Ve o an işte… Yıllarca yattığı yatağında boylu boyunca uzatmış üzerini örtmüşlerdi. Acı gerçekle baş başaydım. Bana her gidişimde yaptığı gibi ayakta karşılayıp-Hoş geldin oğlum diyerek boynuma sarılıp ağlamasını bekledim ama boşunaydı artık, ilk defa beni yatarak karşıladı.

  -Babacığım diyerek yanına diz çöktüm. Gözüm etrafta kimseyi görmüyordu. Acının, ıstırabın böylesi zor görülürdü. Bu acıya rağmen yüreğim acaba nasıl atabiliyordu. Sanki bir mengeneye sıkışmış gibiydi. Istırabımla nefesim arasında büyük bir savaş var gibi alnımdan aşağı doğru terler inmeye başlamıştı. Her taraf bulanık ve sisliydi. Ağlıyordum, gözlerimden sicim gibi yaşlar akıyordu. Yüreğimden gözüme vuran ıstırabın harareti arttıkça gözyaşlarım dinmek bilmiyordu. Boğazımda hıçkırıklar düğümleniyor, yutkunmakta zorluk çekiyordum. Üşüdüğümü bile fark etmemiştim. Sırtıma bir şeyler atmışlardı. Kaç defa söylediler-Uzak yoldan geldin, yorgunsun, gel şöyle bir tarafa otur dinlen diye. Kabul etmedim, edemezdim. Bu böyle kaç saat sürdü bilmiyorum. Yol yorgunluğuna, uykusuzluğa acıya ve ıstıraba dayanamayan vücudum sonunda iflas etmiş ve kendimden geçmiştim. Birkaç saat uykudan sonra kendime gelebildim. Gecenin kalan kısmını onun yanında geçirdim, ama artık ağlayacak gücüm ve gözlerimde yaşta kalmamıştı.

  Gün ışıyınca bir koşuşturma başladı.Önce sala verildi.Yine göz yaşlarına boğuldum.Sonra dışarıda kazanlar kuruldu., sıcak sularla yıkadılar babamı.Sonra damat gibi beyaz bezlerle sardılar nazik bedenini.Sakallı, nurlu yüzünü son bir kez görmemiz  için çağırdılar.Yüzüne son kez baktım.Güzelleşmiş sanki nurları  daha da çoğalmıştı.Sonra tabuta koyup  evden çıkardılar.Yıllarca gelip gittiği yoldan son kez omuzlarda götürdüler.İki kişi koluma girmişlerdi, peşi sıra yürüyemiyor adeta sürükleniyordum.

  Mezarlık kalabalıktı. Duyan eş dost, babamı sevenler uzaktan yakından tanıyanlar herkes gelmişti. Bütün akrabalarım bu mezarlıkta yatıyordu. Babamı musalla taşına koydular. Cenaze namazından sonra seslendiler,

-Hakkınızı helal edin. Binlerce defa helal ettim. Mezarlık karla kaplıydı ama toprak yumuşak ve sıcaktı. Mezar, yanı başında duran tabuta yutacakmış gibi duruyordu. Sanki bıraksalar dünyayı yutacak gibiydi. Titreyen ellerle dualarla tabutu açtılar. Mezar başında canlı iskelet gibiydim.-Aman yavaş incitmeyin diyecektim ama dilim tutulmuştu. Yeşilli ve kırmızı örtüleri kaldırdılar. Bembeyaz bir kefenle bırakılacaktı kara toprağa. İçimde ki ıstırap büyüdükçe büyüyordu. Okunan duaları şaşırmamak için büyük bir gayret sarf ediyordum. Tanıdık eller yavaşça koydular tanıdık bedeni kara toprağa. Sonra tahtaları dizdiler. Sıra mezarı doldurmaya gelmişti. Ben de bir kürek toprak atmak için çırpındım ama gücüm yetmedi. Başım dönüyor, kulaklarım uğulduyordu.

  Şu mezarı kendim kazmış babamı oraya ben koymuşum gibi suçlu hissediyordum kendimi. Sonra yere çömeldim. Dalından kopmuş bir yaprak takıldı gözüme. Bir dert ortağım oldu sanki. Ben de onun gibi dalımdan kopmuştum. Benim gibi o da sararıp solmaya yüz tutmuştu.

  Mezar toprakla dolmuş tümsek halini almıştı. Biraz evvel iştahla tabutu gözleyen gözü kapanmıştı işte. Ama sadece şimdilik. Daha kaç mezar kaç ölüyü bekleyecekti kim bilir. Orada olanlar-Başınız sağ olsun, Allah sabırlar versin diyerek dağılmaya başlamışlardı. Ya burada devamlı kalanlar ne yapacaklardı. Daha kaç kış,  kaç yaz kalacaklardı burada. Kaç gece olacak, kaç güneş doğacaktı. Bir zaman sonra bizlerde burada onlar gibi kim bilir kaç kış, kaç yaz bekleyeceğiz acaba.

   Not.  Bu gün rahmetli babamın ölüm günü ve ölümünün üzerinden tam 25 yıl geçti. Allah tan babama ve bütün ölmüş babalarımıza rahmetler diliyorum.

ASLAN TORUN