Turhan Şahin yazdı
BAKIR KAP ZEHİRLENMESİ
Altmışlı yıllar, İnegöllü Kocaeli’de bir fabrikada çalışıyor. Gece evinin kapısı çalar, gelenler fabrikadan arkadaşlarıdır. “Makarna, kalayı bitmiş bakır tencerede pişirilmiş, yirmi kadar arkadaş hastaneye yattı, sen iki tabak yemiştin. Bir an önce hastaneye gitmelisin.” tavsiyesinde bulundular.
İnegöllü gülümsedi “Arkadaşlar sağ olun da, ben iyiyim, bizim evdeki kapların kalayı hiçbir zaman tamam olmazdı, benim bakıra bağışıklığım vardır.” Arkadaşları “Sen bilirsin” deyip ayrıldılar.
BALIK BURCU İNEGÖLLÜ
İnegöllü; Balık Burcu olduğunu yeni öğrenmişti. Burçları az çok duyuyordu ama insanların karakterleri üzerinde bu kadar etkisi olduğunu da yeni öğrenmişti, dolayısıyla kendi burcunu da daha iyi tanımak istiyordu.
Kendi burcu olan Balık Burcu da ona çok silik gelmişti. Birçok başka burcun özelliklerinin daha iyi olduğunu düşünüyordu. Balık Burcu olduğunu bildiği eski bir arkadaşından Balık Burcu hakkında bildiklerini anlatmasını istedi, arkadaşı da bildiklerini anlatıyordu.
Arkadaşının anlattıkları da onu çok tatmin etmemişti. Dayanamadı yorumu patlattı “ Zaten iyi bir burç olmadığı belli, bütün gazeteler de en alta Balık Burcu’nu yazıyorlar.”
BALIK YİYEMEYEN İNSANLAR
“İnegöl’ün Rüştiye köyünde doğdum. Ailem, 93 Harbi’nden sonra Abhazya Tsabal bölgesinden çıkarak, Rumeli üzerinden gemiler ve öküz arabalarıyla gelmiş. Atalarım uzun gemi yolculukları sırası açlık ve salgın hastalıklar gibi çeşitli zorluklarla karşılaşmış. Ölen çocuklarını, babalarını, analarını denize bırakmak zorunda kaldıklarından büyük halam gibi bu zor günleri yaşayan tüm halkımız ölülerine saygısından hayatı boyunca hiç balık yememiş”
Yukarıdaki satırlar Bursa Göç Tarihi Müzesi Sitesinde “bursagocmuzesi.com/?page_id=264” adlı linkten aynen alıntıdır. Açıklamanın sahibi de ilçemiz Rüştiye Köyü 1936 yılı doğumlu Ayten Erşen adlı büyüğümüzdür.
XIX. Yüzyıl ikinci yarısı meydana gelen savaşlarda kaybedilen toprakların Müslüman halklarının Anadolu’ya-ilçemize göçü süreci kültürlerin hemen tamamına yakınında böyle insanı titreten, içini acıtan, boğazını düğümleyen anılar, acılar gibi buna çok ama çok benzeyen hikayeler vardır.
Kırım’ı, Bosna’yı, Abhazya’yı, Makedonya’yı, Acara’yı, Selanik’i Ahıska’yı daha birçok güzel beldeyi, yani doğup büyüdükleri toprakları ansızın geride bırakmak zorunda kaldılar. Yolculuk esnasında kimisi denizin dibine, kimisi göç ettiği yolun kenarına anneyi, babayı, eşi evladı bırakmak zorunda kaldı. Güç bela kendilerini Anadolu’ya attılar.
Geldikleri yeni toprakları daha öğrenemeden Balkan Savaşı, Birinci Dünya savaşı, İstiklal Savaşı çıktı karşılarına. Birçoğu şehit olarak Galiçya’da, Sarıkamış’da,Yemen’de, Çanakkale’de bıraktı bedenlerini. Buradakilerin yapabileceği tek şey o onurlu, saygın insanların hatıralarına saygı gösterip yas tutmak olacaktı “Balık yememek” gibi.