Gazze katliamları sürerken hiçbir faydamızın olmadığı iyice belli olduğundan sanırım, artık Gazzelilerin ‘hicret’ etmesi gerektiği yani Gazze’nin boşaltılması gerektiği konuşulmaya başlandı. Filistin meselesini yakından takip eden Taha Kılınç Hoca başta olmak üzere yeni yeni kendini sosyal medyada duyuran Muhammed Yazıcı gibi genç hocalarımız da bu hususta yazıp çizdiler.

Ben kalkıp da hiçbir amelde bulunmadığım halde akıl verir gibi Gazzeliler yurtlarından çıksın veya çıkmasın gibi bir şey söyleyecek değilim. Nasıl ki günlük hayatımızda bir işin bir tarafından tutmayıp sadece konuşup akıl verenlerden istiskal ediyorsak, Filistin’deki katliamı engellemek için hiçbir risk almadan adeta ‘akıl küpü’ kesilip de konuşmanın anlamı yok. Onca yoksunluklarına rağmen cephede bu denli mücadele veren bir topluluk, Gazze’den çıkıp çıkmama konusunda da karar verebilecek salahiyettedir.

“Bizim elimizden ne gelir ki” diye düşünüp durdunuz muhtemelen şimdiye kadar. Düşünmüş olmamız, yine iyi bir yerde olduğumuzun göstergesi çok şükür. Ancak sokağa çıkıp “Kahrolsun İsrail” sloganları atmakla yetinmek de düşmanlarımıza karşı bizim zihnî olgunluğumuzun çok çok geride olduğunun ispatı. Boykotu bile ciddiye alıp doğru düzgün oturtamamıştık ta ki 7 Ekim sürecine kadar. Eğer boykotun bu kadarıyla yetiniyorsak hâlâ bir arpa boyu yol almış sayılmayız.

İlk ve tek örneğini Konya’da gördük sanırım. Aklı başında olan bir adam boykot ürünlerinin hiçbirinin satılmadığı bir market açtı. Boykotu ileri seviyeye taşımak gerektiğini söylerken bunun gibi şeyleri kastediyorum. Halihazırda boykot ürünü almamaya çalışıyoruz ama alışveriş yaptığımız marketler boykot ürünleri satıyor. Yani boykotu, dolayısıyla Gazze’deki zulmü umursamayan insanlara biz yine para kazandırıyoruz. Hal böyle olunca tam bir boykot yapmış olmuyoruz. Demek ki Konya’daki vatandaşın yaptığı gibi her şehirde bu tarz marketlerin açılması gerekiyor.

Peki bunu kimler yapacak? Rastgele bir ferdin yapacağı iş değil bu, anlayan var anlamayan var. Ticaretin içinde olup yapabilecekler muhakkak vardır ancak ben millet olarak bir şeyler yapılması gerektiğini iddia ettiğim için bunu fertlere bırakmak yerine Müslümanların cemaat anlayışıyla birlikte bu işi halletmelerini daha doğru buluyorum. İşte zurnanın zırt dediği yer de tam olarak burası. Bu dediğim şekliyle bunu yapabilecek, buna önderlik edecek olanlar sivil toplum kuruluşlarımız. STK’ların altından kalkamayacağı iş yok. Birçok kesimden insan bu STK’lara bağış yapıyor sahiplerine ulaştırsınlar diye. Yani para kaynağı bulabilirler. Yine birçok insan da meccanen bu yardımların ulaştırılmasında görev alıyorlar. Demek ki STK’lar para, insan ve zaman gibi kaynaklara sahip. Bir de bu STK’ların hepsinin bir araya gelerek bu işe el attığını bir düşünün bakalım. Sizce akla çok uzak hayaller mi kuruyorum?

İnegöl’de STK’ların ortak hareket etmek için kurdukları sivil toplum platformu var mesela. Bu platform, dediklerimi bence kolay bir şekilde hayata geçirebilir. Ben ve tanıdığım birçok insan da bu işe her açıdan zaman ayırır, çalışır, çabalar, destek veririz. Sizin çevrenizde de böyle insanlar yok mu? Muhakkak vardır. E madem bu kadar kalabalığız, çokluğuz neden dişe dokunur işlere el atmıyoruz? Bu sorunun cevabını da başka bir yazımızda arayalım.