Geçtiğimiz günlerde tüm itirazlara rağmen İklim Kanunu teklifi meclise getirildi. İlk imza sahiplerinden biri de Bursa Milletvekili Emel GÖZÜKARA DURMAZ. Toplamda 100 Milletvekilinin imzası var. İnegöl’den seçilen Ayhan SALMAN da imza atanlar arasında.

2021’de kabul edilen Paris İklim Anlaşmasıyla birlikte böyle bir kanunun bizi beklediğini biliyorduk. Hatta Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ismi değişip “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı” yapılmıştı. Yani birileri bir plan kurmuş adım adım uyguluyor sadece.

Peki nedir bu iklim kanunu? Neden birçok kesim karşı çıktı? Ben çevre mühendisi falan değilim ama erinmeyip kanun teklifini dün okudum. Anladığım kadarıyla bu kanun da bir adım sadece, ilerde asıl yapmak istediklerine bir zemin hazırlamak, insanları bazı şeyleri kabul eder hale getirmek için bir hazırlık.

Kanunun amacı ‘sera gazı emisyonunu’ kontrol altına almak ve karbon ayak izini azaltmak. Bunun için de sera gazı salınımı yapan işletmelere bazı yükümlülükler getirilmiş. Kanuna göre her ülkenin belli bir karbon salım kotası olacak. Hükümetler kendilerine verilen kotayı işletmelerin kapasitesine göre dağıtacak. Her işletme kendi kotasını aşmamaya dikkat edecek, eğer aşmışsa, yani kendisine biçilenden daha fazla karbon salınımı yapmışsa ya karbon kotası fazlası olan başka bir işletmeden kota satın alacak ya da devlete ceza ödeyecek. Bunun ticaretinin yapılacağı bir de sistem kuruyorlar: Emisyon Ticaret Sistemi(ETS).

Bunu bir örnekle açıklayalım:

Diyelim ki A firmasına 100 karbon kotası, B firmasına da 80 karbon kotası verildi. Yıl sonunda A firması 120 karbon salınımı, B firması ise 60 karbon salınımı yapmış olsun. A firması 20 birim aşım yaptığı için ETS üzerinden B firmasının elinde fazladan kalan 20 birim kotayı satın alması gerekiyor. Böylelikle firmalar daha az salınım yapmak için önlemler alacak, hem ceza yememiş olacak hem de aşım yapan firmalara kotalarını satarak gelir elde etmiş olacaklar.

Şimdi bu kadarına bakınca herhangi bir sorun görünmüyor aslında değil mi? Ama kazın ayağı öyle değil tabi. Dahası da var. Kanunda geçen iki kavramı ve açıklamasını aynen olduğu gibi alıyorum buraya:

1-) Net sıfır emisyon: İnsan kaynaklı faaliyetler dolayısıyla atmosfere salman sera gazı emisyonlarının teknoloji ve diğer yöntemlerle azaltılarak ve/veya yutak alanlar vasıtasıyla dengelenerek sera gazı emisyonlarında net artış olmamasını…

2-) Sera gazı emisyonu: Kızıl ötesi radyasyon emen ve yeniden salan, hem tabii ve hem de beşeri kaynaklı olabilen karbondioksit, metan, diazotoksit ve hidroflorokarbonlar, perflorokarbonlar, kükürt hekzaflorür gazlarının ve gaz benzeri diğer atmosfer bileşenlerin salımını…

Her ne kadar bu kanunda doğrudan insan faaliyetlerini kısıtlamaya yönelik bir uygulama görünmese de yukarıdaki kavramlardan anlaşılacağı üzere ‘Net Sıfır Emisyon’ hedefi doğrultusunda ‘insan kaynaklı’ olan tüm faaliyetler iklim değişikliği kapsamında ilerde başka kanunlarla kısıtlamaya uğrayabilir. Yani beslediğimiz hayvanlar, kullandığımız gübreler veya ilaçlar, arabaların yakıtları, hatta doğrudan verdiğimiz nefes bile belki bu kapsama girebilecek.

Dikkat çekici ifadelerden bir tanesi de şöyle:

“Altıncı fıkra ile, madde kapsamındaki tüm uygulamaların tarım sektörü açısından ele alınarak iklim değişikliğine dirençli, doğadan ilham alan, desteklenen veya doğadan kopyalanan, uygun maliyetli, aynı anda çevresel, sosyal ve ekonomik faydalar sağlayan ve dayanıklılık oluşturmaya yardımcı olan faaliyetlerin uygulanması amaçlanmaktadır.”

Doğadan ilham alan, doğadan kopyalanan uygun maliyetli faaliyetler derken neyi kastediyorlar hiçbir belirlilik yok, ucu oldukça açık. Mesela yapay et bunlardan biri mi? Ya da kastettikleri her ne ise bunlar sağlıklı şeyler olacak mı? Ekonomik olması gerektiğini yazmışlar ama sağlıklı olmasıyla, insan fıtratına uygun olmasıyla ilgili hiçbir ifade yok.

Benim aklımın yettiğince kafama takılan hususlar bunlar. Ben bu yazıyı yazarken iklim kanunu geri çekildi diye haberler yapıldıysa da an itibariyle TBMM’nin sitesini kontrol ettiğimde hâlâ gündemde görünüyor. Geri çekilse bile muhtemelen başka bir zaman yine getireceklerdir. Hasılı, bu konuyla ilgili, memleketin selametini düşünen her insana büyük görevler düşüyor. Bu mesele olması gerektiği kadar halka hâlâ anlatılabilmiş değil. Sanki komplo teorilerinin peşine düşmüşüz gibi davranılıyor. STK’ların bir an önce bu hususta çalışmaya başlamaları lazım. Benden söylemesi.

Mustafa Yıldırım