Sevda ÇEVİK yazdı

Hayat denilen dünya sahnesinde hepimiz bize biçilen rolleri doğaçlama oynarken, hüzün ile mutluluğun art arda yaşıyoruz.  Kimi zaman sevinç kahkahaları atarken,  kimi zaman üzüntüyle gözyaşı döküyoruz.

Tezatlıklar kâinatın içine saklanan sırlar sanki ve bir açılıyor zamanı gelince. İlkbahar-sonbahar, yaz-kış, umut-ye’s, sevinç-üzüntü, acı-tatlı, huzur-sıkıntı, güzel-çirkin, sevap-günah…

Zıtlıklar birbirinin içine sarmalanmış şekilde ve insanoğlu bu döngünün tam ortasında halden hale geçiyor. Kendi seviyesince nasipleniyor hayatın anlamından.

Bazısı sadece haz-hız-tüketim-hırs-haset-kibir-makam-mevki üzerine kuruyor dünyasını; bazısı, üretmek-yaşatmak-yetiştirmek-hizmet etmek-yardım etmek-iyilik-güzellik üzerine inşa ediyor dünyasını. İkisi de fiziken yaşıyor hayatlarını ama görüntü aynı olsa da ruh ve kalp bambaşka âlemlerde seyrediyor.

Bakmak-görmek arasındaki ince bir çizgi gibi. Kimileri bakmanın sınırında takılı kalırken, kimileri ötesine gidiyor ve fark ediyor. Rabbimizin deyimiyle; gözleri var görmezler hakkı, kulakları var işitmezler hakikati… 

Surete takılanlar gölge oyunuyla oyalanırken sıretin peşindekiler hakikatin özüyle mest oluyor. Hayatını anlamlı hale getiren gerçeklerin ışığında yolculuğunu sürdürüyor.

Kışın zemheri soğuğunda üşümekten şikâyet etmiyor biliyor ki her kışın bir yazı var. Sonbaharda dökülen yaprakların ilkbahar da yeşereceğin farkında.

Hüznün, kederin, mutluluğa dönüşeceğini biliyor. Karanlıkların aydınlığa çevrileceğinin, her gecenin sabahı olduğunun idrakinde. Ümitsizlik batağından uzak hep ümidi besliyor ruhu. Zulmün mazlumun ahıyla kalmayacağının farkında. Zaferin inananların ve masumların olacağından emin çünkü.

Hayatı sabır-şükür makamında yaşıyor, dünyanın faniliğini hissediyor hücrelerinde. Anın tadını çıkarırken hakkını veriyor yaşamanın. Bir nefeslik ömrünün bilincinde.

Tercihlerinden sorumlu olduğunu biliyor ve iyilik için mücadele ediyor. Yola düşüyor sonra, önemli olanın zafer değil, sefer olduğunun farkında olarak… Rahmet Elçisi’nin (SAV) deyimiyle:

“ Müminin hayranlık verici bir hali vardır ki; onun her işi hayırdır. Bu hal müminden başkasında bulunmaz. Eğer bir genişliğe( nimet) kavuşursa şükreder, bu onun için hayır olur. Eğer bir darlığa (musibet) uğrarsa sabreder ve bu da onun için hayır olur. “