Ayhan Talha Bayraktar'ın Ravza Yayınlarından çıkan Sayıların Tefsiri isimli eserinden paylaşıyoruz: Kuran-ı Kerim'de 10 sayısı...
10 SURE GETİRİN
“Yoksa “Kur’an’ı uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Allah’tan başka gücünüzün yettiklerini de yardıma çağırıp, siz de onun gibi uydurma on sûre getirin.” (Hud 13)
MEYDAN OKUMA AYETLERİ:
Bu ayet-i kerime inkâr edenlere bir meydan okumadır. Kuran-ı Kerim’in sahibi Allah (c.c.) tüm inkârcılara meydan okuyor. “Eğer bu bir insan sözüdür.” diyorsanız, haydi onun bir benzeri 10 sure getirin o zaman?
Kur’an-ı Kerim’de bulunan bu gibi âyetlere “Tehaddî” yani, “meydan okuma” âyetleri denir. Kuran-ı Kerim’in bir özelliği de aciz bırakmasıdır. İnsan, Allah’ın (c.c.) karşısında bir kul olarak acizdir. Bunun gibi insan, söz ve ilim olarak da Allah’ın kelamı olan Kuran-ı Kerim karşısında acizdir. Kuran-ı Kerim’in bu özelliğine “İ’câzü’l-Kur’ân” denilir.
“Allah‘ın kelamının, diğer sözlere üstünlüğü, Allah’ın yarattıkları mahlûkata olan üstünlüğü gibidir.” HŞ
Kur’an-ı Kerim öyle bir kitaptır ki; sahip bulunduğu edebî üstünlük ve muhteva zenginliği sebebiyle benzeri meydana getirilemez. Bu güne kadar bu yapılamadı. Kıyamete kadar da yapılamayacaktır. Müşrikler, Resulullah Efendimiz’i (s.a.v) inkâr etmek için birçok bahane uyduruyorlardı. Hud Suresinde buyrulduğu gibi mesela diyorlardı ki: «Ona gökten bir hazine indirilseydi veya onunla beraber bir melek gelseydi!” Hud Suresi 12
Sonra da iftira atıyorlardı: “Kuran’ı O uydurdu” diyorlardı. Hud Suresi 13
Resulullah Efendimiz (s.a.v) müşriklerin bu inkâr ve iftiralarından dolayı çok üzülüyordu.
MÜŞRİKLERİN İDDİALARI:
Furkan suresi de müşriklerin bu inkârından bahseder: «İnkâr edenler: Bu Kuran, olsa olsa Muhammed’in uydurduğu bir yalandır. Başka bir zümre de bu hususta kendisine yardım etmiştir, dediler. Böylece onlar hiç şüphesiz haksızlığa ve iftiraya başvurmuşlardır. Yine onlar dediler ki: Bu âyetler, onun, başkasına yazdırıp da kendisine sabah-akşam okunmakta olan, öncekilere ait masallardır.
Resûlüm! De ki: Onu göklerde ve yerdeki gizlilikleri bilen Allah indirdi. Şüphesiz O, çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.
Onlar bir de şöyle dediler: Bu ne biçim peygamber; bizler gibi yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor! Ona bir melek indirilmeli, kendisiyle birlikte o da uyarıcı olmalıydı! Yahut kendisine bir hazine verilmeli veya içinden yeyip meşakkatsizce geçimini sağlayacağı bir bahçesi olmalıydı.
Ayrıca o zalimler Müminlere: Siz, ancak büyüye tutulmuş bir adama uymaktasınız! dediler.
Resûlüm! Senin hakkında bak ne biçim temsiller getirdiler! Artık onlar sapmışlardır ve hidayete hiçbir yol da bulamazlar. Dilerse sana bunlardan daha iyisini, altlarından ırmaklar akan cennetleri verecek ve sana saraylar ihsan edecek olan Allah’ın şanı yücedir. Onlar üstelik kıyameti de yalan saydılar. Biz ise, kıyameti inkâr edenler için alevli bir ateş hazırladık.” Furkan Suresi 4-11
MÜŞRİKLERİN TEKLİFLERİ:
İbn-i Abbas’tan rivayet olunduğuna göre; Kureyş’in ileri gelenleri Ka’be’nin etrafında toplanarak şöyle dediler; Muhammed’e adam gönderin, onunla konuşun ve tartışın ki, ona yapacaklarınız hususunda mazur olasınız. Kavminin ileri gelenleri seninle konuşmak üzere toplandılar” diyerek Rasulullah’a (s.a.v.) haber gönderdiler. Rasulullah (s.a.v.) hemen onların yanına geldi.
Hidayete ermelerini çok istiyordu. Dediler ki: “Ey Muhammed! Vallahi biz, Araplardan herhangi birinin, senin karıştırdığın kadar, kendi kavminin işini karıştırdığını bilmiyoruz. Sen atalarımıza sövdün, dinimizi ayıpladın, halim kişileri beyinsizlikle itham ettin, cemaatı parçaladın. Eğer bunu mal istemek için getirdinse, sana mallarımızdan o kadar verelim ki, en zenginimiz sen olasın. Eğer şeref peşindeysen seni başımıza reis yapalım. Eğer bu sana gelen bir cin işi ise seni bu hastalıktan kurtarıncaya veya senin hakkında mazur sayılıncaya kadar seni te’dâvî uğrunda mallarımızı harcayalım.”
Rasulullah (s.a.v.) onlara şöyle cevap verdi: “Söyledikleriniz bende yok. Ben ne sizin mallarınızı, ne de aranızda şerefli olmayı ve ne de başınıza reis olmayı istemek üzere geldim. Fakat Allah beni size peygamber olarak gönderdi. Size getirdiğimi kabul ederseniz, bu dünyada da âhirette de sizin nasibinizdir. Eğer kabul etmezseniz, benimle sizin aranızda hükmünü verinceye kadar Allah’ın emrine sabredeceğim.”
Dediler ki: “Ey Muhammed! Eğer bizim tekliflerimizi kabul etmezsen, biliyorsun ki, insanlar içinde ülkesi bizden daha dar, geçimi bizden daha zor hiçkimse yok. Rabbinden iste de bizim için şu dağları yürütsün, bizim için nehirler akıtsın ve ölmüş babalarımızı tekrar diriltsin de, senin dediklerinin doğru olup olmadığını onlara soralım. Sen de kendin için Rabbinden seni bize muhtaç etmeyecek bahçeler, hazineler, altın ve gümüşten köşkler vermesini iste.”
Bunun üzerine Yüce Allah (c.c.) İsra suresinin şu ayet-i kerimelerini indirdi: “De ki: Andolsun, bu Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak üzere insü cin bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini ortaya getiremezler. Muhakkak ki biz, bu Kur’an’da insanlara her türlü misali çeşitli şekillerde anlattık. Yine de insanların çoğu inkârcılıktan başkasını kabullenmediler.
Onlar: «Sen, dediler, bizim için yerden bir kaynak fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız.»
«Veya senin bir hurma bahçen ve üzüm bağın olmalı; öyle ki, içlerinden gürül gürül ırmaklar akıtmalısın.»
«Yahut, iddia ettiğin gibi, üzerimize gökten parçalar yağdırmalısın veya Allah’ı ve melekleri gözümüzün önüne getirmelisin.»
«Yahut da altından bir evin olmalı, ya da göğe çıkmalısın. Bize, okuyacağımız bir kitap indirmediğin sürece (göğe) çıktığına da asla inanmayız.»
De ki: Rabbimi tenzih ederim. Ben, sadece beşer bir elçiyim. Zaten, kendilerine hidayet rehberi geldiğinde, insanların (buna) inanmalarını sırf, «Allah, peygamber olarak bir beşeri mi gönderdi?» demeleri engellemiştir.
Şunu söyle: Eğer yeryüzünde yerleşmiş gezip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten, peygamber olarak bir melek gönderirdik.
De ki: Benimle sizin aranızda gerçek şahit olarak Allah kâfidir. Zira O, kullarını hakikaten bilip görmektedir.” İsra Suresi 88-96
10 SURE GETİREMEZSENİZ 1 SURE GETİRİN:
Ayet-i kerimeler Resulullah Efendimiz’i (s.a.v) teselli ederken müşriklere de meydan okuyor. Ey Müşrikler, madem öyle, Kuran-ı Kerim Arapça, siz de Arapça konuşuyorsunuz. Bu dilin bütün inceliklerine, sanat ve edebiyatına vakıfsınız. Eğer iddia ettiğiniz gibi Kuran-ı Kerim bir insan sözü ise, haydi siz de O’nun gibi bir söz söyleyin.
Hud Suresi’nde ayet-i kerimenin devamı mealen şöyledir: “Eğer onlar size cevap veremiyorlarsa, bilin ki, o ancak Allah’ın ilmiyle indirilmiştir ve O’ndan başka ilah yoktur. Artık siz Müslüman oluyor musunuz?” Hud suresi 14
Tehaddi ayetlerinin birinci safhasında; müşriklerden Kuran-ı Kerim’in benzeri bir Kitap getirmeleri istenir. Kasas suresi 49-Tur 34394
İsra suresinde geçen ayet-i kerime bunlardan biridir: “De ki: Andolsun, bu Kuran’ın bir benzerini ortaya koymak üzere insü cin bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini ortaya getiremezler.” İsra Suresi 88
Müşrikler cevap veremediler. Arap dili ve edebiyatında zirvede olmalarına rağmen Kuran’ın dili karşısında aciz kaldılar. Kuran-ı Kerim’in benzeri bir kitap getiremediler. Bu bir yana 10 sure bile getiremediler. Daha sonra inen Yunus suresinde, 10 sure bile getiremeyen müşriklerden, bari 1 sure getirmeleri istenir: “Yoksa, Onu Muhammed uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer sizler doğru iseniz Allah’tan başka, gücünüzün yettiklerini çağırın da hep beraber onun benzeri bir sûre getirin.” Yunus suresi 38
Bakara suresinde de aynı meydan okuma vardır: “Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sûre getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah’tan gayri şahitlerinizi, yardımcılarınızı da çağırın. Bunu yapamazsanız ki elbette yapamayacaksınız, öyleseyse yakıtı, insan ve taş olan cehennem ateşinden sakının. Çünkü o ateş kâfirler için hazırlanmıştır.” Bakara suresi 23-24
KURAN-I KERİM, ALLAH (C.C.) KELAMIDIR:
Hülasa: Kuran-ı Kerim’in üstünlüğü sadece harf, kelime ve cümlelerden ibaret değildir. Kuran-ı Kerim dil, üslüp, muhteva, bilgi gibi bütün yönleri ile insan sözlerinden üstündür. Kuran-ı Kerim’in indiği günden bugüne kadar inkârcılar, Kuran-ı Kerim gibi ne bir kitap, ne on sure, ne de bir sure ortaya koyamadılar. Kıyamet gününe kadar da buna güçleri yetmeyecektir. Çünkü O, Allah (c.c.) sözüdür. Taberi, tehaddi ayetleri ile ilgili şu yorumu yapar:
“Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hak peygamber olduğuna delil olarak insanları âciz bırakan bu Kur’an yeterlidir. Zira Resulullah, zamanında yaşadığı toplumun fertlerinden biridir. Fakat O’na gelen Kur’an’ın bir suresinin dahi benzeri meydana getirilememiştir. Hâlbuki o tarihte Araplar, edebiyatın zirvesinde bulunuyorlardı. Tüm belagat ve fesahatlarına rağmen Kur’an ifadeleri karşısında âciz kalmışlar, O’nun bir suresinin dahi benzerini meydana getirememişlerdir. İşte bu haliyle Kur’an-ı Kerim, Resulullah’ın Hak Peygamber olduğuna en büyük delildir.”
BALIKESİR HUTBESİ VE BİLİM
Mustafa Kemal Paşa’nın, 7 Şubat 1923 Çarşamba günü öğle vakti, Balıkesir’in Zağnos Paşa Camii’nde okunan mevlidden sonra minbere çıkarak yaptığı konuşma, Balıkesir hutbesi olarak tarihe geçmiştir. Bu hutbeden çok önemli bir tespite dikkat çekelim. Paşa burada okuduğu hutbesinde diyor ki:
“Ey millet! Allah birdir, şanı büyüktür. Allah’ın selâmeti, sevgi ve iyiliği üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenâb-ı Hak tarafından insanlara dinî hakikatleri tebliğe memur edilmiş ve resul olmuştur. Temel nizamı, hepimizin bildiği Kur’ân-ı Azimüşşan’daki açık ve kesin hükümlerdir. İnsanlara maneví mutluluk vermiş olan dinimiz, son dindir, mükemmel dindir. Çünkü dinimiz; akla, mantığa ve gerçeklere tamamen uymakta ve uygun gelmektedir. Eğer akla, mantığa ve gerçeklere uymamış olsa idi bununla diğer ilâhî tabiat kanunları arasında birbirine zıtlık olması gerekirdi. Çünkü bütün tabiat kanunlarını yapan Cenab-ı Hak’tır.”
İşte bu nokta çok önemli: Kuran-ı Kerim ile tabiat kanunları arasında hiçbir tezat bulunamamıştır, bulunulmayacaktır da...
Bu hakikate rağmen, Kuran’a savaş açanlar, Kuran’ı yasaklayanlar, Allah’a savaş açmışlardır. Allah’a savaş açan galip gelebilir mi?
Kuran-ı Kerim’de, akla, mantığa, bilime ve gerçeklere uymayan hiçbir bilgi yoktur. Bilim henüz Kuran-ı Kerim’de anlatılan birçok hususun seviyesine ulaşabilmiş değildir. Çünkü Kuran-ı Kerim aynı zamanda akıl ve bilim üstü bir kitaptır. İnsanoğlu, boşuna Kuran-ı Kerim’in benzeri bir kitap getirmeye uğraşmasın. Kuran-ı Kerim’i okusun, anlasın ve yaşasın. Çünkü dünya ve ahiret kurtuluşu Kuran-ı Kerim’dedir.
HAFIZLARA MÜJDE:
Bu bölümü hafızlar için ve hafız evladı olan anne babalar için büyük bir müjde ile bitirelim:
“Kim Kur’an-ı Kerimi okuyup ezberler, onun helal kıldığını helal kabul eder ve haramını da haram sayarsa, bu sebeple Allah onu cennete koyar ve hepsi de cehennemlik olan Mümin yakınlarından on kişiye şefaat yetkisi verir.”
KAYNAK: Sayıların Tefsiri, Ayhan Talha Bayraktar, Ravza Yayınları