Temel ile Dursun Yatılı okurlar... Okulun son haftası Temel evine gider. Dursun'a:
-"Dursun, sen benim karneyi al bizim eve telefon et, babam telefona çıkarsa babamın anlamaması için bir zayıfım varsa Ahmet'in, iki zayıfım varsa Ahmet''in ile Mehmet'in selamı var, de."
Temel evine gider, Dursun karneyi alır ve Temel'i arar. Ama aksi ya, telefona Temel'in babası çıkar. Dursun:
-Temel'in babasına, Temel'e deyin ki; "Ümmeti Muhammed'in selamı var" der.
Yani anlayacağınız Temel'in bütün dersleri zayıfmış.
Çoğunuzun da malumu olan bu fıkra, esasında otoriter-baskıcı anne- babaların: "Hele karnende bir zayıf olsun görürsün," yaklaşımın tezahürü ve tehdit dilinin doğal bir sonucudur. Dolayısıyla öğrencilerin bu sorunlu yaklaşıma karşı, kendilerini koruma refleksi, çabası ve hatta çırpınışıdır, mezkûr fıkrada anlatılmak istenen.
Evet, öğrencilerin en heyecanlı, en coşkulu, en mutlu, en sevinçli ve buna paralel olarak; en tedirgin, en kaygılı, en telaşlı, en sıkıntılı gündür, karne günü. Bu ikircikli ve karmaşık duyguların kuşatmasına, en çok ilk ve ortaokul öğrencileri maruz kalırlar.
Esasında karne günü, ailelerin "Çocuklarını kazanma" ya da "kayıp etme" anlamında en kritik bir gündür. Dolayısıyla çocukların kendilerini "Teselli etme gayesiyle" yanlış arayışlara girmemesi için ailelerin karne haftası çocuklarına olumlu bir tutumla gerekli olan psikolojik desteği sağlayarak "Olgunca davranma güvencesini" hissettirmeleri elzemdir.
Daha doğrusu öğrenciler, daha karnelerini almadan önce anne-babalar gerekli telkinleri yaparak çocuklarına güvence vermeliler.
Aksi takdirde karnesinde kırık not olan öğrenciler, karnesini okuldan almaya gitmemeye, eve gelmemeye, evde odaya kapanma, aşırı üzülme, yalan söyleme ve intihar etme düşüncesi ve hatta intihar etme gibi istenilmeyen eğilimler göstermeleri kaçınılmazdır.
Nitekim karnesi isteği gibi olan yani başarılı öğrenciler, tatil boyunca karne muhabbetinin açılmasını arzularken, karnesi kötü olan öğrenciler ise karne muhabbetinin açıldığı her ortamdan kaçarlar. Bu kaçış, anne-babanın: "Senin karnen iyiyse, değerlisin. Aksi takdirde değerli değilsin." düşüncelerinin bir tezahürüdür.
Anne-babalar, başarısızlığa sebep olan bütün unsurları görmezden gelip çocuklarını değersiz ve tek suçlu olarak ilan etmeleri oldukça yanlış bir tutumdur. Hatta çocuğunu salt suçlu ilan eden anne babalar, çocuklarını onursuzlaştırma, kalbini kırma ve ruhunu incitme bağlamında her türlü yanlış yaklaşım ve cezayı reva görürler. İşte bu sorunlu yaklaşım tarzı, hiç istenilmeyen sonuçların doğmasına zemin hazırlaması kaçınılmazdır.
Hem zaten karnesinde kırık not olan öğrenciler, başarısız olmanın azabını yaşamaktalar. Dolayısıyla anne-babalar, çocuklarını tamamıyla kaybetmek istemiyorlarsa, çocuklarını bu mezkûr azaptan kurtarmak için çaba sarf etmeleri, en rasyonel ve en olması gereken yaklaşımdır.
Ayrıca maalesef yaşadığımız toplumda, bir insanın akıllı, yetenekli, başarılı olmasını ve en son kertede adam olup olmayacağını, maalesef öğrencinin karnesindeki notlarla ilişkilendirilmektedir.
Oysa çok zeki, akıllı ve yetenekli olduğu halde, yıl içinde gerek ders öğretmenlerinin zırt pırt değişmesi, gerek öğretmeni ve anne-babasının yanlış tutumundan ve gerekse de bilinmeyen ve meçhul olan özel bir sorundan ötürü, başarısız olan o kadar çok öğrenci var ki…
Dolayısıyla öğrencilerin "adam olup olmayacakları, ya da akıllı olup olmadıklarını "sadece karnedeki notlar kıstas alınrak tespit edilemez. Böylesi bir tespit sorunlu, dolayısıyla doğru bir tespit değildir. Dahası böylesi bir tespit, çocuğunuzu hayat yolundan da başarıya taşımayacaktır.
Kısacası anne- babaların, "Hele karnende bir zayıf olsun, görürsün" gibi; incitici, tahrip ve tahkir edici tavırlardan, tutumlardan uzak durmalıdırlar. Hele kapitalist bir anlayışla: "Neyin eksikti," tarzında anlamsız ve faydasız tepkilerden özenle kaçınılmalıdırlar. İyi tatiller
@msahmarhan
Mehmet Şah Marhan