Tasavvuf hareketinin özellikle Anadolu'ya  manevi yönden etkisini kimse inkar edemez.Halen bile Müslümanların önemli kısmının tasavvuf ile ilgilerini biliyoruz.Bu yazımda akademik bir dil kullanmak istemiyorum.

Örneğin, Tasavvuf kelimesinin "yün elbise" giyen "Suftan" geldiği veya " Safa-vefa" kelimelerinin birleşmesinden geldiği v.b. konularına girmeyeceğim.Bütün müslümanların kabul ettiği gibi Tasavvuf 'kavram' olarak olmasa da 'anlam' olarak zaten İslam’ın içinde mevcuttur.Şöyle ki:

-Rabbimiz "Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur" (Ra'd,28) buyuruyor.

Tasavvuf da Allah'ı her zaman hatırlamayı tavsiye eder.Yine örneğin,Cibril Hadisinde İHSAN geçiyor.Tasavvuf da Allah'ı görürcesine ibadeti tavsiye ediyor.

   Şunu söylemek istiyoruz.Gerçek Tasavvuf  İslamın özüne de aykırı bir ekleme yapmamıştır . Çünkü ayette:"Bugün dininizi kemale erdirdim (hüküm ve uygulama olarak hiçbir eksiği yok), size olan bu nimetimi tamamladım ve mensubu olmanız gereken din olarak size İslam’ı seçtim (razı oldum)..."(Maide,3).

  Bir değerli İslam Alimi bu durumu şöyle açıklar.

-Namaza inanmak İTİKAT'tır( İmandır) .

-Namazın nasıl kılınacağını bilmek FIKIH' tır.

-Namazı huşu içinde kılmak TASAVVUF' tur..

   Tasavvufun içine maalesef zaman içinde eklemeler yapılmıştır.

Örneğin,Lailahe illallah (Allah'tan başka ilah yoktur) yerine " La mevcude illallah"(Allah'tan başka hiçbir varlık yoktur) tabiri kullanılmaya başlandı.Yani Vahdet-i vucud (Her şey Allah'tır veya Allah'ın bir parçasıdır) inanışı ortaya çıktı.

  Yine ünlü bazı Mutasavvıfların İslamın özüne aykırı sözleri alimlerimiz tarafından yorumlanması "Çift Başlıklı bir Fetva"  anlayışına sebep olmuştur.Örneğin,Beyazıd-ı Bistami ( ö.874)  "Allah cübbemin içindedir"  sözünü en meşhur alimlerimizden İmam Rabbani (ö.1624)" Eğer bu sözlere şeriat nazarıyla bakarsak küfür gerektirir. Ama sekr/cezbe haliyle bakarsak günah olur" demiştir.

    Yine Hallacı Mansurun " Ene'l Hakk ( Ben Hakk' ım, ben Allah'ım) sözü " Ene alel hak ( Ben Hak  üzereyim) şeklinde yorumlanmıştır.Günümüzde Tasavvuf adı altında sayısız meşreb ve guruplar ortaya çıkmıştır.Bu gurupların büyük kısmının kaynağı Hikaye,Rüyalar ve Hurafeler olmuştur.( Samimi olanları tenzih ederiz).

  Bazılarının iddia ettikleri gibi "Şeyhi Olmayanın Şeyhi Şeytan mıdır?"Bu konuda tasavvufî çevrelerde nakledilen: “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır” sözü şöyle anlaşılmalıdır: “Kur’an, bir mürşid ve rehberdir. Hadisler de mürşid ve rehberdir. Bir kimse ne Kur’an’ı, ne de hadisleri  kendisine rehber olarak kabul etmez, hepsini terk ederse, o kişinin rehberi, mürşidi, şeytan olur. Bu cümle böyle yorumlandığında, bir şeyhe bağlanmanın şart olmadığı ortaya çıkar.

   Nitekim Nakşbendî şeyhlerinden Yakûb-i Çerhî hazretleri tarikata girmenin şart olduğunu iddia eden bir kişi ile tartışıp ona itiraz etmiş ve delil olarak: “Bugün sizin için dininizi tamamladım” (Mâide,3.) âyetini zikretmişti. Bilâhare bu olayı şeyhi Bahâeddin Nakşbendi  hazretlerine anlatınca o da Yakub Çerhî’yi onaylamış ve haklı bulmuştur.

    Yine günümüzde zuhurat adı altında gelecekten haber vermeye çalışanlar vardır.Oysa geleceği sadece Allah bilir ""De ki: Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Ve onlar ne zaman diriltileceklerini de bilmezler" (Neml,65).Ve maalesef bu gurupların her gün yayınlanan sözde sohbetlerine baktığımızda gençlerin neden Ateist ve Deist olduklarını  görüyoruz.

     Bol keseden atmalar,her ekmek kırıntısı bir huri,şunu yüz defa okursanız Cennete girersiniz v.b.gibi asılsız ve ucuz vaatler maalesef almış başını gidiyor.Gerçek ve hakiki tebliğ çiler bunlara bir çare aramalıdırlar.Tasavvuf hurafeler demek değildir.Tasavvuf Kur'an ayetlerine  ve Peygamberimizin ( sav) sahih Hadislerine aykırı olamaz.

     Ve yazımızı  bir alimimizin şu güzel sözüyle bitirelim" Tasavvuf İslam ise zaten müslüman olduğumuz için içindeyiz.Yok eğer  İslamın dışında ise bizim ona ihtiyacımız yoktur "

ABDÜLVASİH DURAN