17 Ağustos 1999 Marmara Depremi'nin yıldönümü öncesinde Deprem Uzmanı Prof. Dr. Zeki Hasgür, Bursa ve Gemlik gibi Güney Marmara’da meydana gelebilecek bir depremin İstanbul’u da etkileyebileceğine dair kritik uyarılarda bulundu. Prof. Dr. Hasgür, “Bursa’da herhangi bir deprem olursa İstanbul tetikte olmalı” ifadesine dikkat çekti ve konuyla ilgili endişeleri, bir şekilde aktardı.
17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen Marmara Depremi’nin 24. yıldönümünde, Türkiye'nin deprem gerçeği bir kez daha gündeme geliyor. 1150 km uzunluğundaki Kuzey Anadolu Dönüşüm Fayının, ülkemizin Kuzey-Batısında, İstanbul’dan 90 km uzakta, İzmit yakınlarında oluşan Mw=7.4 büyüklüğünde, şiddeti ve sarsıntısı, İstanbul dahil çok geniş alana yayılmıştır. 17200’ün üzerine can kaybına ve 20 milyar doların üzerinde ekonomik kayba neden olmuş bu yıkıcı sarsıntı, Marmara Bölgesi'nde büyük felakete yol açmıştır. Can kaybı dışında 44000 kişi yaralanmış, 77300 konut ve işyeri yıkılmış ve 244500 yapı hasar görmüştür. Can kaybının ve yaralamaların büyük çapta, Kocaeli, Sakarya ve Yalova şehirlerinde olduğu bu depremde, fay hattının ucundaki İstanbul’un Avrupa yakasında 1000’nin üzerinde can kaybı ile toplu kayba göre daha az hasar, yıkım gerçekleşmiştir.
Yıllar geçtikçe daha da yaklaşan İstanbul depremini de hatırlatan 17 Ağustos öncesi Altınbaş Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi, Prof. Dr. Zeki Hasgür de önemli uyarılarda bulundu.
“1999 sonrasında İstanbul’da güçlendirilmiş yapı sayısı alt düzeylerde kaldı”
Öncelikli olarak 1999’dan sonra bütün uyarılara rağmen İstanbul’daki yapı güvenliğine dair eleştirilerde bulunan Deprem Uzmanı Prof. Dr. Zeki Hasgür, “Rantı büyük olan yerlerde yapılar yıkıldı ve yerine yeni apartmanlar yapıldı. Depremde hasar gören yapılarda, orta hasarlı olanlar güçlendirilebilirdi. Orta hasar olarak tanımlandığında, taşıyıcı sistemde çatlak genişliğinin nispeten büyük olmadığı, özellikle kolon başlarında kesme kırılma çatlaklarının sınırlı kaldığı, fazla hasar görmediği, kiriş-kolon düğüm noktası dışında kirişler veya duvarlar çatlak oluşumlu yapılar anlaşılmalıdır. Çok büyük alana yayılmış, 16 milyon nüfusa sahip, İstanbul’da acil olarak kamu yapıları olan okul ve bazı hastanelerimiz güçlendirilmesinin yanı sıra, kent içindeki Asma köprümüzün halatlarının değişimi, betonarme ve ön -gerilmeli köprülerimiz, yaklaşım viyadüklerimizin güçlendirilmesinin dışında, İstanbul'da güçlendirilmiş yapı sayısı maalesef çok fazla yok” dedi. Hasgür ayrıca orta hasarlı yapıların güçlendirilmesinin önemine değinen Hasgür, bu tür yapıların günümüzde yeterince ele alınmadığını ve büyük bir yapı stoğunun deprem riski altında olduğuna işaret etti.
Uzmanlara göre depremde yapıların sarsılsa, hasar görse bile toptan göçmenin, deprem enerjisinin, yapılarda “kolon mekanizması davranışı” ile gerçekleşmemesi gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Hasgür, “Deprem tasarım felsefesi gereği, çok şiddetli bir depremde binaların ‘toptan ya da tamamen’ göçmesinin önlenmesinin, yapıda sünek davranışla oluşacak ve tam kapasitesini eğilme çatlaklarıyla harcamasını beklediğimizi, yapıyla uğraşan kişiler olarak yegane amacımızdır. Depremler sırasında binaların ekonomik ömrü boyunca, yani yaklaşık 50 yıl için, bir tane çok şiddetli deprem yaşanabilir. Köprüler için bu süre 150 yıldır. Şiddetli depremler genellikle 7 ve üstü büyüklükte olur” açıklamasında bulundu. Şiddetli depremler sırasında, özellikle alt katlarda kolonların mafsallarının zarar görmesinin yapının stabilitesini tehlikeye atabileceğini ifade eden Hasgür, bu tür göçmelerin en önemli nedenlerinden birinin beton dayanımının düşük olduğunu belirtti. “1999 öncesi yapılan yapılar genellikle hazır beton kullanmamış ve beton içerisinde silt, kil olan, su kontrolü olmayan düşük dayanımlı betonlarla inşa edilmiştir. Bu yapılar zamanla kendiliğinden yıkılmaya başladığı yakın zamanda, deprem bile olmadan, ölümle sonuçlanan vakalar olduğundan öncelikli olarak, tespit edilen bu tür yapıların yıkılması gerekir” dedi.
İstanbul’da1894'ten itibaren oluşan bir deprem boşluğu var
Deprem riskini, İstanbul depremleri için değerlendirirken olasılık teorileri ve tarihsel verilerin dikkate alınması gerektiğini de belirten Hasgür, kabaca bir büyük depremden diğerine, genellikle 120 yılda bir yıkıcı deprem meydana geldiğini vurguladı. Hasgür, “Örneğin, 1894'ten itibaren oluşan bir deprem boşluğu var. Kuzey Anadolu Fayı'nın doğu-batı doğrultusunda her yıl yaklaşık iki buçuk santimetre hareket ettiği göz önüne alındığında, 7 ve üstü büyüklükte bir deprem her an olabilir. 1999 depremi sonrasında yapılan araştırmalar, Marmara’da büyük bir depremin yüzde 60 olasılık üstünde beklendiğini gösterilmişti. Bu olasılık şimdi daha da yüksek” ifadelerini kullandı.
Bursa ve Gemlik gibi bölgelerde büyük depremler bekleniyor
Hasgür, Kuzey Anadolu Fayı'nın Gölcük merkezli kısmında kırılmanın yaşandığını ve bu kırılmanın Kartal İlçesi’ne kadar ulaştığını belirtti. “Kartal'dan sonra 1912'de M=7.3 büyüklüğündeki Şarköy-Mürefte depremi ve 1999 depremi arasında kırılmayan bölgeler var. Bu bölgelerde depremler olabilir. Ayrıca, Bursa ve Gemlik gibi bölgelerde büyük depremlerin beklenmesi doğaldır. Bursa, Kuzey Anadolu Fayı'nın güney Marmara segmentinde yer alıyor ve burada büyük bir deprem bekleniyor” dedi. İstanbul’un da ikinci bir deprem için tetikte olması gerektiğini belirten Hasgür, “Güney Anadolu'da Doğu Anadolu Fayı'nda meydana gelen ardışık büyük depremler, Anadolu Levhacığını batıya doğru itmiştir; bu durumda kırılma enerjisini yükseltmiş olmasıyla batıda Bursa ve İstanbul’da depremin oluşumunu erkene alabilir ve etkileyebilir” uyarısında bulundu.
“Örneğin Ataköy gibi dolgu alanları ve yumuşak zeminler deprem etkisini daha fazla hissedecek”
Deprem hasarını en çok etkileyen konulardan bir tanesi olan zemin koşullarının uygun şekilde göz önüne alınmadığına ve bu zemin koşullarına göre yapı stoğunun incelenmesi ve zemin faktörlerinin dikkate alınmasının önemine değinen Hasgür, “Yapılar ne kadar sağlam olursa olsun, zemine uygun şekilde temel tasarımı ve inşası gerçekleşmezse riskler artar. Büyükşehir Belediyesi, zemin kayma dalgası hızını ölçerek bu verilerin yeni yönetmeliklerde göz önüne alınıp tanımlanmasını kolaylaştırmış durumda. Bu yönetmeliklere uygun yapılan yapılar, depremleri daha az hasarla atlatabilir. Özellikle sahil bölgelerinde dolgu alanlarında, Ataköy, Bağcılar gibi yumuşak zeminlerdeki yapılarda deprem etkisi daha uzun süre hissedilecektir” dedi.
“1506’da yükselen dalgalar Galata Kulesi’ne kadar ulaşmış. Tsunami de unutulmamalı”
Tsunami riskinin de göz önüne alınması gerektiğini belirten Hasgür, “1509'da meydana gelen tsunami Galata Kulesi'ne kadar ulaşmıştı. Bu durum büyük bir enerjinin birikmiş olduğunu keza Marmara içindeki tektonik çukurlarda bir bindirme fayının (Yakın zamanda Silivri önündeki M=5.8 depremi gibi) aynı anda devreye girip kırılmasıyla tsunami olabileceğini gösterir. Marmara’daki 1912 ve 1999 depremlerinin ardından kırılmayan faylar daha küçük segmentlere ayrıldı. Bu segmentlerin kırılması durumunda büyük bir enerji açığa çıkacaktır” dedi.
Altınbaş Üniversitesinden Prof. Dr. Zeki Hasgür son olarak yeniden Bursa’daki olası bir depremin İstanbul’u da etkileyebileceğini belirterek, “Bireysel ve kurumlar olarak önceden deprem hazırlıkları ve yapı denetimleri yapmalıyız, zemin koşulları ve yapı güvenliği risk planlarımızı göz önüne almalıyız ve Bursa’da herhangi bir deprem olursa İstanbul’un da tetikte olması gerekir” şeklindeki uyarısını yineleyerek sözlerini sonlandırdı.