöyle ifade ettiği gibi, “Doğrusu ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü Rabbimin merhamet edip korudukları hariç, nefis daima fenalığı ister, kötülüğe sevk eder.”(Yusuf,53) Bizler en çok kendi nefsimizi ve isteklerimizi ön Planda tutup, “Bunu hak etmiyorum Neden Ben? Hayatım boyunca sadece bunu çok istedim ama olmadı.” gibi ifadelerle benliğimizi ortaya çıkarıyoruz. Allah’ın bizlere bahşettiği sayısız nimet karşısında, bize düşen isyan etmek değil, itaat etmektir. Üzülme Bir yandan korku bir yandan ümidin varsa iki kanatlı olursun. Tek kanatla uçulmaz zaten. Üzülme Sopayla kilime vuranın gayesi, kilimi dövmek değil tozunu almaktır. Allah sana sıkıntı vermekle tozunu kirini alır, niye kederlenirsin? Üzülme Taş taşlıktan geçmedikçe, parmaklara yüzük olamaz. Yüzük olmak dileyen taş, ezilmeyi ve yontulmayı göze almalıdır.