Özer Yılmaz yazdı

Eskiden sosyal güvenlik çatısı altında çalışanların bir itibari olur, toplum içinde daha bir öz güvenle gezerlerdi. Bilindiği gibi sosyal güvenlik çatısı altında memur, işçi, işveren ve bu grupların emekli kesimleri bulunmakta. Sosyal güvenlik çatısı altında memur olarak çalışanlar daha bir prestijliydiler. Sosyal güvenlik çatısı altında çalışmak Anadolu da o kadar kıymetliydi ki, kız istemeye gidenler için damat adayının sosyal güvenliğinin olup olmadığı sorulur eğer damat memur ise evlenecek kız için iyi bir fırsat olarak değerlendirilirdi. Şayet damat memur değil de işçi olarak çalışıyorsa ona da yine tabiri caizse evlenecek kız gözü kapalı verilirdi. Burada esas olarak vurgulamak istediğim nokta sabit gelirli kesim her zaman toplum nazarında daha bir itibar görmüştü.  

Gün döndü, devran bitti, müteşebbis ruhlu insanların sayısı arttı. Müteşebbis ruhlu insanların sayısı ile birlikte kendi işini kuran insanların sayısı da arttı, ticaret insanların göz bebeği oldu. Bu durum yeni krizler çıkana kadar devam edecek gibi. Tabi bizim duamız yeni krizlerin çıkmasından öteye yeni müteşebbis ruhlu insanların sayısının daha da artarak, piyasanın canlı kalmasına yönelik olacaktır. Esasında beni üzen bir o kadar da düşündüren bir olay oldu ki onu burada yazmadan geçemeyeceğim.

Hafta sonunu ilçemizin meşhur turizm merkezi Oylat’ ta geçirmeye karar verdim. Cuma akşamı gidip Pazar günü geri dönecektim. Doğal olarak dinlenmek amaçlı bir yere gidildiği zaman, gidilen yerin önemli yerlerini gezmek, görmek, imkânların el verdiği ölçüde de alış veriş yapmak adettendir. Ben de bu âdeti göz ardı edecek değildim ya! Gezilecek yerleri gezmeye, görülecek yerleri görmeye çalıştım. Madem gelmişken bir de alış verişin olduğu mekânları da göreyim ufak tefek birkaç şey belki alabilirim diye düşündüm. Konakladığım otelden alış veriş mekânına doğru yol aldığımda bazı tanıdıklar denk geldi onlara hasbihal ettim, ayaküstü hasbihal bitince alış veriş mekânına doğru yöneldim.  

Alış veriş mekânı dışarıdan gelen insanların cazibesini çekmek için otantik tarzda dizayn edilmiş. Oldum olası otantik ortamlarda bulunmak bana ayrı bir iç huzur verir. Bu huzur, ‘İnsanın içinde kelebekler uçuyor.’ deyimi ile ancak tanımlanabilecek bir duygu. Gezmek istediğim mekânlara vardığımda selamlaşma seremonisinden sonra mekân sahibinden izin alarak her hangi bir ürün alamayabileceğimi ama yine de gezmek istediğimi bildirdiğimde, mekân sahipleri güler yüzle karşılık vererek mekânları gezmeme izin veriyorlardı.

Görmek amaçlı yaptığım ziyarette doğal olarak mekân sahipleriyle iletişim kaçınılmaz oluyordu. Bazı mekân sahipleri beni tanıyıp merhaba derken bazıları da tanımadıkları halde nereden geldiğimi soruyorlardı. Yabancı olmadığımı, İnegöl’den geldiğimi söyleyince iş dönüp dolaşıp ne iş yaptığıma geliyordu. Bazıları mobilya işi yaptığımı tahmin ederek ona göre gardını alıyorlardı. Mobilya işi ile uğraşmadığımı, emekli öğretmen olduğumu, hafta sonu tatilimi geçirmek için Oylat’a geldiğimi söylüyordum. Bu arada bazı mekân sahipleri ürünlerinden ikramda bulunuyorlardı. Ürünün tadına baktıktan sonra ürünü satmak için ürünün özellikleri hakkında bir pazarlama taktiği olarak bilgilendirmede bulunuyorlardı.

Ortam samimi bir havaya bürününce, Oylat’ta hem otel ücretlerinin hem de yiyecek ücretlerinin yüksekliğini ifade etmek için olmuş olacak ki ‘Tabii hocam, bir emekli öğretmen maaşıyla buralara tatile gelmek cesaret ister. Sizi yine de tebrik ederiz, ücretlerin yüksekliğine aldırmadan gelebilmişsiniz. Eskiden öğretmen denince insanlar şöyle bir düşünüp ondan sonra konuşma cesareti gösterirlerdi. Şimdi ise bir emekli öğretmenin tatil yapması bile artık bazı kesimlerce sorgulanabilmekte. Nerden nereye geldik, Türkiye’m.